Hatay’da hınca hınç demir yüklü kamyonlar dağlara doğru ilerlerken geride sadece kupkuru, boz renkli, ıssız ve binlerce faili belli cinayetin tanığı bir taş yığını kalıyor.

Toza bulanmış kent yeniden yeşerecek
Fotoğraflar: Semra Kardeşoğlu

Semra KARDEŞOĞLU 

Maraş depremlerinin üzerinden 6 aya yakın bir süre geçmişken Hatay’daki son durumu depremzedelerle konuşarak anlamaya çalıştık. Su, barınma gibi temel sorunların devam ettiği kentte manzara çok da değişmemiş. Defne ilçesindeki uzun ve bir zamanlar belli ki çok hareketli olan Uğur Mumcu Bulvarı sağlı sollu çöken binalardan kalan enkaz yığını ve üflesen düşecek gibi duran apartmanlar arasında uzanıyor. 

DEMİRLER GİDİYOR GERİDE TAŞ KALIYOR

Toz duman ve sıcak altında kavruluyor kent. Deprem enkazını kaldırma işini demirini alma koşuluyla özel şirketler üstlenmiş. Her biri ayrı bir bölgede çalışıyor. Ne var ki hiçbir kurala uyulmuyor.   Bu çalışma sırasında hiç değilse su dökülmeli ama o da görebildiğim kadarıyla göstermelik. 50 binden fazla kişinin hayatını çalan ve onlarla birlikte yakınlarını da yaşarken öldüren binalar, son parçalarıyla da yine daha uzun vadeli bir ölüm saçarak ve yine rantçılara kaynak olarak görevlerini tamamlıyor. Betondan ayırdıkları demiri yükledikleri kamyonlar toz duman içinde bölgeyi terk ederken sanki kentin son değerli şeyini de yüklenip götürüyor. Geride sadece kupkuru, boz renkli, ıssız ve binlerce faili belli cinayetin tanığı bir taş yığını kalıyor. 

İşte bu işlem sırasında Anadolu’nun farklı kentlerinden gelenler o taştan betondan önce kendine sonra uzaktaki sevdiklerine ekmek çıkarıyor. Diyarbakır, Bitlis ve Samsun’dan üç işçi bölgeye önce yardım için gelip sonra çalışmak için kalmış. Onlarda o asbest bulutu altında kendilerini koruyacak bir maske bile olmadan, sevdiklerini yaşatmak için yavaş yavaş söndürüyorlar ciğerlerini belki de.

DAYANIŞMA: 1 KÖTÜLÜK: 0

Uğur Mumcu Bulvarı’na bakan sokaklardan birinde bir hareketlilik göze çarpıyor. Bakıyorum üzerinde Defne Spor Salonu yazan binada yemek dağıtımı yapılıyor. Bu salon açılmadan deprem gelmiş. Spor müsabakası yerine yaşam müsabakasına sahne olmuş: Şimdi Dayanışma 1- Kötülük 0

Çoğu gençlerden oluşan Dayanışma Gönüllüleri aylardan bu yana depremzedelere destek olmaya çalışıyor. Spor salonunun hemen karşısında çadırda kalan depremzedeler var. Hepsi bu gençlerin çabalarını anlatıyor sevinçle Kendi mahallelerinden çok uzaklaşmak istememişler. Geç de olsa bazılarına konteyner verilmiş ama “Komşularımızla ve yıkık da olsa aynı sokakta olmak istiyoruz” diyorlar.

NEYİ BEKLEDİĞİNİ BİLMEDEN BEKLEMEK

Sezai Bulgurcu 41 yaşında bir depremzede bu çadırlardan birinde köpeği ve kuşu ile birlikte yaşıyor. En yoğun hissettiği duygu ‘değersizlik’. “Marmara  Depremi’nde Sesi mi duyan var mı diye dışarıdan enkazın içine seslenmişler. Burada enkazın içinden dışarı seslendik, duyan olmadı” diyor. Konteyner kente giden komşularının da yalnızlık hissedip geri döndüğünü söylüyor. Bulgurcu 6 Şubat’tan önceye ait anım yok. Çocukluğum geçtiği evle birlikte tüm aile hasarlandı sanki. Bir de 40 tabak vardı evimizde şimdi 4 tane var. Fazlasına da ihtiyaç yokmuş. Şimdi neyi beklediğimizi bilmeden bekliyoruz” sözleriyle anlatıyor hissettiklerini.

