Rus işgalinin bilançosu anbean ağırlaşıyor. Ne yazık ki ülkenin batısı ve doğusu arasında kolay kapanmayacak ruhsal kopuşlar oluşacak. Ana aktörleri göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yapacaksak; Şimdilik kaybedenler Rusya, Ukrayna, AB. Kazanan ABD; Çin ise endişeli.

Ukrayna trajedisi için bir ara bilanço

Açıkçası aşağıdakileri bir arada talep etmek o kadar mı zor? Acilen ateşkes ilan edilsin, bombalamalar durdurulsun, daha fazla kan dökülmesin. Rus birlikleri Ukrayna’dan çekilsin. Geciktirilmeden diplomatik bir çözüm için müzakere masasına oturulsun.

Evet, Ukrayna işgalinin bir an önce son bulması gerekiyor. Ancak bunun NATO’nun doğuya doğru genişlemesini meşrulaştırması, dünyada yoksulluk kol gezerken, ekolojik felaket gezegenimizin kapısını çalarken silahlanmaya hız verilmesi için basamak yapılması savaşın kendisi kadar tehlikelidir. O nedenle bu süreçte savaş karşıtı, antimilitarist, antiemperyalistlerin sesinin, yeni bir Soğuk Savaş’tan yana olanlar, sorunların güç ve şiddet yoluyla çözümünü savunanlar kadar gür çıkması çok önemlidir.


İsterseniz bu noktada, Rusya, Ukrayna, ABD, AB ve Çin gibi süreçteki ana aktörler üzerinden şu ana kadar sergiledikleri tutumu göz önünde bulundurarak kısa bir ara değerlendirme yapalım.

RUSYA EMPERYALİST Mİ?

Rusya: Putin’in iyi bir stratejist olduğu, Trump tarafından “deha” diye nitelendirmeyi hak ettiği çok su götürür. Öncelikle, eğer Soğuk Savaş dönemindeki gibi ABD ile Sovyetler Birliği arasında bir dehşet dengesinin devam ettiği, aynen 1962 Küba Füze Krizi gibi sorunların karşılıklı tavizler yoluyla çözüleceği gibi bir varsayımında bulunduysa fena halde yanıldı. Çünkü ABD’nin kontrolünde, üstelik de Soğuk Savaş dönemine kıyasla genişlemiş bir NATO varken, Varşova Paktı’nın yerinde bugün yeller esiyor. Eğer Putin bir blöf yaptıysa, Biden hiçbir tavize yanaşmayarak bunu görmedi ve muhtemelen önceden planladığı gibi kendini savaş minderine çekti.

Ulusların Kaderini Tayin Hakkını (UKTH), Donetsk ve Luhansk’taki Rusça konuşan halkın bağımsızlık talebi için dayanak yapmak yerine, kendini bir çıkmaza soktu. Ukrayna ile Rusya’nın tek ulus olduğu, Lenin’in UKTH tezi ile Kiev’e bağımsızlık bahşettiği gibi çarpık bir tarihsel mitoloji numunesi ile elini iyice zayıflattı.

Bu noktada, konuyu ayrı bir yazıda etraflıca ele almak üzere, “Rusya emperyalist mi?” sorusuna kısaca değinmekte yarar var. Evet, Putin ve Rusya’da kurduğu baskıcı rejim, servetin iktidara yakın oligarklar elinde toplandığı berbat bir kapitalizmdir. Dolayısıyla Putin’in emperyal özlemleri vardır. Ne var ki bu salt bir niyet meselesi değildir. Rusya`nın küresel kapitalizmin egemenlik ve rekabet mücadelesinde askeri gücü bir yana bırakılırsa, ABD’nin başını çektiği “kolektif emperyalizmle” aşık atacak gücü yok. Petrol ve doğalgaz ağırlıklı doğal kaynaklarını küresel ekonomiye pazarlamak dışında, emperyalist sayılmak için gereken ekonomik birikim ve sömürü mekanizmaları kurmayı başaramamıştır.

