Cüneyt Akman'ın dil üzerine yazdıkları, geçen yılın bir haberini anımsattı bana.

***

18 Eylül 2003 tarihli Milliyet gazetesinde, "çocuklar okumayı bu kitaptan mı öğrenecek?" başlığıyla yer alan Ümran Avcı imzalı haberde, örnekler verilerek, "ders kitaplarında birçok imla hatası göze çarpıyor" deniliyordu. Haberde, hatalı yazıldığı belirtilen birçok tümce ve sözcüğün "doğru" kullanımları da veriliyordu.

Gazete, 24 Eylül 2003'te, "Kitaplarındaki imla hatalarına dikkat çeken haberimiz üzerine bakanlık harekete geçti" başlığıyla ikinci bir haber verdi. Habere göre ders kitaplarının incelenmesinden sorumlu ilgili birimin daire başkanı, "Hangi elemanlarımız bu yönde bir dikkatsizlik göstermişler, o konuda doğru bilgiye ulaşıp çözüm üreteceğiz. İnceleme yapıp gerekirse personel takviyesi veya kaydırması yapacağız. Kendilerine gerekirse imla kılavuzu temin edeceğiz ve 'bakın arkadaşlar bu kitaplardan yararlanın' diyeceğiz" demişti!

Haberde, kitaplarda yer alan "Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanımdır", "Babası Ali Rıza Efendidir", "Nasrettin Hocanın", tümcelerindeki "Hanımdır", "Efendidir" ve "Hocanın" sözcüklerine gelen eklerin kesme işaretiyle ayrılması gerektiği belirtiliyordu.

***

Buraya kadar her şey normal gibi gözükebilir. Ancak haberden, daire başkanının, "elemanlarına" önerdiği TDK'nın imla kılavuzunu kendisinin incelemediği anlaşılıyordu. "Hatalı" olduğu belirtilen kullanımlar bu kılavuza göre yazılmıştı. Kılavuzun 68. ve 69. sayfalarında kurum ve kuruluş adları ile unvan adlarına gelen eklerin kesme işaretiyle ayrılmaması gerektiği vurgulanıyor. Kılavuzda, "güneşi" biçiminde yazılmaması gerektiği belirtilen "Gece Güneş'i göremeyiz" tümcesindeki haliyle yazılması gerektiği kaydediliyor. Neden arada bir ayrıldığını anlayamadığım "uluslararası" sözcüğünün "uluslar arası" olarak yazılması gerektiği de kılavuzun 26. sayfada açık olarak vurgulanıyor. Kılavuza göre "Kurtuluş Savaşı" değil "kurtuluş savaşı", "29 Ekim'i" değil "29 Ekimi" olarak yazmamız gerek.

***

Eğer ortada bir hata varsa, bunun kaynağı TDK'ydı. Çünkü o dönemde Talim ve Terbiye Kurulu'nun, TDK'nın imla kılavuzunu esas alması şarttı.

KAÇ ŞEYTAN VAR?

TDK'nın Türkçe sözlüğünde ilginç bulduğumuz bir örneğe dikkat çekelim. TDK Türkçe sözlüğünde, "şeytan" sözcüğü, "Din kitaplarına göre isyancı meleklerin, kötü ruhların başı olarak nitelenen varlık" olarak tanımlanıyor. Din konusunda ileri geri laf edecek durumda değilim ama bildiğim kadarıyla Müslüman inancına göre Allah'a isyan eden melek, yani şeytan bir tane. Belki bu konuya Mehmet Metiner açıklık getirir.

***

Türkiye'de bir dil sorunu yaşanıyor. Bunda, 12 Eylül'den sonra sıradan bir devlet dairesine dönüştürülen TDK'nın da sorumluluğu var. TDK, dilin kurallarını, bazı sözcüklerin yazılımını o kadar sıklıkla değiştirdi ki ölçü kaçtı. Oysa dilbilimciler, dillerde gelişiminin çok ağır olduğunu, bu nedenle insanların yaşamları sırasında bu değişimi fark edemediklerini söylerler.
Bugün neredeyse her gazete, televizyon kanalı, yazar, kişi ve kuruluş kendi koyduğu dil kurallarını uyguluyor. Milli Eğitim Bakanı bile yayımladığı 2003/24 sayılı genelgede TDK'nın Yazım Kılavuzu ve sözlüğünün esas alınması zorunluluğunu kaldırdı.

***

Umarız, tamamlanmak üzere olduğunu bildiğimiz yeni sözlük ve yazım kılavuzunda dilimizin sorunlarına köklü bir çözüm getirilir. Yoksa bir zamanlar Güneş Dil Teorisi'yle dünyadaki tüm sözcükleri Türkçe kökenli gösterme çalışmaları yapmışken, bu kez başka bir aşırılığa kaçıp, her güneş doğduğunda kuralı değişen bir Türkçe ile karşı karşıya kalacağız.