Çadırda kalanlardan biri Düriye Yurdakul. Yanında annesi ve iki oğlu da var. Şöyle anlatıyor durumunu: Adana’da yaşarken oğlum Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Mühendisliği’ni kazandı. Okudu. Sonra da bizi çağırdı yanına. Geldik hep beraber. Elimizdeki parayla bir daire aldık giriş kattan. Apartmanımız için az hasarlı dendi ama ne olacağını bilmiyorum. Bir yakınımızın Ankara’daki evinde kalmayı düşünüyoruz bir süre. 

DEPREMZEDENİN HUKUK MÜCADELESİ

Henüz 25 yaşında 2.5 yıllık avukat Fidel Doğru ile burada tanışıyorum. Samandağlı avukat Doğru’nun kendisi de bir depremzede. Evlerinin bahçesinde evleri yıkılan akrabaları ile toplam 22 kişi bir arada yaşıyor. Kendi ofisi de ağır hasarlı. Samandağ’da Hatay Barosu’nun tahsis ettiği bir konteynerde hizmet veriyor. Depremzedelerin hukuki sorunlarını çözmek için çalışıyor. Doğru yaşanan sıkıntıyı şu sözlerle anlatıyor:

İkinci deprem sonrası masa başından binalar için ağır hasarlı raporu verildi. Birçok kişi buna itiraz etti. Deprem güçlendirme yapılabilirse yıkılmasını istemiyor. Samandağ ve köylerde konutların çoğu tapusuz zaten. Tapu yok, elektrik su faturası da üzerinizde değilse sıkıntı büyük. Yetkililer bize “İkinci hasar tespitinde insanlar evlerine girip ölmesin diye ağır hasarlı raporu verdik” diyor. Bu nedenle yıkım kararlarına karşı idari mahkemelere itiraz başvurusu yapıyoruz.” 

“Peki bu büyük bir risk değil mi? Hasarsız raporu verilse bile oturulur mu?” soruma Avukat Doğru, “Çaresiz durumdalar. Güçlendirme yapılırsa oturabileceklerse bunu istiyorlar. Yoksa 60 yaşında bir emeklinin kira ödemesi mümkün mü” yanıtını veriyor.  

TANIDIK YÜZLERİ GÖRME ÖZLEMİ 

Altıncı aya yaklaşırken Doğru kendisi açısından durumu şöyle özetliyor “Diğer iller bizimle çok büyük bir dayanışma örneği gösterdi. Elazığ, Van, İzmir depremlerinde ne kadar duyarsız kalmışız meğer dedim. Elazığ otobüsü geliyor su dağıtıyor. Konya’dan gelip peçete dağıtıyorlar, gıda dağıtıyorlar. Ama artık azaldı. Sokakta da çok görülmüyor yardım araçları. İhtiyacımız kalmadı sanılıyor. Oysa işleri yok insanların. Gıda, temizlik malzemesi ve su sıkıntısı yaşayanlar var hala. Tuvalet sorunu var. Ben şimdi en çok ne özlüyorum biliyor musunuz, Antakya’da caddede hiçbir şeye takılmadan uzun uzun yürümeyi. Yürürken 10 adımda bir tanıdık yüzü görmeyi istiyorum. Gitmeyin diyorum çünkü bu kentin ayağa kalkması hepimize bağlı kalkınması buna bağlı.

***

AFFAN KAHVESİ VE HAYTALI

Antakya’ya gidip de Affan Kahvesi’ne de uğramadan geçilmezmiş. Depremde yıkılınca Harbiye’de bir parkta konteynerda hizmete başlamışlar. Ağaç altında bir haytalı yemek iyi hissettiriyor. İnanılmaz bir yemek kültürüne sahip Antakya’da tanıştığım bir kadın “Biz eve gece 11’de dönüp üşenmez en meşakkatli görünen yemeği pişiririz” diyor. Eğitim Sen’den herkesin “Özgür Hoca” diye seslendiği Özgür öğretmen bir haytalı yemeden gitmeyin diyor. Dondurmalı muhallebili bir tür tatlı bu. Affan Kahvesi’nde hikayesini bilmeyen ve Adana’nın ‘Bici bici’si ile karıştıranlar pek makbul sayılmıyor sanırım. Bu iki tatlının ayrılan yönleri bir tabelada özetlenmiş ve ağacın üzerine asılmış. Kökeni Lübnan’ın Haytalia köyünden geliyor.