Statükonun elitleri değişime hep direnecek çünkü çıkarları tehlike altında. Şu an Sudan’da tanıklık ettiklerimiz bize bu olasılığı düşündürüyor

Sudan yine sokakta

David E. Kiwuwa

Geçen günlerde Sudan’da binlerce kişi ‘özgürlük, barış ve adalet’ talepleriyle bir kez daha sokağa döküldü. Bu, 2019’da Ömer El Beşir’e başkaldıran eylemcilerin sloganıydı.

Farklı olan ise, bu defa insanların Egemenlik Konseyi’ne karşı sokağa dökülmüş olmaları. Ülkenin demokratikleşme sürecine yurttaşların da katılmasını ve reformların daha hızlı hayata geçirilmesini talep ediyorlar.

Geçen sene bu zamanlarda insanlar Beşir’in düşüşünün yakın olduğunu konuşuyorlardı. Sudanlı Profesyoneller Derneği ve Direniş Komitesi önderliğinde örgütlenen eylemler kısa sürede başarıya ulaştı. Yaygın toplumsal sorunlar eylemlerin hızla yayılmasına sebep oldu. Yolsuzluk, ekonomik sıkıntılar, insan hakları ihlalleri ve sağlık sisteminin hazin durumu bunlardan bazılarıydı.

O halde zafer sarhoşluğu ortadan kalkar kalmaz insanlar neden yine sokağa döküldü? Çünkü despotun düşüşünün ardından gücün yeniden paylaşılması süreci daima sıkıntılıdır. Bunu Tunus, Cezayir ve Mısır’da da gördük. Reformcular kısmen güçsüz ve statükoyu koruma peşinde koşanlar güçlü olduğunda, köklü değişiklikler hep ağırdan alınıyor ve gönülsüzce hayata geçiriliyor. Bazen reformlar askıya alınıyor, hatta düpedüz geri alınıyor.

YÖNETİMİN KARNESİ

Beşir’in indirilmesinin ardından sivil ve askerlerin ortaklaşa yönettiği Egemenlik Konseyi’nin başına sivil başbakan Abdullah Hamduk geçti. Yönetimin asli görevleri arasında güvenliği ve istikrarı sağlamak, Darfur’daki isyancılar ile barış görüşmelerini yürütmek ve Sudan’ın perişan ekonomisini onarmak vardı. Peki, bir sene geride kalmışken, yönetimin karnesi nasıl?

Bir defa yönetime muhalif kişilerin sistematik biçimde tutuklanmasına son verildi. Güvenlik bürosunun şaibeli gözaltı uygulamalarını artık görmez olduk. Basına yönelik sansür ve baskı uygulamaları da durma noktasında. Kamu düzeni yasası geri çekildi. Bu yasa, polise sınırsız gözaltı yetkisi veriyor, kişiler ‘dini ya da ahlakı kuralları’ ihlal ettikleri gerekçesiyle tutuklanabiliyordu.

Beşir karşıtı eylemciler, Beşir ile bağlantıları olan kamu görevlilerine karşı daha fazla önlem alınmasını talep edince, kuruma duyulan güveni yeniden tesis etmek için ülkenin emniyet müdürü ve yardımcısı kovuldu.


Dahası, eylemcilerin temel taleplerinden bir diğeri ile ilgili de önemli mesafe kaydedildi; Sudan’da dinmek bilmeyen çatışmalar sona erdi. Sudan Devrimci Cephesi ile barış görüşmeleri başlatıldı. Bu sayede öncü barış anlaşması imzalandı ve Darfur’da Birleşmiş Milletler barış misyonu hayata geçirildi.

Toplumda hesap verebilirliği sağlamak ve gayrimeşru servet sahiplerini takip etmek için, bir de ‘yolsuzlukla mücadele’ birimi kuruldu. Beşir, ailesi ve yakın çevresine ait dört milyar dolarlık servete el konması, doğru yolda gidildiğinin sinyaliydi.

Geçiş dönemi hükümeti Sudan’ın dünyadaki ‘istenmeyen devlet’ imajını değiştirmek için de bilhassa çaba sarf etti. Bu konu eylemciler için öncelik değildi fakat hükümet ülkeye dış kaynak çekmek düşüncesiyle bu faaliyetlere yine de ağırlık verdi.

