Her yıl bu zamanlar bir üniversite yazısı yazmayı geleneksel hale getirdiğimi fark ettim. Haliyle, öyle oluyor. Çünkü her yıl bu zamanlar üniversite panayırı kuruluyor. Kentin meydanlarında üniversite tanıtım ve pazarlama standları açıldığını, medya ekranlarında, sayfalarında koca koca profesörlerin üniversitelerini pazarladıklarını, kentin bilbordlarında üniversite reklamlarının boy boy yer aldığını görüyorsunuz. Neoliberal Ak faşizmin hayatımıza soktuğu gerçeklikten biri de bu; metalaşmış, ticarileşmiş, panayırlaşmış yükseköğretim gerçeği…

Bütçede eğitim…

Her yıl yazdıklarımızı yine anımsatalım. Eğitim de, sağlık gibi her türüyle Anayasal bir hak ve parasız olmalı. Ama bu olmuyor ve giderek eğitim ailelere finansmanı yıkılmış bir endüstriye dönüştürülüyor. Bu, ilköğretimden yükseköğretime kadar böyle.

2014 yılında genel bütçenin harcamalarının ancak yüzde 17’si eğitime harcanmış. Kaç öğrenciye? Kabaca 11 milyonu ilköğretim, 6 milyonu orta öğretim, 6 milyonu da yükseköğretimdeki 23 milyon öğrenciye. Nüfusun yüzde 30’u demek bu öğrenciler…

Ne harcanıyor bütçeden öğrenci başına? İlköğretimde 2 bin 600 TL, orta öğretim ve yükseköğretimde de 2 bin 900 TL... Bu parayla doğru dürüst eğitim olur mu? Olmaz, diyenler parasını bastırıp özel okullarda okutuyor çocuklarını, parası olmayanlar da bununla yetiniyorlar. Ama sonuçta, okullar bitince, eğitim kalitesi farkından işi kapmada da iyi eğitimliler devletin verdikleriyle yetinenlerin önüne geçiyor.

Yükseköğretimde…

Yaşı gelenin, yaşının okulunda okuma imkanı bulmasına “okullaşma oranı” deniyor. İlkokul çağındaki çocukların hemen hepsi okula erişebiliyor, ortaöğrenimde ise yüzde 40’ı ulaşamıyor ortaöğretime, özellikle kızlar… Yükseköğretimde, son yılların şişirmesi, dolgusuyla gençlerin yüzde 40’ı ancak yüksek tahsil yapabiliyor, yüzde 60’ı yapamıyor.

Bu yüzde 40’a da bakın nasıl ulaşıldı... Ak faşizm, üniversiteye giriş kuyruklarını azaltmak ve görünürde sorunu çözmüş görünmek için bir yandan her ile bir, hatta bazılarına birkaç devlet üniversite binası dikti, ilçelere yüksekokul ve kapılarına üniversite, yüksekokul levhaları yazdırdı, bir yandan da önüne gelene “vakıf üniversitesi kurma” izni tanıdı, teşvikler verdi. Sonuçta, 2003 yılında 20 olan vakıf üniversitesi sayısı, bugün 79’a çıktı ( 8 tane de Vakıf MYO var) ; 60 olan devlet üniversitesi sayısı da 109’a çıktı. Böylece etti mi size üniversite sayısı 188! Neydi 2003’te? 80, Yani Ak faşizm döneminde artış yüzde 135!.. Sadece üniversite sayısı şişirilmedi, üniversitelerin kapasiteleri de zorlanıp yüzde 83 artırıldı. Böylece üniversiteli öğrenci sayısı 2003’te 1 milyon 950 bin dolayında iken bugün 6 milyonmuş gibi gösteriliyor. Artış, yüzde 208 !..

