Geçtiğimiz hafta Pekin’de “Tek Kuşak Tek Yol” (TKTY) inisiyatifinin ikinci zirvesi toplandı. Rastlantı bu ya aynı günlerde turistik bir gezi için ben de Şangay ve Pekin’deydim. Turist gözüyle yapılacak değerlendirmelerin, hele dünyanın en büyük nüfuslu ülkesi söz konusuysa ne ölçüde yüzeysel kaçacağının farkındayım. İsterseniz yine de zirveyi değerlendirmeden önce izlenimlerimi kısaca bir paylaşayım. Bir Hafta […]

Tek Kuşak Tek Yol suretinde Çin

Geçtiğimiz hafta Pekin’de “Tek Kuşak Tek Yol” (TKTY) inisiyatifinin ikinci zirvesi toplandı. Rastlantı bu ya aynı günlerde turistik bir gezi için ben de Şangay ve Pekin’deydim. Turist gözüyle yapılacak değerlendirmelerin, hele dünyanın en büyük nüfuslu ülkesi söz konusuysa ne ölçüde yüzeysel kaçacağının farkındayım. İsterseniz yine de zirveyi değerlendirmeden önce izlenimlerimi kısaca bir paylaşayım.

Bir Hafta İki Şehirden Çin

En büyük heyecanı, Çin Komünist Partisi’nin 1922’de Mao’nun da katılımıyla ilk toplantısını gerçekleştirdiği şimdi Tarih Müzesi haline getirilen Şanghay’daki mekânda yaşadığımı söylemeliyim. 1949’daki sosyalist devrimin temellerinin atıldığı, emperyalizme ve daha sonra milliyetçilere karşı verilen çetin mücadelenin başladığı noktada soluk almak bile önemliydi. Kişi başına geliri piyasa ölçüleriyle 8800 dolar civarında, Türkiye’ye yakın düzeyde seyreden bir ülke için yaşamın oldukça pahalı olduğunu söylemeliyim. Metropol kentlerde, lüks AVM’lerde alışveriş edebilen, en pahalı markalara onca para saçabilen bir topluluğun varlığı bile ülkede ne denli bozuk bir gelir ve servet dağılımı bulunduğu sonucunu çıkarmaya yeter de artar bile. Çin’in özellikle dijital teknolojide büyük bir atılım içerisinde olduğu biliniyor. Ancak kilometrelerce uzayan gökdelenler ilk bakışta, Türkiye benzeri inşaata ve altyapıya dayalı bir büyüme öyküsü izlenimi veriyor. Öte yandan birkaç günle sınırlı gözlemler dahi, bahşiş bile kabul etmeyen Çinlilerin ne kadar gururlu ve onurlu bir halk olduğu konusunda fikir sahibi olmanızı sağlıyor.

TKTY’nin Patenti Jinping’e Ait

TKTY’e dönersek, 2013’te Xi Jinping tarafından ismi ilk dile getirilen bir projeden söz ediyoruz. Avrasya ülkelerini birbirine bağlamayı amaçlayan antik İpek Yolu’nu ihya etmeye yönelik altyapı projeleri aslında çok önceleri başlatılmıştı. Jinping ışıltılı bir marka altında bunları birleştirdi ve kapsamını Orta Asya ve Afrika’ya kadar genişletti. Bu anlamda TKTY hem Çin’in dünya jeopolitiğine ağırlığını koyuşunun dönüm noktası, hem de Jinping’in tarihsel liderliğini ilanının sembolü kabul edilebilir.

Proje, Batı İttifakını da Böldü

Zirve başta Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, Çin’in jeopolitik müttefiklerini bir araya getirdi. Türkiye Çin’in Uygur politikasına eleştirileri nedeniyle toplantıyı pas geçti. ABD’nin tüm engelleme çabalarına karşın, İtalya ve Yunanistan’ın projeye aktif biçimde katılımıyla Batı İttifakı’nda gedikler açıldığı gözlendi. Washington’la hep “özel yakınlığı” bulunduğunun altını çizen Birleşik Krallık’ın Maliye Bakanı Philip Hammond da Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki faaliyetlerini eleştirmeyi askıya alacaklarını, bu altyapı hamlesinin özellikle finansmana yönelik bacağında yer alacaklarını açıkladı. Aynı günlerde Britanya’nın 5 G altyapısının bazı sınırlarla da olsa Çin iletişim devi Huawei’ye açılacağının ilanı da Pekin’in küresel sahnede ağırlığını hissettirmesinin diğer bir kanıtı kabul edilebilir. Çünkü küresel hegemonya mücadelesinde, ABD Çin’i özellikle “Çin yapımı 2025” teknoloji atılımını engelleyerek durdurmaya çalışıyor. “Havacılık, robotik, yapay zekâ, bilgi teknolojileri” gibi boyutları bulunan bu stratejik plan Pekin’i “imalat sanayinin süper gücü” haline getirmeyi amaçlıyor. ABD karşı hamlesinin koçbaşı olarak dünyanın önde gelen iletişim ekipmanı üreticisi, 5G ve akıllı telefon konusunda küresel lider Huawei firmasını seçmiş görünüyor. Bu anlamda Londra’nın Huawei’ye kapılarını açması büyük önem taşıyor.

