CHP halkını arıyor! Arka arkaya gelen seçim yenilgileri CHP’yi geniş halk kesimlerine ulaşma konusunda yeni arayışlara itiyor

CHP halkını arıyor! Arka arkaya gelen seçim yenilgileri CHP’yi geniş halk kesimlerine ulaşma konusunda yeni arayışlara itiyor. Bu arayış da Parti’de önemli huzursuzluk ve tartışmalara yol açıyor. Önümüzdeki Kurultay Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği çizgi ile partinin ulusalcı kanadı arasında bir hesaplaşmaya sahne olacak.

BirGün sayfalarında “CHP Nereye” sorusu etrafında partinin farklı kesimlerinin temsilcileriyle yapılan söyleşiler önemli bir başka soruyu gündeme getirdi; ulusalcılık solculukla birlikte olur mu? Muhtemelen CHP’nin geleceğini de önemli ölçüde bu soruya verilecek yanıt(lar) belirleyecek!

Binnaz Toprak ve Rıza Türmen partideki ulusalcı çizgiyi sol açısından sorguladılar. Toprak’a göre “Türkiye’de bugün solun bir kesiminin konumu da değişti. Sol siyasette pek de yeri olmayan ulusalcı çizgiye kayanlar oldu. CHP sadece bu kesime hitap ettiği sürece muhalefette kalmaya mahkûm. Oysa CHP bir kitle partisi. Tüm kitle partileri gibi toplumun değişik kesimlerini kucaklayabilmesi gerek”. Benzer bir bakışla Türmen ekliyor; “CHP’nin hedefi çağdaş sosyal demokrasi olmalı. Hem ulusalcı hem solcu olamazsınız. CHP bu yönde önemli adımlar attı. Aradaki sıkıntılar geçiş döneminin sıkıntıları. CHP değişti ve değişmeye devam edecek.”
Parti’de ulusalcı olarak adlandırılan kesimin temsilcileri Türmen ve Toprak’ın ulusalcılıktan solculuk çıkmayacağına yönelik bu değerlendirmelerine sert eleştiriler yönelttiler. Süheyl Batum “CHP’yi ne kadar yolundan çevirmeye çalışırlarsa çalışsınlar genlerinde sol var. ‘Yüzde 44 oy alamıyorum, ben de onlar gibi olayım’ diyemeyiz. ‘Ulusalcılık solculukla bağdaşmaz’ iddiası palavra. Amerikan, küresel sermaye soslu sosyal demokrasiyi dayatmaya çalışanlar, bize ‘Bırakın işçi haklarını falan Kürt haklarına bakın[D1] ‘ diyorlar” derken, Adana Milletvekili Ali Rıza Öztürk “ulusalcılığın solda yeri yoktur demek solu anlamamaktadır” diyor ve “ulusalcılığın anti-emperyalistlik, anti-faşistlik, yurdunu sevmek anlamına geldiğini” ekliyor.

Karşı karşıya olunan anlaşmazlık giderilebilir türden değil. Bir kesim “ulusalcılıktan solculuk çıkmaz” derken, diğer kesim “ulusalcılığın solculuğun yapı taşı olduğunu” söylüyor.

Bu uzlaşmazlığın gerisinde iki farklı siyasi duruş, daha da önemlisi iki farklı halk tanımlaması var. Ulusalcılar halkı ulus ile özdeşleştirerek tanımladıkları ölçüde, devleti olumlayıcı, ulusu tamamlayan bir güç olarak görürken; Toprak ve Türmen’in “halkı egemenin karşısında korunması gereken bireyler toplamı” olarak gören anlayışı, gücü sınırlanması gereken otorite olarak görülen devletle arasına mesafe koyuyor.

CHP’nin bu ayrışmayı nasıl “yöneteceği”, bu yapıların gelecekte bir arada kalıp kalamayacakları kafalarda bir soru işareti. Bu kutuplaşma aşılabilir mi? Bu soruyu yanıtlayabilmek kolay değil; izleyip göreceğiz. Bununla birlikte, bütün bu tartışmalarda gözden kaçırılmaması gereken önemli bir       “ayrıntı”, eğer bir çıkış varsa, o çıkışa ilişkin ipuçları sağlayabilir.

O ayrıntı bu gerilim içinde her iki tarafın da farklı biçimlerde de olsa yaptıkları sol vurgusudur. Dikkat edilirse, ulusalcı olarak adlandırılan kesim kendisini konumlandırırken sürekli bir sol vurgusu yapıyor. Partinin sağa açılırken, sistematik biçimde sola kapatıldığından, sol değerlerden uzaklaşıldığından şikayet ediliyor. Diğer tarafta Toprak ve Tüzmen de sol vurgusu yapıyorlar.

Parti yönetimi de, üstü örtülü şekilde olsa da, aynı şeyi yapma çabasında. Ulusalcı kadroları dışlarken, soldan bazı isimleri, Gezi sürecinde öne çıkan bazı isimleri Parti Meclisi’ne alacağı söylentisi bunu işareti.

Kısaca bugünlerde CHP’de her şey eleştiri konusu, bir tek solculuk değil! Solculuk nedir ve bu konusunda kim ne kadar samimi sorusundan bağımsız olarak bu nokta önemli.

Yukarıdaki analiz iki kesimin halk tanımlamasını bir araya getirmenin nasıl zor olduğuna işaret etti. Tam da bu uzlaşmazlık her iki kesimin de sola vurgu yapmasına neden oluyor. Çünkü solun halk tanımı farklı bir zemin üzerinden yükseliyor. Sol için halk, “ezilen/sömürülen bir sınıf“ olduğu ölçüde, diğer iki tanımlamanın yaptığı türden bir dışlayıcılığı taşımıyor. Dahası sömürülen bir sınıf olarak halk, tıpkı logonun ortasındaki boşluğa oturur gibi, bu iki halk tanımlamasının ortasına yerleşiyor.

Halk tanımını emekle ilişkilendirdiğiniz gün, ulusalcılık anti-emperyalizm, anti-faşizm haline geliyor;  o gün bireyin özgürlüğü ve piyasa özgürlüğünden öte bir şey oluyor. İşte o gün; yüzde 1’e karşı yüzde 99 oluyorsunuz!