3 Temmuz sürecinin Türk Futbolu’na cezası ‘Yıldırım Demirören’ yönetimindeki teoride özerk futbol federasyonu sözde “süper” ligimize “Passolig” adlı seyircisiz oynama cezasını uygulayarak başladı. Tüm zamanların en düşük seyirci ortalaması hem yukarıda hem de aşağıda da durum kritikleştikçe artmaya başladı. İngilizce tabiriyle “sold out” görmesek de nispeten dolu tribünler görür olduk. Ancak ortada iddia varken maçlara gelmeye başlayanlar iddia biter bitmez stadlardan ellerini ayaklarını çektiler. Ligimizin 34. haftası oynanırken 4.lük dışında sıralamada mana taşıyan pozisyonlar dolmuştu. Sneijderli, Kuytlı, Demba Balı, Cardozalı ‘Süper’ ligimizin son haftasında tribünler eski western filmlerindeki terk edilmiş kasabalar gibiydi.

BOŞ TRİBÜNLER
Zeki Demirkubuz “Beşiktaş seyircisi için takımlarının kazanması ya da kaybetmesi eşdeğerdedir. Hatta yenilgiler ve sorunlar sadece takımları ile kurdukları bağları güçlendirir” demişti. Böyle tanımlanan topluluğun Slaven Biliç gibi bir karakteri son maçında yalnız bırakacağına inanır mıydınız? Kadir Has Stadı Kayseri Erciyes’e zaten iki-üç beden büyük geliyordu; yerini şehrin esas oğlanına bırakarak veda edeceği maçta güvenlik sayısının seyirci sayısından fazla olması anlaşılabilir. Ancak 90’ların ikinci yarısındaki 3. lig serüveninde bile tıka basa dolu tribünler önünde gece maçı oynayan Eskişehirspor’un taraftarlarının dünyanın en biçimsiz stadyumunu boş bırakacağını düşünür müydünüz? 38 yıl aradan sonra ilk kez en üst ligde sahne alan Balıkesirliler takımının son maçında niçin orada değildi? Şampiyon Galatasaray’ın Rize deplasmanında tribünlerin bomboş olmasının mazereti ne olabilir? İki hafta öncesine kadar şampiyonluğun en büyük adayı olan Fenerbahçe’nin seyircisi, tarihinin en zorlu günlerinde takımın formasını terletmiş, otobüslerinin kurşunlanmasına kadar varan zorluklara göğüs germiş oyuncu topluluğunu hiç bu denli yalnız bırakmış mıydı? Son haftanın amaçlı takımlarından Bursa’nın tribünlerinin yarısından fazlasının boş kalacağını söyleseler kim inanırdı? Sivas – Trabzon karşılaşması kimsenin mi ilgisini çekmiyor? Mersin halkının yeni stadyumda beklentilerin çok üstünde performans gösteren takımını şenlik havasında tatile yollaması gerekmez miydi?
Bugün en iddiasız maçına gitmeye kalkışsanız bilet bulamayacağınız Shalke 04’ün 98-99 sezonunda tribünlere en azından Türkleri çekebilmek umuduyla Hami Mandıralı’yı transfer ettiğini hatırlar mısınız? Alman Futbolu’nun akıl ve bilim merkezli bir planlama ile hem kulüpler hem de milli takımlar düzeyinde geldiği nokta ortada. Türk Futbolu ise iktidarın her şeyi kontrolü altına alma hırsı ve paranoyakça refleksleri sebebiyle arapsaçına dönmüş durumda. “Endüstriyel futbol gerçekleri” ve “futbolumuzun marka değeri” kavramlarına, bu kavramlardan nefret eden futbol romantikleri isteseler bu kadar zarar veremezdi. Takım elbiseli adamların sporda şiddeti engellemek adına yaptıkları hamleler sonucunda büyük markaların çoğu Türk Futbolu’ndan çekilirken kulüplerimiz de borç batağında ve iflasın eşiğindeler. Taraftarlar (müşteriler) stadlara uğramaz oldu. Tribünlerde insan kalmayınca kötü/çirkin tezahürat ve şiddet azalır diye düşünenler yanıldı. Kötü ve çirkin tezahüratlar kesilmediği gibi tarihimizde ilk kez bir takım otobüsü kurşunlandı. Türk Futbolu’nun en kritik döneminde direksiyona geçen başarısızlık abidesine ve 29 Haziran’da yapılacak genel kuruldaki rakiplerine bakınca futbolumuza dair itinayla sakladığım umut kırıntıları da eriyip yok oluyor.