KOMEDYEN ZAAF MI ŞANS MI?

Ukrayna: Bir kısım şoven stratejistlerin savaşın başında iddia ettiği gibi, bir “komedyenin” ülkenin başında bulunması bu konjonktürde bir zaaf değil bir şanstır. Çünkü günümüzde tezlerinizi kamuoyuna aktarabilmeniz için iletişim çok önemlidir. Bu gerçeği Çiftlikbank’ın kurucusu ünlü tosuncuk dahi anlamış, “Diriliş Ertuğrul” dizisinden bir aktörü sözcü olarak görevlendirmişti.

Zelenski’nin teatral becerileri bu süreçte uluslararası kamuoyunun desteğinin kazanmakta oldukça etkili oldu. TikTok`tan Twitter`a her mecrada artistik hünerlerini sergiledi. Rusya’nın harekâtı öncesi, bir anlamda güvenlik temalı Davos denilebilecek Münih Güvenlik Konferansı’nda küresel elitlerin nabzına göre şerbet verdikten sonra, NATO’ya alınma talebini dile getirdi. 28 Şubat’ta da AB’ye tam üyelik başvurusunda bulundu.

Zelensky bilindiği gibi anadili Rusça olan, Yahudi kökenli bir politikacı. Sürekli yüzde 73 oyla başkan seçildiği dile getiriliyor. Yalnız bu oyları kimlerden, hangi mesajlarla aldığı göz ardı ediliyor. Ukrayna başkanlık seçimlerinin ikinci turunda barış ve çözüm yanlısı oylar, NATO’cu şahin aday, önceki başkan Poroşenko karşısında belki kimlik kodlarının da yardımıyla Zelenski’ye gitmişti. Bu arada Kırım ve Donbass bölgesindeki yurttaşların oy kullanamadığını hatırlatalım. Zelenski seçiminin ardından çözüm amaçlı, uzlaşma doğrultusunda, Minsk Anlaşması’nda öngörülen Luhansk ve Donetsk’in özerkliğinin sağlanmasına yönelik hiçbir adım atmadı veya atamadı. Adeta seçim öncesi başka, sonrası başka bir rol oynayan bir aktör izlenimini verdi.

Ukrayna halkı bugün ağır bir trajedi yaşıyor. Ne yazık ki nasıl bir çözüm bulunursa bulunsun ülkenin batısında ve doğusunda yaşayanlar arasında kolay kapanmayacak ruhsal kopuşlar meydana gelmiş durumda.

SAVAŞIN KAZANANI BIDEN

ABD: Şu ana kadar savaşın kazananı Biden gibi görünüyor. Daha geçen sene Macron’un “beyin ölümü” gerçekleşmiş dediği NATO’yu ABD liderliğinde bir araya getirmeyi başardı. Son dönemlerde ABD’nin küresel hegemonya mücadelesindeki rakibi Çin’e fazlaca yanaştığını düşündüğü Rusya’yı ateş ortasına atarak, Avrasya’yı kontrol etme stratejisinde önemli bir adım attı. Dünya kamuoyunda da politikalarına rıza sağlama ve ikna etme anlamında kayda değer bir başarı sağladı. Öteden beri Cumhuriyetçi parti ile daha yakın bağları bulunan, silah sanayi ve enerji sektörü yani askeri-endüstriyel kompleksin yüzünü güldürdü. Çünkü silahlanma yarışı hızlandı, petrol, doğalgaz, kömür fiyatları zirve yaptı.

