Daha 12 Eylül’e çok vardı. Ancak, o “varış noktasına” giden yol döşenmeye başlanmıştı. Kanla, katliamla, yalanlarla..

1976’nın 1 Şubat’ı, işte o puslu havada pırıl pırıl bir gündü. Zira, biz “KADINLAR” Ankara’da, Milliyetçi Cephe’ye ve EVLAT ACISINA SON demek için buluşmuştuk.

Sevgi Soysal, mitinge katılmakla kalmamış.. Kürsüye çıkmış ve sanki bugüne mektup gönderir gibi bir konuşma yapmıştı:

“Bugün, burada ‘Evlat acısına son’, diyoruz, çünkü biz anayız, doğumu biliriz. Çünkü analar, her yeni kuşakla yükselen insanlık mücadelesinin gönüllü savaşçılarıdır. Ana, bir çocuk yüzünün nice umudu, güzelliği, başlangıcı gizlediğini bilendir. Ana, çocuğun, gencin hayatını kendi hayatından üstün tutandır. Ölüm bir gerçektir, evet.. Ama aslolan hayattır.. Hayat!”

Sevgi Soysal konuşmasını bitirdi. Alkışlar, sloganlar.. Derken, o günlerin “modasına” uygun biçimde polis saldırdı. Elbette, yine o günlerin modasına uygun aksesuarla; silahlar, coplar, koca koca taşlarla..

Daha önceki tecrübelerimden biliyordum. Silahlar süs değildi. Pek çok kez kurşunların kulağımın dibinden vızıl vızıl geçmişliğine tanık olmuştum. Eli taşlı bir polis ve bir panzer tarafından kovalandığım da olmuştu. (O gün panzerden ve taştan kurtulabilmek için attığım plonjon ile hala gurur duyarım!!)

Bütün tecrübelerimiz bize “KAÇ” diyordu. Biz de kaçtık!

Mitinge birlikte gittiğimiz sevgili (TRT’nin en karizmatik spikerlerinden) Jülide Gülizar ile, mitingin yapıldığı Tandoğan’a yakın bir mahalleye yöneldik. Meğer Jülide’nin bir arkadaşı, orada otururmuş. Kendimizi oraya attık. Nefes nefese eve ve salonuna girdik... Uzuuuun bir sessizlik oldu. Meğer ev sahibesinin günüymüş! Masada ve sehpalarda börekler, poğaçalar, kısır, çay bardakları.. Ve tabii, bizim toz pis içindeki miting kıyafetlerimizin tam tersi şık kıyafetlerle zarif hanımefendiler.

Tablo yeterince tuhaftı. Ama yıllar sonra aklıma gelmesinin nedeni bir başka tuhaflıktı. Hiçbiri bize nereden geldiğimizi, neden nefes nefese olduğumuzu, nelerin yaşandığını sormadı.

Biz yokmuşuz ve dışarıda da her şey “normalmiş” gibi davranıyorlardı.

Tıpkı bugün, savaşa, yeni seçim yasasına, ekonomik krize YOK ya da NORMAL muamelesi yapıp hayatına devam edenler gibi..

•••

Kim mi onlar?

CHP’den ve bilumum muhalefet odaklarından başlayalım.. Sokaktaki vatandaşa kadar gidelim..

Tamam, CHP seçim yasasının (bazı) tehlikelerine değiniyor.. Tamam, örneğin Meral Akşener “bu son seçim olabilir” diye uyarıyor.. Hadi hakkını yemeyelim, Saadet Partisi en gerçekçi çıkışları yaparak Türkiye tahlili ve önerileriyle dikkat çekiyor..

Ancak bütün bunlar retorikle, yani bildiğiniz lafla sözle uçup gidiyor.

Hani örgütlenme?

Hani eylem?

Hani Türkiye’yi heyecanlandıracak öneriler?

Ne yani! Siyaset börek kısır yiyip karşı komşunun dedikodusunu yapmaktan mı ibaret?

“Sormayın, komşu bir bağırıyor.. Kediler bile sinip kaçıyor.. Bahçedeki limon ağacına da dadanmışlar, limonları toplayıp reçel yapacak, artanı da satacaklarmış..”

Siyasetçi bu alemde.. Vatandaş da “aman bela benden ırak olsun, başımıza sultan olsun” havasında..

Sokakta karşılaşıp selamlaştığımız kimileri bir yandan -hani, benimle konuştuklarını bir gören olur diye- çevreyi kolaçan ediyor. “Korkmadan” konuşanlar ise, iki iç geçirmeden sonra “normal hayatına” dönüyor.

•••

Bakın hanımefendiler, beyefendiler... Artık NORMAL kavramının dönüştürüldüğü bir evredeyiz. İktidar bize “yeni normal” olarak savaşı, baskıyı, susmayı, Cumhuriyet değerlerinin yok edilmesini sunuyor.

Tek seçeneğimiz bu mu peki?

Tıpış tıpış sandığa gidecek.. Yeni seçim yasasının yeni marifetlerine “eyvallah” diyecek.. Ve “karanlığa kapı açılmasına” seyirci mi kalacağız?

Hayır!

• EY CHP: Meselenin sandık güvenliği ile sınırlı olmadığını anlayın. Dünyanın en güvenli seçimi bile yapılsa, bu ittifak formülleriyle iktidarın önünün kesilemeyeceğini görün. Siz de “kendi ittifakınızı” oluşturun.

• EY HDP: Saadet Partisi kapıyı araladı.. “ilkeler çerçevesinde ittifak yapılabilecek partiler” listesine sizi de ekledi. Bu ihtimali, “önceliğimiz savaş” diye yok etmeyin.. Ve lütfen artık Türkiye partisi olabileceğinizi gösterin. Zira yakında partisi olabileceğiniz bir Türkiye’yi bulamayabilirsiniz!

• EY SOL: Sizler de bugünün “önceliklerini” gerçekçi biçimde görmeye ve ona göre bir strateji izlemeye çalışın. Cumhuriyet elden gittikten sonra sınıf tahlillerinin hükmü kalıyor mu.. Tarihe bakıp karar verin!

• EY MEDYA: Doğrusu size söyleyecek bir şeyim yok. Bütün zorluklara, baskılara rağmen gerçeği görüp doğruyu anlatanlar zaten belli. Kalanların ise duyacak kulakları, söyleyecek ağızları yok!!

• EY VATANDAŞ: Bugüne kadar bildiğin her şeyin sonundasın. Bundan sonrası biraz da senin elinde. Artık karar vermelisin: Neye layıksın? Orta Çağ karanlığında yaşamaya mı? Yoksa Atatürk ve Cumhuriyet değerleriyle yola devam etmeye mi?

• EY KENDİM!: Konuşsan faydası yok.. Sussan gönül razı değil.. Ne yaptığını ve ne yapacağını biliyor musun!!!