Ülkelerinde demokratik kurumların altını oyan Polonyalı ve Macar popülistler son dört yıldır Donald Trump’ın gölgesine sığınıyorlardı. Şimdi bir anda öksüz ve sahipsiz kaldılar. Özellikle Polonya’nın Hukuk ve Adalet Partisi için hesap günü yaklaşıyor.

Trump kaybedince popülistler sahipsiz kaldı

Sławomir Sierakowski

Joe Biden’ın ABD başkanlık yarışını kazanması dünyanın otoriter ve popülist hükümetlerinin işini gerçekten zorlaştırdı. Rusya, Brezilya ve Türkiye gibi ülkeler için durum topyekûn ‘trajedi’ sayılmaz. Fakat Polonya, Macaristan ve Sırbistan gibi (ve bir ihtimal Boris Johnson’ın Birleşik Krallığı için) felaket çanları çalıyor.
Bu yönetimlerin her biri Biden’ın zaferini korku ve gönülsüzlükle karşıladılar. Sırbistan Başkanı Aleksandar Vucic şimdiden şikâyet etmekten sakınmadı ve “Barack Obama’nın yardımcısı olarak Sırbistan’a geldiğinde onunla anlaşamamıştım. Şimdi de anlaşabileceğimi sanmıyorum. Tebriklerimi ilettim, hepsi bu kadar” dedi. Vucic’in can dostu ABD değil, Rusya olmaya devam edecek.

Macar lider Viktor Orban da ‘birinci tercihinin’ Trump zaferi olduğunu açıkça ifade ediyordu. Vucic gibi o da Biden’ın Obama döneminde ettiği bazı laflardan şikayetçiydi. Macaristan Dışişleri Bakanlığı’nın sözlerine göre Obama yönetimi döneminde Macaristan sürekli olarak “Suçlama, telkin ve saldırılara” maruz kalıyordu.

‘İSTENMEYEN ADAM’

Trump iktidara gelene dek Orban Washington’da ‘istenmeyen adam’ konumundaydı. Macaristan’ı ziyaret eden son ABD Başkanı George W. Bush olmuştu. O zamanlar Orban iktidarda değildi. Orban 2010 yılında iktidara geldiğinde Obama yönetimi eleştirilerini esirgemedi; yönetimin otoriter eğilimlerine, medyaya yönelik saldırılarına ve yolsuzluklarına dikkat çekti. Beyaz Saray’a Trump’ın adım atmasıyla Orban, ABD’de akredite olan Orta Avrupa Üniversitesi’ni ülkeden kovdu.

Tabii Orban daima birkaç ‘jeopolitik taktiği’ aynı anda idare etmeye çalıştı. Rusya ve hatta Çin ile yakın ilişkiler yürütürken bazı Alman (bilhassa Bavyeralı) siyasetçilerin desteğinin de keyfini sürdü. Hukukun üstünlüğü gibi temel değerleri ayaklar altına alması bu sayede yanına kaldı, hatta Yahudi düşmanlığından bile geri durmadı. Partisi Fidesz bugün hala Avrupa Halk Partisi bileşenlerinden olmayı sürdürüyor ve bu sayede Avrupa Parlamentosunda da koltuk sahibi.

TRUMP’LA YAKINLAŞTI

Asıl endişelenmesi gereken ise Polonya hükümeti. Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) 2015 yılında iktidara geldiğinde Avrupa’da Birleşik Krallığı müttefik bellemişti. Fakat Brexit referandumunun arkasından gelen 2016 seçiminden sonra Trump ile yakınlaşmayı öncelik meselesi haline getirdi. Amerikalı liderin demokratik değerler ya da hukukun üstünlüğü diye bir derdi yoktu.

Trump için çıkış kapısı gözüktü ve “İngiltere Trump’ı” olarak anılan Johnson, Biden’a yaranmaya çalışıyor. İşte bu yüzen Polonya hükümetinin uluslararası arenada güçlü bir müttefiki kalmadı. Polonya Rusya’ya epey mesafeli olduğu için tamamen yalnız kalmış bulunuyor. Böylece Polonya’nın komünizm sonrası dönemde benimsediği diplomatik stratejinin iki sütunu birden çökmüş oluyor; başka ülkelere bağımlı kalmamak ve yalnızlaşmaktan kaçınmak…


KAMPANYA İÇİN KUTLADI

PiS’in bu riskleri önceden görmediğini düşünmek mümkün değil. Biden’ın Polonya’da olup biteni tasvip etmediği “Dünyada yükselen otoriter rejimlerden” dem vururken Macaristan, Belarus ve Polonya örneklerini kullanmasından belliydi. Polonyalı Başkan Andrzej Duda 2016 zaferinden Trump’ı şevkle tebrik ederken, Biden’ı yalnızca ‘yürüttüğü başarılı kampanyadan ötürü’ kutlamıştı.

Trump için Polonya, dış politikanın ‘aldım verdim’ ilişkileri ile yürüyebileceğinin kanıtıydı. PiS hükümeti ABD ile silah ticareti anlaşmaları imzalamış, karşılığında farklı ayrıcalıklar kazanmıştı. Duda başkanlık yarışı esnasında Trump tarafından Beyaz Saray’a davet edilmişti. Duda’nın 9 Kasım günü imzaladığı Polonya-ABD savunma işbirliği adeta Trump tarafından yazılmıştı. Geçmiş yöntemler tarafından imzalanan benzer bir anlaşmada Polonya topraklarındaki ABD üslerinin inşa maliyetleri ABD’ye aitken, hukuki otorite Polonya hükümetindeydi. Bu yeni anlaşmaya göre Polonya ABD’den maddi destek alacak fakat hukuki otorite ABD’ye geçecek.

Trump ile kurduğu yakın ilişkiler Polonya’ya Avrupa Birliği’nin eleştirileri karşısında omuz silkme şansı tanıyordu. Şimdi Trump’ın seçimi kaybetmesi bu planlar için felaket oldu.

MİSİLLEME GİRİŞİMİ

Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi’nin ve Avrupa Parlamentosu’nun bu sene başında aldığı karara göre AB fonlarına erişimin ön koşullarından biri hukukun üstünlüğü olacak. PiS ise hukukun üstünlüğünü tüm iktidarı boyunca ayaklar altına aldı. Konsey bu ‘koşulluluk’ maddesini çok yakında yürürlüğe sokacak ve Polonya’nın veto hakkı bulunmuyor. Polonya bütçe görüşmelerini farklı şekillerde sabote ederek misilleme yapmaya çalışabilir fakat bu durumda Almanya’nın kısıtlı desteğini de kaybetmeye hazır olmalı. Bu noktada Orban bile Polonya için elini taşın altına koymayacaktır.

Dahası, AB’nin de kendi ölümcül silahı var. 750 milyar Avroluk ekonomik destek paketinden en büyük kazanımı sağlayacak ülkelerden biri Polonya olacak. Orban bu anlamda da PiS’e destek çıkmak istemeyecektir. PiS’in baş belası Polonyalı siyasetçi Donald Tusk’ın Konsey’e ikinci defa başkan seçilmesine destek olduğu gibi, Polonya’yı bu defa da ortada bırakmaktan çekinmeyecek.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Project Syndicate