Maraş merkezli depremlerin 10’uncu ayı geride kalırken Hatay neredeyse ilk günde yaşıyor. Su, elektrik, ulaşım, eğitim, barınma, beslenme gibi sorunlar aşılmış değil. Hatay halkının elinde sadece dayanışma var.

Unutulan bir kentin hikâyesi
Hatay’da depremin izleri aradan geçen 10 aya rağmen silinmedi. (Fotoğraflar: BirGün)

Öncü DURMUŞ

Hatay önceki akşam 4.1 şiddetindeki meydana gelen depremle bir kez daha sarsıldı. 6 Şubat Maraş merkezli depremin etkileri ve kentin sorunları aradan geçen onca aya rağmen tüm çıplaklığı ile ortada dururken yurttaşlar en uzun gecenin ortasında yine birbirlerinin yardımına koştular.

Saat 21.25 civarı yaklaşık 10 saniye boyunca gerçekleşen şiddetli sarsıntının ardından evlerde yaşayan insanlar sokaklara dökülürken konteynerlerde yaşayan yurttaşlarda telefonlara sarılarak komşusunun, arkadaşlarının, akrabalarının iyi olup olmadığını öğrenmeye çalıştı. Telefonlar “bu gece yanımıza gelin konteynerde idare ederiz, evlere gitmeyin” cümleleri ile kapandı. Üç gün süren Hatay ziyaretimizin son günü insanların dayanışma çabasına tanıklıkla noktalandı.

BORÇLANDIRMASINLAR

Adana’dan yola çıktık. Akşam vakitlerinde ıssız sokakları ile Hayat karşıladı bizi. Aradan geçen onca aya rağmen ilk gördükleriniz hala yıkılmayı bekleyen binalar ile dizilmiş çadır ve konteynerler oluyor.

Antakya’da bulunan Uzun Çarşı ilk durağımız. İçerisinde cami, hamam, konak gibi birçok yapıyı bulunduran tarihi çarşı çok ciddi hasar alsa da çalışmalar tam anlamıyla başlamış değil. Ayakta kalan küçük dükkanlarda ise esnaf satış yapmayı sürdürüyor.

‘Kömbe’ satan bir esnaf yenileme çalışmalarında olan belirsizliklere değiniyor: “Çarşı yenilenecek ama bize ne olacak hiçbir açıklama yok. Burası büyük bir alan bize o çalışmalardan sonra yeni dükkanlar verileceği söyleniyor. Ancak ne zaman verilecek, ne kadara verilecek biz bunu nasıl ödeyeceğiz her şey belirsiz. Bizleri hayata karşı sıfırdan başlatıp tekrar borçlandırmasınlar”

6 etaplı tarihi çarşının birinci etabını ise eski Antakya evleri oluşturuyor. Tarihçi ve araştırmacı Zafer Yavuz ile bölgeye doğru ilerlerken yolumuzu çeviren bir kadının sorduğu soru da dikkat çekici. Depremden sonra ilk defa çarşıya indiğini söyleyen kadın, ‘Köy garajlarını arıyorum ancak enkazın arasında yolumu bulamadım, nereden gideceğim’ diyor. Bu soru aylar sonra bile Hataylıların yaşadığı büyük yıkımı anlatmaya yetti de arttı bile.

TARİHİ YAPILARIN ÖNEMİ

Tarihi Antakya evlerinin içerisinde kiliselerin, konakların, hamamların, kafe ve barların olduğunu söyleyen Yavuz, yapılacak her işlemin kentin tarihi açısından çok önemli olduğunu dile getirdi. Roma döneminden kalma yapılaşmanın olduğuna dikkat çeken Yavuz, yenilenme çalışmalarının da Kültür Bakanlığı’na bağlı olduğunu aktardı.

Yavuz, tarihi yapılar için ‘tescilli bina’ yazan yerlere dikkat çekerken “Çalışmaların nasıl yürüyeceği bir yana yapıların hak sahiplerine nasıl devredileceği henüz bilinmiyor” dedi. Elinde tapusu olan ve tescilli yapılar, onarılacağı onaylanan yapılar. Bu yapıların Çevre Şehircilik Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı tarafından yapılacağı öğrenilirken kişilere ait evlerde nasıl bir yol alınacağı ise bilinmiyor.

KAYIPLARIMIZ BULUNSUN

Antakya evlerinin ardından eski Hatay Meclis binasının önünde ise yaşadıklarını duyurmaya çalışan bir başka grupla karşılaştık. Deprem Mağdurları Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği pankartı açan bir grup depremzede de kayıpların bulunması için seslerinin duyulmasını için eyleme geçmişlerdi.

Dernek üyesi Sevim Şen, hiçbir yetkilinin bu zamana kadar kendileriyle ilgilenmediklerini söyleyerek kurdukları derneği anlattı. Şen, “Hepimizin kayıp yakınları var ancak sesimiz duyulmadı, mücadele etmek amacıyla dernekleştik” dedi. Depremde Cumhuriyet Caddesinde damadı, kızı ve 4 torununu kaybettiğini söyleyen Şen, neredeyse 11 ay oldu bizim acımızı dindirin ölü ya da diri bizim canlarımızı bize geri verin” dedi. DEMAK Sekteri Sema Güleç ise oğlunun bulunamadığını belirtirken “Kaybolan insanlarımız için araştırma komisyonu kurulmalı ve bir an önce çalışmalar başlamalı” ifadelerini kullandı.