Proje, Kaynakları Zorluyor

Pekin Üniversitesi’nin Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün geçenlerde yayımladığı bir rapor, başlangıçta TKTY’nin Avrasya hinterlandındaki 65 ülkeyi şu üç amacı gerçekleştirmeye yönelik birleştirmeyi umut ettiğini vurguluyor: Renminbi’nin en azından bölgesel olarak yaygın kullanımı, ABD ve Avrupa’nınkinin yanında Çin’in başını çektiği uluslararası bir piyasa kurulması ve uluslararası ekonomi gündeminin belirlenmesine daha fazla ağırlık koyulması. Ancak son yıllarda projenin kapsamının öngörülenin de ötesine geçtiğinin, küresel büyümenin yavaşladığı bir ortamda TKTY Kapsamındaki Çin yatırımlarının II. Dünya Savaşı sonrası gündeme gelen Marshall Planı’nın benzeri bir misyon yüklendiğinin altı çiziliyor.

Rapora göre, Çin’in kamu işletmeleri TKTY kapsamında 185 ülkede 3116 proje üstlenirken, imzalanan sözleşmelerin değeri 500milyar doları aşıyor. Böylelikle Çin’in deniz aşırı varlıklarının toplam miktarı da 1 trilyon doların üzerine taşınmış oluyor. Araştırma bu denli büyük harcamaların ülkenin döviz rezervlerini tükettiğine ve sürdürülemez bir noktaya doğru ilerlendiğine vurgu yapıyor.

Bilindiği gibi Çin Devleti’nin temel stratejisi yüksek ekonomik büyümeye dayanıyor. İnşaat odaklı büyüme hem bu hedeflerin tutturulmasına katkı sağladı, hem de konut sahibi olma özlemlerini okşayarak rejime kitle desteğini güçlendirdi. Bu kanalın tıkanmasının, büyük şehirlerin konut denizine dönüşmesinin bir sonucu olarak da ÇKP yurtdışı altyapı hamlelerine yöneldi.

Yoğun Eleştireler de Eksik Değil

International Viewpoint sitesinde TKTY üzerine bir makale kaleme alan Qian Benli bu inisiyatifin sade yurttaşa bir katkı sağlamadığını öne sürüyor. Döviz rezervleri tüketilirken, istihdamda ve yaşam standartlarında kayda değer bir ilerleme gözlenemediğini söylüyor. Buna karşın yolsuzlukların yaygınlaştığına dikkat çekiyor.

TKTY projesine katılan ülkelerden de son dönemlerde şikâyetler yükselmeye başladı. En çok üzerinde durulan konuların başında, imzalanan altyapı sözleşmelerinin zamanla az gelişmiş ülkeleri bir “borç kapanına” düşürmesi geliyor. Malezya ve Tayland bazı projelerin kapsamını daraltırken, Etiyopya borçlarını yeniden yapılandırmak zorunda kaldı. Pekin bu noktada geri adım atarak, uzlaşma yoluna gideceğinin işaretini verdi. Çin merkez bankası başkanı Yi Gang, IMF genel direktörü Christine Lagarde’ın telkinlerini de göz önüne alarak, “bir ülkenin borç-servis kapasitesini de göz önüne almak zorundayız” açıklamasını yaptı.

Ayrıca TKTY kapsamındaki yatırımların %42’sinin kömür üretimine yönelik olması ekolojik sürdürülebilirlik açısından eleştiriler alıyor. Xi Jinping kapanış konuşmasında bu konuya da “açık, yeşil ve temiz bir işbirliğine gereksinim duyuyoruz” sözleriyle değindi.

Çin’in “emperyalist ülke” suçlamalarını kolay kabullenemeyeceği, kendi tarihsel mücadelesi de hatırlanırsa açıkça görülüyor. Tartışma bu kulvara sürüklenince pişkinlik göstermiyor, açıkça geri adım atıyor. Gelgelelim TKTY gücü artan bir ulusal devletin tüm ilişkilerine bu asimetrik gücü ister istemez yansıtacağını da bir kez daha kanıtlıyor. Çin’e komünizm ideallerinin somut karşılık bulduğu, bir “işçi devleti” gözüyle bakmak isteyenler için, hayal kırıklığına uğramak kaçınılmaz. Ne var ki artık ABD’yle her konuda boy ölçüşebilen başarılı bir ulusal kalkınma örneğiyle karşı karşıya olduğumuz da ortada…