Karanlık Madde’nin kâşiflerinden bir gökfizikçi ‘4 Percent Univers’ adlı kitapta teleskopla bir süpernova gözlemi yaptıkları sırada uzayın derinliklerinde bir cami gördüklerinden söz ediyor. Tam olarak ‘kandil’den bahsediyor ama kandil dediğin zaten camide/minarede olur… Aklımdan “yerseniz” demek geçiyor ama BirGün okurları bunu yemez. Ama İslam tarihine methiye dizmek için yalan yanlış ne bulsa atlayan zevat yer. Onların prof. olanlarının bile aklı bilgiyle değil derme çatma tarih bilgisiyle İslam’a güzellemeler dizen destan, efsane ve hurafelerle formatlandığı için bu yazdığımı da pekâlâ yerler. Tarihe güzelleme yapmaya başladığında, o artık gerçeklikten uzaklaşır, tarih olmaktan çıkar ve destan veya efsane haline gelir. Sonra da kasaba kahvesi münevverlerinin dilinde “ecdadımız cihana medeniyet ihsan etti” kabilinden palavraya dönüşür.

Malum, araştırmak ve sorgulamak ‘öğrenmekle malul’ akla sahip olanlar için geçerli. Doğuştan her şeyi bilen özel yaratılmışların öğrenmek gibi fuzuli bir işle ne işi olur ki. Olur da akıllarına bir şey takılırsa, bilimsel kaynaklara değil şaşmaz ve yanılmaz dini kaynaklara başvuran ulemanın üfürmelerine itibar ederler. Böylece, Amerika’yı bile yeniden keşfederler. Müslüman dediğin zaten ya fatih ya da kâşif olur. Bakın efendimiz hazretlerine, dünyaya alay konusu olmak pahasına, hepi topu iki Necip Fazıl şiirinden ibaret müktesebatıyla tarihi yeniden keşfediyor. Doğrusu, herkeste bulunmayan öyle bir cesaret. Aydınlanma çağı gerisinde kalmış bu akıl için insanın “Vah vah!” diyesi geliyor.

Aynı keşfi daha önce başkaları da yapmış ve derslerini alıp oturmuşlar. Bunlardan ilki, Youssef Mroueh’in ‘Precolumbian Muslims In The Americas’ adlı makalesi. İkincisi, sonradan Müslüman olan (eski Katolik) Panamalı Abdullah H. Quick’in ‘Muslims in the Caribbean Before Columbus’ adlı yazısı. Çok destan okudum ama bunlar kadar eğlencelisini görmedim.

Bu adamlara en iyi cevabı ‘The Muslim Discovers of America’ kitabının yazarı Frederick W. Dame veriyor: “Bir fizik doktoru olan Youssef Mroueh’in cömertçe söylediği yalanlar akademik dünyaya ve temel araştırma ilkelerine hakaret sayılır. Amerika’daki bazı yerlere Arap-İslam kaynaklı adlar uydurmak için söylediği yalanlarla saygınlığını yitirdi. İsminin bile Arap-İslam kaynaklı olmaması (Yahudi kaynaklı) ona kaderin bir oyunu olmalı”.

Amerika’nın yeniden keşfi ta Çin’e kadar uzanıyor. Çin tarihi benden sorulduğu için gerçekleri yazmak üstüme vazife sayılır.

Song Hanedanı memuru Zhou Qufei 1178’de yazdığı Lingwai Daida (Sınır boyunca geçtiğim yerlerde gördüklerime dair) adlı kitabında Müslüman denizcilerin ‘Mu-Lan-Pi’ diye bir yere ulaştıklarını belirtiyor. Aynı yıl, Çinli yazar Circa da Sung belgesinde (Song hanedanını resmi evrakı) bu bilgiye rastladığını söylüyor. Bu bölgenin Amerika kıtası değil İspanya olduğu artık biliniyor. Müslümanların Amerika kıtasına 1178’den önce ulaştıkları zırvası bu kaynaklara dayanıyor. Zhou Qufei’nin bu bilgileri edinebilecek dış kaynaklarla hiç teması olmamış; ne limanda çalışmış ne de yurtdışına gitmiş. Nereden bildiği bir sır (bence kaynağı Sung belgesi). Belki o da doğuştan her şeyi bilen özel yaratılmışlardandır.

Bir de Zheng He (1371–1433) adlı bir Çinli Müslüman bir kâşif var. Bu denizci zabit Müslüman denizcileri keşif amaçlı seferlere göndermiş. Denizcilerin Amerika kıtasına (aslında İspanya veya Kanarya Adaları) ulaştığını varsayan denizcilik tarihçisi Gavin Manzies, bu zatın kitabını “1421–Çin’in Amerika’yı keşfettiği yıl” diye reklam etmiş. “Piri Reis Amerika’yı 1513’te haritada tam olarak gösteriyor; çünkü bu bilgileri o Müslüman Çinlilerden aldı” gibi bir şeyler yazmış. Bu kadar saçmalamasına gerek yoktu; zira Kolomb’dan 20 yıl sonra o haritayı ben de çizerdim.

Burada insanların aklı karıştı. Bana “gemileri Amerika’ya karadan mı yürütmüşler” diye soruyorlar. “Yok, hava araçlarıyla göndermişler” diye cevaplıyorum. İslam uygarlığı bu, hava aracı nedir ki. Bir duayla bütün gemileri okyanusun öbür tarafına uçuruverirler. Olmaz öyle şey demeyin. Öyle mübarek insanlarla karşılaştım ki, anlattıklarına göre, gaipten gelen “kapat gözlerini” komutuyla bir anda Kâbe’ye uçmuş ve Hac farizasını ifa edip yine aynı yolla geri dönmüşler. Bunu yapabilen bir güç gemilere Atlantik’i mi aşırtamayacak.