Yunan Parlamentosu yeni Cumhurbaşkanını seçemeyince, 25 Ocak’ta erken seçime gidiliyor. Bilindiği gibi kamuoyu yoklamalarında Radikal Sol Koalisyon, kısaca SYRIZA önde görünüyor. Yıllardır uyguladığı acımasız istikrar programıyla geniş kitleleri AB’ye yabancılaştıran Avrupa burjuvazisini SYRIZA korkusu sardı. Troyka çevreleri genç, güler yüzlü, kararlı başbakan adayı, Babaeskili bir Rum ailenin çocuğu Çipras’ıı umacı gibi gösterme gayreti içindeler.

Öncelikle SYRIZA, Avrupa yanlısı şemsiye bir yapı. Eleştirileri AB’nin varlığına değil, kurgusuna yönelik. “Grexit” diye adlandırılan, Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden çıkışından yana da değiller. 15 Eylül 2014’te Selanik Manifestosu diye anılan kapsamlı bir ekonomik program açıkladılar. “Kaynağın nerede” sorusuna kalem kalem cevapları içeren,  bu fonların hangi ekonomik ve sosyal amaçlar için nasıl kullanılacağını ayrıntılarıyla gösteren Sol Keynesyen program, aslında fazla radikal de sayılmaz.

Selanik Manifestosu’nu tartışmadan önce, isterseniz Yunanistan ekonomisine bir göz atalım. Troyka diye adlandırılan IMF-Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu’nun dayattığı haşin kemer sıkma programı sonucunda bütçe açığı daraldı, cari işlemler açığı fazlaya dönüştü, hatta ekonomide yıllar sonra büyüme bile kıpırdadı. Ama ne pahasına?

Krizden bu yana Yunanistan ekonomisi yüzde 25 küçüldü. İşsizlik yüzde 25’in üzerinde seyrediyor, bu oran gençler arasında yüzde 60’lara kadar yükseliyor. Sanayi üretimi yüzde 35 gerilerken, gerçek ücretler 2007’nin yüzde 30 altında bulunuyor. Aslında bizler neoliberal kemer sıkma programlarının yarattığı harabiyete 1994, 1999, 2001krizlerinden aşinayız. Bir farkla; Yunanistan Avro prangası taşıdığı için, TL benzeri paraların devalüasyonu gibi bir olanağa da sahip değil. Bu nedenle ekonominin rekabet gücü ancak, “iç devalüasyon” denilen, ücretlerin zalimce düşürülmesiyle sağlanıyor. Böylelikle fiyat kırmak mümkün oluyor.

Türkiye’de orta sınıfların Sakız’da, Rodos’ta; Bodrum’dan, Çeşme’den nasıl daha ucuza tatil yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatabilmelerinin sırrı, işte bu “iç devalüasyon”. Zaten cılız büyümenin kaynağı da turizm sektörü.

Kamu çalışanlarının sayısını azaltıp, maaşlarını düşürürseniz; emeklilere yokluğu reva görürseniz; tüm sosyal programları yerle bir edersiniz; haliyle bütçeniz fazla vermeye başlar. Halkın sefaleti pahasına, dış borçların ana para ve faizlerini aksatmadan ödeyebilirsiniz. Hatırlayın Kemal Derviş’in kriz programı da GSYH’nin yüzde 6.5’i faiz dışı fazla öngörüyordu. Bazı CHP sözcülerinin öve öve bitiremediği o program makro dengeleri sağladı ama halkın acı reçeteye şiddetli tepkisi AKP belasını iktidara taşıdı.

SYRIZA bu işkenceye dur deme zamanını geldiğine inanıyor. 2. Dünya Savaşı sonrası, 1953’te Almanya’ya nefes aldıran “Avrupa Borç Konferansı”ndan hareketle, borçların yeniden  yapılandırılmasını öneriyor.  Çünkü GSYH’nin yüzde 175’ini aşan dış borcun eksiksiz ödenmesi artık olanaksız.

• • •

Selanik Manifestosu’nun somut önerilerine bir göz atınca, bedava elektrik, gıda sübvansiyonları, işsizliklere seyahat kartı gibi, insani krizi hafifletmeye yönelik önlemlerin faturasının pek de yüksek olmadığı görülüyor. Sadece onurlu ve direngen bir halka biraz nefes aldırmak amaçlanıyor.

Avrupa Komisyonu başkanı Jean-Claude Juncker, Yunan halkının iradesine doğrudan müdahale ederek, küstahça “Yanlış oy kullanmayın”  diyebildi. Bir, “Oyunuzu Yeni Demokrasi’ye verin” demediği kaldı. Aslında küresel sermaye çevrelerinde Yunanistan’a yönelik iki farklı strateji önerisi bulunuyor. Birinci yaklaşımı Juncker gibi, “Tehditle, şantajla ne pahasına olursa olsun SYRIZA’nın önünü keselim” diye düşünenler destekliyor. Maazallah Yunanistan’da radikal sol bir iktidara oturursa, İspanya’da Pademos, Portekiz’de Sol Birlik derken arkası çorap söküğü gibi gelir korkusu taşıyanlar. Diğer cenahta ise ise, “Sol tehlikesi hazır Yunanistan gibi küçük bir ekonomide boy göstermişken, sürece yol verelim. Eğer hükümet ederlerse öyle bir boğalım ki, doğduklarına pişman olsunlar; başka hiçbir Avrupalı seçmen radikal sola oy vermeye cüret edemesin” tilkileri konuşlanıyor.

SYRIZA’ya kapitalizmi doğrudan karşısına almadığı, mülkiyet ilişkilerini sorgulamadığı için eleştiriler yöneltilebilir. Ama solduyuyu ve çözümü temsil ettikleri açık. Aynı zamanda tüm Avrupa için umudu da...