Dernek üyeleri kayıp yakınları için açıklama gerçekleştirdi.

KAHROLSUN BU DÜZENE

Yıkılmayı bekleyen evlerin ortasında kurduğu çadırda yaşayan Mehmet Davukoğlu’nun yanında bulduk kendini. Davutoğlu, “Bizler artık gündeme bile gelemiyoruz. Sarayda oturanlar ise; çadırda kalan yok, enflasyon düşüyor, her şey kontrolümüz altında diye bizimle dalga geçiyor” dedi.

Bunları söylemekten bile korkan insanların olduğunu dile getiren Davukoğlu, “Kaybedecek şeyimiz kalmadı. Şu an bu söylediklerimden dolayı beni alıp götürseler içeride daha iyi yaşarım” diyor. Davukoğlu’un sözleri yüzümüze tokat gibi çarptı: “Evim yıkıldı. Ev sahibiydim. AFAD’a konteyner için başvuru yaptım. Kira yardımı da almadım. Çünkü ya konteyner ya kira yardımını alabileceğim söylendi. Aylarca konteyner bekledim, çıkmadı. En son kira yardımına başvurdum. Aldığımız 5 bin lira. Ev kiraları 10 kat artmış durumda. Bir emekli aylığım var. Mümkün değil yaşamamız. Hani 1 yıl içerisinde evler verilmeye başlanacaktı? Kahrolsun bu düzene”

Mehmet Davukoğlu isimli yurttaş çadırda yaşam mücadelesi veriyor.

EĞİTİM ÖNCELİKLİ SORUN

Samandağ’da faaliyet gösteren belediyeye ait bir dershanede ise 8 ve 12. Sınıf öğrencilerinin koşullarını gözlemledik. Burada konuştuğumuz eğitimciler özellikle bu iki yaş grubunun sınav dönemi olduğunun ve eğitim olanaklarının yetersizliğine dikkat çekti.

Dershanenin yönetimi adına konuştuğumuz Hatay Belediyesi Kültür Daire Başkanı Emine Atmaca, çok daha fazla talep olduğunu dile getirirken “Çoğu yerde çocuklar konteynerlerde yaygın eğitime devam ediyor” ifadelerine yer verdi. Öte yandan kentin depremden etkilenen büyük bir kısmında ise ikili eğitim sürüyor. Ortaokulda görevini sürdüren bir eğitimci ilkokul çağında öğrencilerimize sabah, ortaokul çağındaki öğrencilerimize ise öğleden sonra eğitim veriyoruz. Ancak sabah gelen öğrenciler karanlıklar içerisinde zor şartlarda gelmek durumunda kalıyor” diyor.

BİRLİKTE OLMANIN GÜCÜ

Samandağ’ın sokakları da Antakya’dan farksız durumda. Şehrin yukarıları az hasarlı olsa da neredeyse herkesin bir yakını hayatını kaybetmiş ya da bir şekilde yara almış. Ve en önemlisi hala bölgede sorunlar sürüyor.

Gecekondu mahallesi olarak bilinen Dağ Mahallesi bu yerlerden birisi. Biraz daha yukarısında ise köyler başlıyor. Görece yıkım biraz daha az olsa da 160 nüfuslu Ermeni Köyü olan Vakıflı Köyü’ne yolumuz düşüyor.

SESİMİZİ DUYULMUYOR

Vakıfllı Ermeni Cemaati Başkanı Cem Çapar, depremin etkilerinin hala sürdüğünü dile getirirken bir arada yaşamanın asıl güçleri olduğunu söylüyor. Çapar, “Sizden kaç kişi öldü diye bazen abuk bir soru ile karşılaşıyoruz. Bizim düğünümüz bir, cenazemiz bir. Böyle bir afette etnik kimliğin hiçbir önemi yok ölen bütün insanlar bizim insanlarımız” dedi.

Konuştuğumuz, denk geldiğimiz herkes çok öfkeli. Unutulduklarını düşünüyorlar. Neredeyse herkes ülkede değişen gündemlerin arasında seslerinin duyulmamasından şikayetçi. Ancak tüm bu öfkelerinin üzerine bir şeyi daha koyuyorlar. Saray’da oturanlar diye tepki gösteren Mehmet amca da yolunu bulamayan kadın da belirsizlik içerisinde evinin ya da dükkanının geleceğinin ne olacağını bekleyen esnafta, kayıplarını arayan yurttaşlarda umuda tutunmaktan vazgeçmiyor.

Bütün unutulmuşluklara rağmen ufak ufak da olsa bir araya gelinişler dayanışma duygusunu da ayakta tutuyor. Acılarının, dertlerinin, paylaşımlarının ortak olduğu bu halkın, bu kenti ayağa kaldırabileceğini siz de görmüş oluyorsunuz. Depremin başından beri faaliyet gösteren Dayanışma Gönüllüleri de dayanışma faaliyetlerini sürdürmeye de devam ederken o bir araya gelişlerden birisi.

4.1’lik deprem akşamı, soba başında demlenen çaylar ile birbirine umut olan bu insanların bu ülkeye öğreteceği çok şey var.