Urla Belediye Başkan aday adayı olan gazetemizin yazarlarından önceki dönem CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı, “En büyük projemiz, aklın ve bilimin ışığında Urla’yı Urlalılarla birlikte planlayıp, birlikte yönetmek” dedi.

Urla’yı Urlalılarla yöneteceğiz
Zeynep Altıok Akatlı

BirGün / EGE

CHP’de yerel yönetimlerde görev almak isteyen isimler çalışmalarını sürdürüyor. Kayyum tarafından yönetilen Urla’da ise adeta aday bolluğu yaşandı.

47 isim Urla belediye başkan aday adayı oldu. Başvuru yapanlardan öne çıkan isimlerin başında gazetemiz yazarlarından önceki dönem İzmir milletvekili ve CHP İnsan ve Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok Akatlı geliyor.

Altıok Akatlı, BirGün’ün sorularını cevapladı.

‘AKTİVİST BİR BELEDİYECİLİK’ ANLAYIŞI

Neden aday oldunuz?

Maalesef Urla, yüzde 67 gibi yüksek oy ile yönetime seçildiğimiz ancak ne yazık ki yanlış bir aday tercihiyle dört yıldır kayyumla yönetilen Türkiye’nin tek CHP’li belediyesi. AKP iktidarı bu dört yıl  içerisinde Urla’ya üç farklı kayyum/kaymakam atamıştır. Diğer bir şekilde söylemek gerekirse önce kayyuma kayyum, sonra ona da kayyum atanmıştır. Bu dört yıl içinde seçilmiş Urla Belediye Meclisi hiç toplanmamış kayyum idaresi belediyeyi tek başına yönetmiştir.  Yani bu süreçte Urla halkın ihtiyaçları ve temsil yetkisi yok sayılarak iktidar partisi politikalarıyla kent yönetilirken Urla’nın esnafı yerinden edilmiş, çiftçisi üretimden geri bırakılmış, tarım imara tercih edilmiş, kentin dokusu, alışkanlıkları turizm rantı uğruna göz ardı edilmiştir. Urla’da ne kadar imar rantı oluşturulduğu, kimlere dağıtıldığı, kimlere ne sözlerin verildiği bilinmemektedir.

Kayyum müteahhitlerle kurduğu ilişkiyle övündüğü açıklamalar yapmıştır. Ben yeni seçilecek belediye başkanının bunlarla ilgili siyasi bir tutum alması ve hukuki mücadele yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum. Sorunuzu tek cümle ile yanıtlamak gerekirse; Urla ve Yarımada'da 120 milyon m²'lik doğal SİT alanı, zeytinlikler, tarım ve mera alanları talan edilmek isteniyor. Öncelikle iktidarın rant ve talan projelerine dur demek, sonrasında Urla’yı korumak için adayım.

Ben atadan; hem baba hem anne köklerimle İzmirliyim. Baba tarafım Bergama’dan, Kınık’tan gelip Karşıyaka’ya yerleşmiş. Anna tarafım Girit’ten Tire’ye yerleşmiş. Ben ise Ankara ve İstanbul’da eğitim ve meslek hayatımın ardından ata toprağıma dönerek İzmir milletvekili olarak görev dönemimi de kapsayan uzun yıllardır Urla’da yaşıyorum. Urla’yı yönetmeye bir siyasetçi gibi değil bilgimi, birikim ve siyasi tecrübemin yanına hatta önüne çok severek yaşadığım kentin bir sakini olmayı koyarak talibim.

Urla son yıllarda rantçıların iştahını kabartıyor. Özellikle de çevre talanı son dönemde artmış durumda.  Siz CHP İnsan ve Doğa haklarından sorumlu genel başkan yardımcılığı görevinde bulundunuz. Seçilirseniz bu alanda ne gibi çalışmalar yapacaksınız? 

Çok doğru, Urla kayyuma devredilkten sonra bir yılda 1600 civarında inşaat ruhsatının verildiğine dair duyumlar aldık. Tabi gerçek rakamlara belediyeyi yeniden aldığımızda öğrenebileceğiz. Bildiğiniz gibi Urla’da Mart 2024 yerel seçimleri için sadece CHP’den, 50’ye yakın belediye başkan aday adayı başvuru yaptı. Bu yerel seçimler için bir Türkiye rekordur. Bu rekorda kayyum yönetimine geçen ilçenin ve seçmenin  politik duyarlılığı dışında bir çok sermaye gurubu ve inşaat firmasının aday yönlendirmesi yapmasının da payı olduğu biliniyor maalesef. Urla’yı fırsat alanı, kupon emlak ilçesi, makyajlı ve yüksek fiyatlara pazarlanacak lüks turizm objesi olarak hayal eden projeler, fonlar, imar planlarıyla aday olmak isteyenler iştahlı. Urla’yı Toscana yapmak gibi bir özentiyle değil Urla’yı Urla’nın yerel değerleriyle koruyarak ve değer katarak yaşatmayı önemsiyorum. 

