‘Beyaz Kuğu’ kitabıyla tanınan Lübnanlı yazar Nesim Talip geçmişe özlemle, dert yanıyor: Bir zamanlar Kıbrıs ile birlikte Doğu Akdeniz Uygarlığı’nın temsilcisi olarak anılırdık. Şimdi Kıbrıs AB üyeliğine kabul edildi; Danimarka, Hollanda ile aynı kategoride. Bizim ismimiz Körfez monarşileri ile birlikte anılıyor.

Gelelim Türkiye’ye; AKP 2002’de iktidara yerleşince AB’ye tam üyelik umudu, Kopenhag kriterlerini hayata geçirmek vaadiyle prestij kazanmış, sol liberallerin de övgülerine mazhar olmuştu. Gelinen noktada, sadece bir Ortadoğu ülkesi olarak sınıflansak, tarihi ve coğrafi gerçeğin ifadesi anlamında fazlaca itirazımız bulunmazdı. Ne yazık ki, giderek Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte fanatik Sünni eksenin parçası haline geldik. Söylentilere göre Katar araya girip, Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki soğukluğu gidermiş, ittifakı pekiştirmiş. Yanlış anlaşılmasın, Riyad ile Ankara arasında El Kaide kalıntılarını, Cihatçı çeteleri desteklemek konusunda bir sıkıntı yoktu. Görüş ayrılığı Müslüman Kardeşler familyasının seçimler yoluyla meşruiyet devşirme stratejisinin, “demokrasi oyunu” Körfez ülkelerine de sıçrar korkusuyla Suudi Arabistan’ı tedirgin etmesinden kaynaklanıyordu. Zaten zamanla Müslüman Kardeşlerin defteri dürüldü, bir anlamda “yorgan gitti kavga bitti”.

Mısır’da Mursi’nin idama mahkum edilmesi üzerine RTE meydanlarda esip gürlüyor, Sisi’nin vebalini, Türkiye’deki muhalefetin boynuna yüklemeye çalışıyor. Ölüm cezasına ilkesel anlamda karşı olduğumuz için, bizim için hava hoş, her idam kararını kınarız. Hadi! Sevgili müttefikin, Mart’ta kutlamak için ayağına kadar gittiğin Suud Kralı Selman’ı uluslararası kamuoyunda mahkum et de bir görelim.

İzlemişsinizdir, AKP Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay, 2014 Ocak’ta Adana’da ele geçirilen MİT TIR’larının Özgür Suriye Ordusu’na gittiğini itiraf etti. TIR’ların Irak’taki Türkmenlere insani yardım götürdüğü yolundaki tezin hilaf-ı hakikat olduğu ortaya çıktı. Ne var ki, yargılanırken bu yalanları yayanlar, meydanlarda esip üfürmeye devam ediyor.

Yasin Aktay’ın sözünü ettiği ÖSO’nun savaş meydanlarında esamesi bile okunmuyor. Buna karşın Suudi Arabistan-Katar-Türkiye’nin sponsorluğunda oluşturulan İslamcı Cihat örgütlerinin “rüya takımı” Fetih Ordusu işe vaziyet etmiş durumda. El Nusra, Ahrar el-Şam, el- Aksa Tugayları gibi gözünü kan bürümüş tüm çeteler ittifakın içinde. Onlar Alevileri katlediyor,bizim İslamcilar camilerde lokum dağıtıyor. Kanlı lokumlardan mahrum kalan AKP yandaşları da, “hani benim payım!” latifeleriyle vahşete gönüllü ortak oluyor.

Peki ABD bu denklemin neresinde? Yanlış anlaşılmasın, emperyalizm parmağını Ortadoğu’dan çekerse sorunları çözmek haliyle kolaylanır. Sorun, ABD’nin kendi açıkladığı stratejiyle de ters düşmesinde yatıyor. Washington Suriye iç savaşında cihadcı örgütlerin silahlandırılmasına ve ceplerinin doldurulmasına tavrını açıkça beyan etmişti. İlk amacının da, İŞİD’i yenilgiye uğratmak olduğunun altını çizmişti. Halbuki Fetih Ordusu faaliyetlerini büyük ölçüde Esat rejiminin elindeki topraklara yönelik sürdürüyor. Nitekim İdlib’i ve Cisr el Şugur’u ele geçirerek kendi açılarından ilk başarıları kazandılar.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in hükümet iki gün içerisinde Suriye’ye kara harekatı düzenleyecek; böylelikle Anayasa’nın 78. Maddesine dayanarak seçimleri erteleyecek, iddiası şimdilik doğru çıkmadı. Ama mezhepçi politikalar doğrultusunda her türlü melaneti göze almış bir zihniyetle karşı karşıya bulunduğumuz açık. Cengiz Çandar 17 Mayıs günkü yazısında, “Suriye nasıl Türkiye’nin Vietnam’ı olabilir?” diye soruyordu. Korkulur ki, Türkiye’nin önünde birbirinden karanlık iki senaryo duruyor; Vietnamlaşmak ya da Pakistanlaşmak. Vietnamlaşmaktan Suriye’ye doğrudan müdahale ederek kolaylıkla çıkamayacağımız bir bataklığa saplanmayı anlayabiliriz. Pakistanlaşmak ise, Cihatçılara kucak açarak, “savaşın içsel bir olgu” haline gelmesi demek.

7 Haziran’da Türkiye halkının önünde bir üçüncü seçenek daha var; hem ülkemizi, hem de bölgemizi AKP belasından kurtarmak, Vietnam`la-Pakistan arasında ölümlerden ölüm beğenme zorunda kalmamak…