Aporia adlı karma sergiyle toplumun açmazları irdeleniyor. Küratör Cem Karakaya, serginin ortak temasının belli normlar ile insan doğasının yarattığı büyük çatışma ve kaos olduğunu belirtiyor.

Toplumun açmazı
Ali Elmacı - Zaaflarımda Senin Kokun Var

Deniz Burak BAYRAK

Geçen hafta Sanayi Mahallesi’ndeki Summart’ta küratörlüğünü Cem Karakaya’nın yaptığı ve referanslarıyla oldukça dikkat çekici bir karma sergi açıldı. Sergi, Antik Yunan felsefesinde temellenen bir terim olan “Aporia” adını taşıyor. Mete Bora Koleksiyonu’ndan oluşturulan seçkide kavramsal işlerini derin çelişkilerle üretimlerine yansıtan altı önemli sanatçı var: Ali Elmacı, Leyla Emadi, Fırat Engin, Uğur Güler, Hakan Sorar ve Evren Sungur.

Küratör Cem Karakaya Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi mezunu. Aynı zamanda galerinin koordinatörü. Anlayacağınız işinin ehli bir sanat uzmanı bu farklı tandanslardaki sanatçıları bir araya getirmiş. Bunu mekâna girdiğinizde de anlıyorsunuz çünkü sanatçıların her biri anlatmak istedikleri benzer konuları farklı sanat disiplin ve teknikleriyle üretmişler. Biz de Cem Karakaya ile galeride bir araya geliyoruz ve başlıyoruz tek tek yapıtların evrenini anlamak için sohbetimize.

Cem Karakaya (solda) BirGün’ün sorularını yanıtladı.
(Fotoğraf: BirGün) 

APORIA NEDİR?

Öncelikle Aporia’yı soruyoruz. Karakaya şöyle yanıtlıyor: “Aporia, Antik Yunan felsefesinde ortaya çıkan, birtakım açmazları, çıkmazları karşılayan bir terim. Çözümü oldukça zor olan bir düşünce sorununu da karşılıyor. Bu kavram sıklıkla insan zihninin çelişkili ve karmaşık yapısını anlamaya çalışan düşünürler için de bir açıklama olmuştur.”

Bunu öğrendikten sonra sanatçıların ortaklaştıkları tema daha anlaşılır bir şekil alıyor. Bu temanın; insanların uygarlık tarihi boyunca bu uygarlıkları kurarken benimsedikleri belli normlar ve doğamızın yarattığı büyük çatışma ile kaos olduğunu belirtiyor Karakaya.

Ziyaretçileri Fırat Engin’in “Last Few Years” adlı el şekli verilmiş neonlarla bütünleştirilmiş bir otoportresi karşılıyor. Bu tam anlamıyla sergide ele alınan konulara karşı derin utancı ifade ediyor. Bu işin hemen yanında ise hemen hemen her sergide son günlerde karşılaştığımız dijital işlerden biriyle karşılaşıyoruz. Bu, Hakan Sorar’ın yaptığı “İlk Masal” adlı videodan durağan bir görüntü. Görüntüde kan revan içinde Adem ve Havva imgesi görüyoruz. Yandaki talimatı okuyup kare kodu okuttuğunuzda bir uygulama üzerinden görüntünün değiştiğini ve cinsiyetlerin iç içe geçtiği, hareketli bir görüntüyü izleyebiliyorsunuz. Böylece Sorar, insanlık tarihinin başlangıç noktasını da ters yüz ediyor.

Ali Elmacı ise daha klasik bir yöntemle olaya bakıyor. Yine Adem ve Havva’nın güncel tasviri sayılabilecek absürtlükte ikonografik bir çalışma olan “Zaaflarımda Senin Kokun Var” karşımızda. Bu büyük medyumlu diptik işte Elmacı’nın her resminde karşımıza çıkan beyaz tenli, pembe yanaklı, mavi gözlü insanlar var.

Karakaya buna şu açıklamayı getiriyor: “Ali Elmacı çok sert meseleleri karikatürize ederek dinamik bir dille konuşmayı seçiyor. Resimlerindeki beyaz insan figürlerini de otoritenin bir temsili olarak yaratıyor.”

Fantastik ve distopik bir havanın estiği resimde zıtlıkları algılamak mümkün. Kadın-erkek arasında bir temas var, sevgi ve aşktan çok uzak. Öte yandan bir kutlama var, o da mutluluktan çok uzak.

Serginin en dikkat çeken işleri İranlı sanatçı Leyla Emadi’nin inşaat demirlerinden ürettiği kalaşnikof tasvirleri. Emadi, İran Devrimi’nden kaçmak zorunda olan bir ailenin kızı. Ailenin büyükleri kalaşnikoflarla infaz edilmişler. Leyla’nın kulağında bu silahların sesi var. Travma üzerine çalışarak, üreterek ve bunun üzerine giderek çözümlemeye çalışıyor sanatçı. Yan yana, sırt sırta, karşı karşıya konumlandırılarak romantik bir atmosfer yaratan bu silahlar devrimin birer imgesi aslında. Fetişleştirdiğimiz “barış” anlayışına yüklediğimiz absürt anlayışın da birer yansıması.

Evren Sungur’un resimleri de olaya fütüristik ve psikolojik açılardan bakıyor. “Güce Tapan Adam” adlı iş; uzuvları, karar ve düşünce mekanizmaları makinelerden bağımsız olamayan günümüz insanını ne de güzel yansıtıyor. Medeniyetin insan üzerinde yarattığı toplumsal beklentiye dikkat çeken Karakaya, sanatçının bunu beden ve cinsiyet üzerinden irdelediğini vurguluyor. Tarihin her noktasında, belli dinamikler değişse de cinsiyet norm ve değerleri ve yarattığı sıkışmışlık pek değişmiyor. Sungur da bunu düşünelim istiyor belli ki.

Ayrıca Uğur Güler’in güç, otorite ve kadın konularını tuvale yansıttığı hiperrealist üretimiyle kapalı kapılar ardındaki karar alıcılar ve bunların etkilerini betimlediği serisi de baskı ve kadere sinematografik bir yaklaşım sunuyor. Çelişkiler, paradokslar ve çatışmaları sert ve çarpıcı bir perspektiften gösteren, oldukça nitelikli bulduğumuz Aporia’yı 29 Şubat’a kadar görebilirsiniz.