Ülkedeki ekonomik krizin sorumlusu AKP toplumu yardıma muhtaç hale getirdi. AKP’li adaylar da ekonomik temelli vaatlerle oy devşirme arayışında. İktidarın popülist söylemlerle ilerliyor diyen Siyaset Bilimci Aytaç, “Halkı doğrudan siyasete katacak anlayış geliştirilmeli” dedi.

Sorunun sorumluları çözümü vaat edemez
Emekliler, Ankara’da eylem yapmıştı. (Fotoğraf: BirGün)

Politika Servisi

Yerel seçimler için sahaya çıkan AKP’li adaylar sonu gelmez vaatler, mega projeler, tehdit ve yalanlar etrafında sandıktan başarı elde etme peşinde. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim gezileri de bu tabloyu her geçen gün daha fazla perçinliyor. Ülkenin sorunlarına değinilmeyen konuşmalar, seçime dönük oy devşirme hesaplarına dönüyor. Rejimin yarattığı ekonomik kriz günden güne derinleşirken belediye başkan adayları ise destek vaatleri ile oy toplamaya çalışıyor.

Öte yandan AKP’li adayların ardı ardına sıraladığı vaatler adeta rejimin varlığına muhalefet ediyor. Özellikle ekonomik krizin en derinden hissedildiği büyükşehirlerde krizden etkilenen emeklilere, gençlere, kadınlara ve işçilere sıralanan destek vaatleri bunun örneklerinden. Yaratılan yoksulluk ortamında iktidarın sorumluluğunu görmezden gelen AKP’li adaylar seçim öncesi kesenin ağzını açarak seçmenin gözünü boyamaya çalışıyor.

HALKIN TALEBİ SOKAKTA

Seçim hazırlıkları kapsamında son model arabalarla düzenlenen konvoyların, yandaş medya aracılığı ile pazarlanan gösterişli buluşmaların, kendilerine muhalif en ufak sesin bastırıldığı önceden planlanmış konuşmaların karşısında ise sokakta halkın tepki ve öfkesi başka bir gerçeği yansıtıyor. AKP’li adayların halk ziyaretleri sırasında karşılaştıkları ‘geçinemiyoruz’ diyen esnaflar, size artık oy vermeyeceğim diyen emekliler, geleceksizlik kıskacına sıkışmış yurt dışına gideceğim diyen gençler ülkenin en can alıcı sorunlarını gün yüzüne çıkartıyor. Rejim nereden bastırırsa bastırsın hiç beklenmedik anlarda halk gerçeği tokat gibi savuruyor. Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç yerel seçim sürecine giderken AKP iktidarının politikalarını değerlendirdi.

İKTİDARIN POPÜLİST SÖYLEMLERİ

İktidarın popülist politikalarla emekçiler üzerinden oy devşirmeye çalıştıklarını dile getiren Aytaç, “Günümüz Türkiye’sinde emekçi kesimlerin sadece yerel siyasetle değil, aslında genel olarak siyasal alanla olan bağı iki güzergâh üzerinden kurulmaktadır. Bunlardan ilki bir nevi yeniden bölüşüm işlevi gören popülist ekonomi politikalarca tayin edilmektedir. Bu tarz politikalar devlette işe almaktan sosyal yardım paketleri dağıtmaya kadar uzanan ayni ve nakdi destek biçimlerinin tümünü kapsamaktadır. Diğer güzergâhsa kamu otoritesi tarafından izlenen güvenlik politikalarınca temsil edilmektedir” ifadelerini kullandı. Aytaç konuşmasını şöyle sürdürdü: “Devletin güvenlik aygıtını işleten insan gücünün ana kaynağını sayısal açıdan toplumun en geniş kesimini oluşturan emekçi sınıflar oluşturmaktadır. “Terör” veya “şehitlik” kavramları üzerine kurulu siyasal söylemlerini işlevsel kılan ve yoksul halk üzerinde bu kadar etki yaratmasının maddi temelini oluşturan maddi zemin burasıdır. Seçmenden oy almak isteyen her parti, başta iktidar partisi olan AKP, bu iki alanda da söylem geliştirmek zorunda kalıyor. Aksi takdirde emekçileri ilgisini siyasete çekecek ve kendine oy devşirecek bir yol bulması mümkün değildir.”

HALKIN DOĞRUDAN SİYASETE KATILMASI ŞART

İktidarın bu manevralarının halkın doğrudan siyasete katılımını engellediğini belirten Aytaç, siyasetin doğru yönlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Şu ifadelere yer verdi: “Halkın siyasete katılımı açısından belli olan bu güzergâhlar, yani hayat pahalılığı, yoksulluk, can güvenliği veya yaşam hakkı gibi temel meseleleri emeğin görüş açısından politikleştiren söylemler ya bu toplumsal kesimlere ulaşmıyor ya da inanç bariyerlerine çarparak “şükür” eksenli, konformist tepkilerin karşısında etkisini yitiriyor. Bu durum her iki alanda da etkili olacak. Türkiye’de görünüşte hayat tarzları ve kimlikler eksenine odaklanmış siyasetin operasyonel kodlarını doğu çözümlemek, siyaseti yönlendiren bu meseleler ile söz ettiğim maddi zemin arasındaki bağları kurmayı gerekli kılmaktadır. Bunun dışındaki bir yaklaşımın halkın görüş açısından özgürlükçü sonuçlar üretmesinin pek de mümkün olmadığını düşünüyorum.”