Urla’da inşaat rantının oluşturduğu baskı dışında  taş ocakları ve RES’ler de çok büyük çevresel sorunlar yaratıyor. CHP İnsan ve Doğa haklarından sorumlu genel başkan yardımcılığı görevim sırasında akademisyenler, uzmanlar, odalar ve Türkiye’nin dört bir yanından katılan çevre örgütleri ile beraber partimizin “CHP Çevre Tutum Belgesini” hazırlamıştım. Tutum belgemizde, doğayı korumanın anayasal bir görev olduğunu belirterek, parti olarak sürdürülebilir bir çevre için farkındalık yaratmanın ve mücadele etmenin temel görevimiz olduğunu söylemiştik. Yine bu anlayış çerçevesinde yolumuza devam edeceğiz. 

İzmir’in Kanal İstanbul’u olarak adlandırılan Çeşme Projesi, başta Urla olmak üzere tüm Yarımada’yı büyük etkileyecek. Projeye karşı sizin de mücadelenizi biliyoruz. Yerel yönetim olarak projenin engellenmesi için neler yapılmalıdır?

Urla’yı da kapsayan ve Kanal İstanbul gibi mega proje olarak tanıtılan Yarımada/Çeşme Turizm Projesi, sadece yeni konut ve imar alanları yaratma amacı güden, doğal hayatı hiçe sayan ve ekolojik kırıma sebebiyet verecek, iktidarın inşaata dayalı, yandaş müteahhitlere iş yaratma projesi yani kısaca bir rant ve talan projesidir. Bu proje ilk gündeme geldiğinde TMMOB İzmir Koordinasyon Kurulu ve İzmir Kent Konseyleri Birliği ile bir “Yarımada Çalıştayı” düzenledik. İlgili tüm meslek odaları, baro, akademisyenler, uzmanlar ve çevre örgütleri bilimsel sunumlar yaptı ve bir sonuç bildirgesi sundular. Fakat iktidar, başta TMMOB, İzmir Barosu, Demokratik Kitle Örgütleri, Kent Konseyleri ve çevre aktivistlerinin tüm karşı duruşları ve hukuki mücadelelerine rağmen projeyi hayata geçirmek için hala büyük çaba harcamaktadır. Bu nedenle geçmiş deneyimlerin ışığında Yarımada/Çeşme Projesine karşı net bit politik tutum alabilecek, yöre halkını ve yarımadadaki diğer yerel yönetimleri örgütleyerek bir mücadele hattı kurabilecek yerel iktidara ihtiyaç vardır. Bu anlayış çerçevesinde Urla, Çeşme ve Karaburun’un yanı sıra İzmir ve Türkiye’deki toplumsal muhalefet için meşru bir mücadele alanı oluşturulmalı ve proje durdurulmalıdır. Bunu ancak böyle bir bakış açısı ile sağlayabiliriz.

Özellikle kıyı kentleri ve metropollerin merkezinde bulunan CHP’li belediyelerin, iktidarın yeni rant alanları yaratmak adına baskı altına aldığını biliyoruz.  Tam da bu nedenle bu dönem tüm CHP’li belediyelerin kamu yararı gözeten, sürdürülebilir, katılımcı, şeffaf bir yönetim anlayışının yanı sıra, toplumsal bir hareket gibi davranan “aktivist belediyecilik” anlayışı ile yönetilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu anlayışa verilebilecek en etkili örnek, Kanal İstanbul’a karşı başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun önderliği ve desteği ile büyüyen “Ya Kanal Ya İstanbul” örgütlenmesidir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, projeye karşı kurumsal olarak tüm hukuki süreçleri işletmiş aynı zamanda vatandaşları da örgütleyerek hukuki sürece müdahil olmalarını sağlamıştır. Bunun yanı sıra, proje ile ilgili bilimsel bir sempozyum düzenleyerek kentsel, çevresel, sosyal problemler konusunda Türkiye genelinde bir farkındalık oluşmasını sağlamış, imza kampanyaları, mitingler vs. düzenleyerek Kanal İstanbul projesini şimdilik  durdurmayı başarmıştır. Yine Çanakkale Belediyesince örgütlenen “Kaz Dağları Direnişi”, Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Cervatoğlu’nun desteği ve kamuoyu yaratması sonucunda Türkiye gündemine giren “İkizdere Çevre Mücadelesi” aktivist belediyecilik anlayışının önemini ve etkisini anlatmak açısından doğru örneklerdir. Görüldüğü üzere yerel yönetimlerimiz, anayasal ve yasal meşruiyeti, seçilmiş olmanın gücü, seçmenlerinin ve sivil toplum örgütlerinin desteğiyle, iktidarın tüm baskılarına rağmen güçlü bir duruş sergileyebilmekte ve toplumsal muhalefetin örgütlenmesi için meşru siyasi alanlar yaratarak sonuç almaktadırlar. 

Urla turizm ve tarım kenti. Bu iki alanda ne gibi projeleriniz var? 