Ama bu sayıların yaldızını kaşımak lazım gerçeği görmek için…Ve bunu yaptığınızda 6 milyon öğrencinin, üniversite yaşındaki her 100 kişinin 40’ının okullu görünmesinin kofluğu ortaya çıkıyor. Bakın nedir gerçek:

Altı mil­yon üni­ver­si­te­li­nin 2 milyonu 2 yıllık önlisans öğrencisi, bunların da üçte biri örgün, diğerleri “ikinci, uzaktan, açık” gibi kategorilerde. Lisans öğrencisi 3,6 milyon, bunların da ancak 1,5 milyonu örgün kalanı yine “ikinci, uzaktan, açık” gibi kategorilerde. 350 bin de lisansüstü öğrenci var.

Özetle, önlisans ve lisansta örgün okuyan sayısı, 6 milyonun üçte biri ancak. Top­lam­da öğrencilerin üçte ikisi, mekan ve donanım olarak, ka­li­te­li bir eği­ti­mi al­mak­tan uzak bi­çim­ler­de, “uzaktan, ikinci, açık” gibi kategorilerde… Şi­şir­me­ye ba­kar mı­sı­nız!..

Öğ­ren­ci ba­şı­na dü­şen öğ­re­tim ele­ma­nı sa­yı­sı, ele­ma­nın ka­li­te­si, haliyle içler acısı. YÖK verilerine göre önlisansta öğretim üyesi başına 300 öğrenci düşüyor. Lisansta da 30 öğrenci…

Ge­le­lim va­kıf üni­ver­si­te­le­ri­nin du­ru­mu­na…

Va­kıf üniversiteleri…

Çok kı­sa bir geç­miş­le­ri var ama sa­yı­la­rı 79’u bul­muş du­rum­da va­kıf üni­ver­si­te­le­ri­nin. Sekiz tane de Vakıf Meslek yüksekokulu var. Bü­yük hol­ding­ler, bü­yük ti­ca­ret, sa­na­yi oda­la­rı, ders­ha­ne ori­jin­li eği­tim fir­ma­la­rı, kur­duk­la­rı va­kıf üni­ver­si­te­le­ri ile yük­se­köğ­re­tim kul­va­rın­da ya­rı­şı­yor­lar. Öğ­ren­ci sa­yı­la­rı 400 bin do­la­yın­da he­nüz. Öğrencilerin yüzde 6-7’sine sahipler ama hocaların yüzde 15’ini istihdam ediyorlar. Devlet üniversitesindeki öğrenciler için “negatif ayrımcılık”…

Vakıf adı da gerçeğe uymuyor, yakında tamamen şirket gibi işletilecekler ve her şeyiyle bir “öğrenci turizmi”ne dönüşecek yükseköğrenimin özel ayağı. Öğrenci otelleri, restoranları, yeme-içme-eğlenme mekanları ile 5, hatta 6 yıldızlı yabancı öğrenci de kabul eden küresel üniversiteler!…

Biriken genç öfke…

Peki bu paralı yüksek tahsile gücü yetmeyen yüksek öğrenim gençliği? Onlar, halkın vergilerinin ancak yüzde 4’ü ile devletin kalitesiz yüksek öğrenimini almaya zorlanacaklar ve şimdiden yaşandığı gibi, mezun olduklarında, iş başvurularında ilettikleri CV’lerinde yer alan devlet üniveritesi isimleri, CEO’lar tarafından görülür görülmez, okunmadan buruşturmuş olarak çöp sepetini boylayacak. Bunu açıkça itiraf ediyorlar zaten ve sonuç: Bugün resmi işsizlerin dörtte bire yakını üniversite, yüksek okul diploması edinmiş gençler… Okullar bitirildikçe, bir süre için üniversite emziği ile avutulmuş gençler kendilerini daha çok işsizler ordusunda bulacak, madem işsiz kalacaktık, niye okuduk, sorusunu büyük bir öfke ile daha çok soracaklar. Bakalım o zaman onlara bu oyunu oynayanlar ne yapacaklar…