Örneğin, ABD hükümetiyle müzakerelere girişildi ve Sudan’ın ‘terör destekçisi ülkeler’ listesinden çıkarılması talep edildi. Washington bu talebi halen değerlendiriyor. Bu esnada Sudan dini özgürlükleri tehdit eden ülkeler listesinden çıkarıldı, Sudanlı 157 şirkete yönelik ambargo da kaldırıldı. Sudan ve ABD, 23 yıl sonra ilk kez birbirlerine diplomatik temsilci gönderdiler. Bu esnada Sudan, Yemen’de bulundurduğu asker sayısını üçte iki oranında azalttı.

NE EKSİK?

Fakat geçen yıl sokaklara dökülen insanların beklentileri karşılanmış değil. Köklü reformlara dair süreç, ayak sürüyor.

Yönetimin siviller tarafından devralınması süreci alabildiğine yavaş ilerliyor. Ülke siyasetinde sivil yönetimin ‘ibarelerini’ görmek, henüz mümkün olmadı. Bunun yerine fiili kontrol halen askeri elitlerde. Sivilleri dışlıyor ve yönetimin sivil kanadından sürekli taviz koparmaya çalışıyorlar.

Örneğin, yasama geçiş konseyi henüz kurulmadı. Bu konseyin kurulması, asker ağırlıklı egemenlik konseyinin etkisini bir nebze azaltabilirdi. Dolayısıyla mevcut koşullarda yasama faaliyetleri plansızca hayata geçiriliyor.

Üstelik askeri temsilcilerle yönetilen birçok şehre henüz sivil başkanlar da atanmadı. Bu dönüşüm, askeri yönetimin yavaş yavaş geride bırakıldığının önemli bir sinyali olacak.

Beşir’in ve adamlarının yargılanma sürecinin ağır işlemesi de insanları öfkelendiriyor. Öncelik konusu bile değilmiş gibi hareket eden yönetim, adeta insanları kasıtlı olarak çileden çıkarmaya çalışıyor.

Ülkenin ekonomik dertlerine de çare bulunmuş değil. İnsanlar halen ekmek almak ya da arabalarına benzin koymak için üç-beş saat sıra bekliyorlar. Elektrik altyapısı zayıf ve kesintiler yaygın. Doğalgaz tedarikinde de çeşitli sıkıntılar var.

Dünyada petrol fiyatlarının düşmesiyle Sudan’ın petrol gelirleri azaldı ve ekonomisi küçüldü. Bu da ekonomiyi yeniden ayağa kaldırmak için gereken kamu harcamalarının önünü kesti. Covid-19 salgınının etkisi daha da ağır oldu.

REFORMLARA NE ENGEL OLUYOR?

Sudan’daki güç yapıları birbiriyle rekabet içinde. Bu da tutarlı ve köklü reformların hayata geçirilmesini güçleştiriyor. Bir tarafta reformcular varken, diğer tarafta statükoyu korumaya çalışanlar var. Reformcular sürekli karşı tarafla pazarlığa girmeye, değişimin nasıl ve ne şekilde yapılabileceği stratejiler üretmek zorunda kalıyorlar

Siyaseten ‘günü kurtarma’ şeklinde özetlenebilecek bu oyunun sonuçları, şimdilerde görünür olmaya başladı. Geçiş dönemi hükümetindeki sivil kanadının, askeri kanadın inadı karşısında kaldıraç yaratmakta, ahlaki otorite kurmakta ya da ‘yaygın meşruiyet’ iddia etmekte zorlandığı açık.
Fakat Başbakan Abdullah Humdur ülkede halen popüler. Eylemcilerin öfkesini yatıştırmak için, geçiş dönemi hükümetinin ‘dümenini değiştirmesi’ gerektiğini kabul etti. Diğer bir deyişle, işlerin arzulanan istikamette gitmediğini itiraf etti. Fakat sokaktaki beklentilerin karşılık bulmasını sağlayacak gücü var mı? Bu sorunun cevabı maalesef; ‘pek sayılmaz.’

Eylemciler ve sivil elitler, ülkeyi perişan eden otoriter yönetimin ardından dönüşümün kolay olmayacağını kabullenmek zorundalar. Hızlandırılması da kolay görünmüyor. Dönüşüm sabrın ve mutabakatın, en önemlisi de azmin sonucu olacak.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Conversation