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, birtakım ofislerde bilgisayar başında  yazılıp çizilen  projelerle Urla’nın parlatılıp marka yapılacağı fikrini asla pazarlamayacağız.  Bu anlayış,  tam olarak pazarlamacı, rantçı sağ bir belediyecilik anlayışıdır. Binali Yıldırım’ı hatırlayın; elinde masa başında çizdirdiği 35 tane proje ile gazeteleri, televizyonları dolaşıp İzmir’i marka yapacağını söylüyordu. Bu projelerin hiçbirisi kent müşterekleri ile tartışılmamış, odalardan ve üniversitelerden bilimsel görüş alınmamış, kentli ile uzlaşılmamış masa başı rant projeleriydi. Ayrıca hemen yanı başımızda kötü bir Alaçatı örneği var. Marka değerini artırmak için çıkılan yolda Alaçatı’da neredeyse Alaçatılı kalmadı. İzmirlilerin yüzde 99 Alaçatı’de denize giremiyor, hatta bırakın onu bir bardak çay bile içemiyor. Tüm sahilleri, barları, otelleri mafya ele geçirmiş durumda.  Bir kenti marka olarak pazarlayıp sermaye için rant merkezi yaptığınızda oraya  mutlaka mafya çöküyor.  Urla için de en büyük tehlikeni bu olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda Urla için bizim yerel yönetim vizyonumuz, kentin yerel kalkınmasına ve geleceğine ilişkin strateji ve yol haritasını kentin tüm paydaşları ile birlikte bilimsel, demokratik ve katılımcı yöntemlerle oluşturmaktır.  Sosyal demokrat yerel yönetim anlayışı bunu gerektirir.   Urla, 4000 yıllık tarihi, denizi, doğası ve kültürel mirası, enginarı, zeytini ve üzüm bağları ile her anlamda potansiyeli yüksek bir kıyı kentidir.  Önceliğimiz, bölgenin korunarak, planlı ve dengeli bir biçimde kalkınması için Urla Tarım ve Turizm Master Planlarını hazırlayarak Urla’nın turizm ve tarım potansiyelini uzun vadeli bir bakış açısıyla sürdürülebilir ve sağlıklı bir şekilde tüm yıla yayılmasını sağlamak, tarım ve turizmden elde edilen gelirin en üst düzeye çıkarılması için çalışılmalar yapmak olacaktır. Bu süreçte, başarıyı sağlayacak olan en önemli faktör, üniversiteler, meslek odaları, birlikler kooperatifler ve sivil toplum örgütleri gibi kentin paydaşları ile oluşturulacak uzlaşı ve birlikte çalışma olanaklarıdır. En büyük projemiz, aklın ve bilimin ışığında Urla’yı Urlalılarla birlikte planlayıp, birlikte yönetmek olacaktır. 

Sizin kültür-sanat alanında çalışmalarınızı biliyoruz. Seçilirseniz Urla’da neler yapacaksınız? 

Urla, Nobel ödüllü dünya çapındaki şair Yorgo Seferis ve Necati Cumalı gibi edebiyatın önemli isimlerinin doğduğu ve yaşadığı bir kenttir. Ayrıca son yıllarda Türkiye’nin önemli sanatçılarının yerleştiği ve sanatsal üretim için yatırım yaptığı önemli bir ilçe haline dönüşmüştür. Fakat ne yazık ki bu potansiyel bugüne kadar belediyeye ait bir kültür merkezine dahi sahip olamamıştır. Bugün Ercan Kesal gibi değerli bir sanatçının ilçemize kazandırdığı kültür merkezi belediyenin bu açığını kapatmaya çalışmaktadır. 

Bu anlamda Urla’nın tarihi kültürel mirasını, kültür varlıklarını ve nüfus profiliyle potansiyelini düşünerek kültür ve sanat üretimi için hak ettiği konuma taşıyacağımız bir merkez olması için çalışacağım. Ayrıca Urla’nın uluslararası düzeyde tanıtımına yönelik kültür sanat festivalleri, yarışmaları düzenleyecek ve nüfus profili göz önünde bulundurularak hak ettiği potansiyele kavuşturmak için projeler ve işbirlikleri geliştireceğim. Urla’nın kültür- sanat politikaları ise Urla’da yaşayan sanatçılardan bir oluşturulacak bir sanat meclisi ile birlikte belirlenecek.

Son olarak neler ekleme istersiniz?

Genel Başkanımız Özgür Özel liderliğinde yenilenen Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu dönem yerel yönetimler noktasında çok titiz bir çalışma yürüttüğünü biliyorum. Bununla beraber partimizde yaşanan değişim rüzgarıyla tabanda yeni bir sinerji yakalanmış görünüyor.  Örnek vermek gerekirse son seçimde CHP’ye oy vermiş ama yaşadığı hayal kırıklığı sonrası “sandığa gitmeyeceğim” diyen kesimin yüzde 86’sı,  değişimin yarattığı iklimle beraber fikrini değiştirmiş görünüyor. Ben 2024 Mart seçimlerinde, 89’da olduğu gibi sosyal demokrat yerel yönetim bakış açısıyla bizde olan belediyeleri koruyarak üstüne yenilerinin ekleneceğine ve Türkiye genelinde yüzde 30’ları göreceğimize eminim.