Gelgelelim tüm bunlar zaten başa çıkamadığı enflasyon sorununu daha da ağırlaştıracak, ülkenin durgunluk içinde enflasyon anlamına gelen stagflasyona sürüklenme tehlikesini artıracak. Ayrıca 7 Rus bankasının Swift bağlantılarının kesilmesi kararı 12 Mart’ta yürürlüğe girecek. Bunun küresel finansal sistemde ciddi aksamalara, hatta krize yol açması tehlikesi var. Böyle bir durumda fatura ABD’ye çıkar. Bu gerçekleşmese dahi Rusya`ya yönelik ağır yaptırımlar, başka ülkelerinden de ABD ekonomik egemenlik alanından uzak durmasını, dolayısıyla doların küresel rezerv para koltuğunun sallanmasını getirebilir. Hepsinden önemlisi, ülke içinde gelir ve servet adaletsizliği derinleşiyor. Covid-19 hala can almaya devam ediyor. O nedenle şimdilik yolunda giden dış politika hamleleri, Biden’ın ülkesinde düşen popülaritesini ayağa kaldırmaya yetmeyebilir.

ABD’YE İYİCE BAĞLANDILAR

AB: “Stratejik özerklik” heveslerinin bir kez daha askıya alındığı, birliğin askeri anlamda daha da sıkı bir biçimde ABD hegemonyası altına girdiği söylenebilir. Almanya ve Fransa 2003 Irak işgalindeki görece özerk bağımsız tavırlarını da sergileyemediler. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un silahlanma bütçesini üç kata çıkartan paket açıklaması da, Ukrayna’ya saldırı silahları sevketmesi de, askeri alanda 2.Dünya Savaşı’ndan bu yana sürdürülen ihtiyatlı, pasifist çizginin terk edilmesi olarak yorumlanabilir.

Ukrayna’dan gelen mültecilere diğer Avrupa ülkelerinin kucak açması insani bir tavır olarak alkışlanabilir. Ancak aynı hümanizmin Ortadoğu`dan Afganistan`dan gelen mültecilerden esirgenmesi, AB’nin çifte standartlı uygulamalarını açıkça teşhir eden bir turnusol kağıdı oldu. Rus sanatçı, bilim insanı, sporcu, hatta sıradan öğrencilere karşı geliştirilen ırkçılığa varan ayrıncı tutum, dahası klasik Rus bestecilerini ve yazarlarını bile bu linç kampanyasına alet etmek, bununla da yetinmeyip kedilere kadar uzanmak, AB’nin Aydınlanma’nın, Rönesans kültürünün, insan hakları ve özgürlüklerin kalesi olduğu mitini tuzla buz etti. Petrol ve doğalgaz fiyatlarının yüksek seyri de, AB yurttaşlarının ceplerini yakmaya, canlarını sıkmaya devam ediyor.

ENDİŞELİ DEV ÇİN

Çin: Moskova ile kurduğu stratejik ilişkinin Pekin’i kaygılandırdığı görülüyor. Gerçi BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınayan oylamada çekimser kaldı. Ancak öteden beri ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı gösteren, bir devletin iç işlerine müdahaleyi uluslararası hukuka aykırı kabul eden geleneksel çizgisiyle ters düşmek istemiyor. Bu kapıdan kendi Uygur, Hong Kong, Tibet sorunlarına dış güçlerin karışmasının yolunun açılmasından endişe duyuyor.

Rusya’ya uygulanan ekonomik ambargonun kapsamının genişletilip, yaptırımların sulanmasına dahli bulunduğu gerekçesiyle Çin şirket ve bankalarının da zarar görmesi ihtimalinden tedirginliğe kapılıyor. Çünkü, Çin kapitalist küreselleşmeden, özellikle serbest ticaretin yaygınlaşmasından en avantajlı çıkan ülke. ABD ve Batı dünyası kendi belirledikleri oyunun kuralları çerçevesinde Çin ile rekabet edemedikleri için mızıkçılık yapıyorlar. Çin’in tüm olumsuz koşullara karşın bu süreçte diplomatik çözümden, Ukrayna’nın bağlantısız bir ülke olmasından yana çağrıda bulunması etkili olabilir. Dünya kamuoyunda barışçı ülke imajını güçlendirmek açısından da böyle bir inisiyatif alabilir.