Bu topraklarda çok duyduğumuz bir sözdür; ”Halk bizi anlamıyor.” Hatta çok söylediğimiz!

Bu topraklarda çok duyduğumuz bir sözdür; ”Halk bizi anlamıyor.” Hatta çok söylediğimiz!

Veli Abi uzun ve yorucu iş yaşamının sonunda, sakin bir yerde toprakla uğraşmak için Fethiye’nin Seki beldesine yerleşti.  Büyük bir aşkla, sevgiyle meyve yetiştiriciliğine başladı. Mal mülk edinmek, biriktirmek için değil, emek edip üretmek için.
                
Veli Yıldız, işini “şiir” gibi yaptı. Özellikle futbol maçlarında kullanıla kullanıla eskitilen bu “şiir gibi” benzetmesi, yaptığı işe tam uyuyordu. Şiir yalanı, riyayı, hileyi, sahtekarlığı, asla kaldırmaz. Şiir sürecinin içinde kötülük, kötücül varsa o metin şiir olmaz. Şair sahtekar olabilir, şiir asla! Emek, birikim ve çabanın olduğu yerde sahtekârlık kötü bir gazdır, uçucudur. Veli Abi’nin üretimdeki emeği, çabası ve sevdası da doru bir şiirsel süreç gibiydi. Bahçelerini gezerken, her ağacın, her ağaçtaki her yeni meyvenin hikayesini anlatmıştı bize. Dallardaki yetişen al yeşil elmaları sevgiyle yoklayıp, okşayarak…

Emek, bilgi, birikim özveri, hesapsız paylaşma ve iyilik Veli abinin başına dert açtı: Halk Veli Yıldız’ı anladı. Seki’ye belediye başkanı yaptı.

 Eylül’ün ilk haftasında, Seki’de yağlı güreşler vardı. Belediye başkanı Veli Yıldız’ın beldesinde. Güreşlerin geliri, beldeye getirilecek içme suyuna harcanacaktı. Kırkpınar’da çayıra çıkmış elli altı başpehlivandan on sekizi Seki’ye geldi. Çevre belediye başkanları, AKP, CHP, MHP Muğla milletvekilleri; bütün önemli zevat…
               
Güreş alanındaki tribünlerde elbette yöreye uygun “protokol bölümü” yer alıyordu. Özel koltuklar ve önünde sehpa! Bu tür ritüellerde, yörenin Belediye başkanı, protokoldeki en önemli koltuğa kasıla kasıla oturur. Oraya gelen önemli  “devlet ricali” ile birlikte olmanın da keyfini çıkarır.
               
Seki Belediye Başkanı’nı protokol koltuğunda göremedik. Girişe yakın, yayla güneşinde bir şemsiye ile korunan plastik masa ve yine plastik bir sandalyede oturup, akşama kadar bağış toplama derdiyle uğraştı. Halkın suyuna birkaç kuruş daha ekleyebilmek için, cakalı protokol koltuğu yerini plastik sandalyeyi seçti. Şöyle bir protokolde kaykılma keyfini yaşamadı. Elbette gelen tüm konuklara gereken karşılamayı da ihmal etmeyerek…
               
İçinde güreş geçen, hem de yağlı güreş geçen, maçoluk çağrıştıran bir etkinlik yine bu köşenin bir yazısına girdi. Çünkü bu tür öyküler, kişiler en az şiir kadar önemli. Bu örnekler bizi kederden kurtaran ölmez şarkılar gibi… Doğru iş, doğru emek, doğru eylem söz konusu olduğunda bir biçimde toplumsal zeminde kendine yer buluyor, sonuç alınıyor. Kişisel, bireysel açıdan zorlukları, kırgınlıkları olsa da! Annenin sevgisi, özeni gibi örneğin. Anne sevgisi, özverisi, merhameti çocukta sınırsız bir bencilliğe dönüşebiliyor.  Sevgiyi paylaşmak, üretmek bağlamında değil, kalbe işleyen bir oya gibi değil, kendilerine “külliyen intikal” eden bir miras gibi, mülk gibi mal edip, mülküne katıyor ego. Bu da bencillik oluyor en hafifinden. Özveriyi, sevgiyi veren, emek sahibi zaten karşılık beklemeden işe giriştiği için, bencillik zehri bedeni öldürmüyor.
         
Seki Belediye başkanı Veli Abi, bütün hesapların, dolapların dışında, doğru insanın sevilip sevileceğini gösteriyor bize. Bir elma üretmenin bir dize yazmakla aynılığını da göstererek!

Haftanın Dizesi; “beni delice seven bir hüzünle büyüdüm.” (küçük İskender, Papağana Silah Çekme, Om Y)