Aslında yazının başlığı “Sözün bittiği yer” olacaktı.

Bir baktım ki, Hüsnü Mahalli son yazısına “SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ” başlığını atmış. Dahası, benim anlatmak istediğim ne varsa kaleme almış. “Karanlığın da karanlığı geliyor” demiş. “Artık bundan sonrası yok” demeye getirmiş.

Sevgili arkadaşım, ruh kardeşim, çok saygı duyduğum meslektaşım Hüsnü Mahalli, altına imzamı atacağım bir yazıyla tarihe not düşmüş.

Bugün köşemde o yazıyı paylaşarak ben de bir kayıt düşmek istiyorum. Bir ekleme ile…

***

Okumuş olmalısınız. Bu yıl üniversite sınavında sorulardan biri, son dönemin en kayda değer sanatçılarından Mabel Matiz’in bir şarkısına dairdi. Pek çok kişi gibi Mabel Matiz de şaşırdı, onurlandığını söyledi. Sonra bir baktık ki, iş “soruşturma konusu” haline geldi.

ÖSYM Başkanı Halis Aygün, hem de Yeni Akit Gazetesi›ne verdiği demeçte, aynen şöyle dedi:

“Kurumumuz yönetiminin milli, manevi değerlerimiz ve toplumsal değer yargılarımız konusundaki hassasiyeti açıktır. 2020 YKS’nin TYT oturumunda yer alan Türkçe alanındaki ilgili sorunun içeriği hakkında inceleme başlatılmıştır. Sorumlu kişiler soru hazırlama süreçlerinden çıkartılacaktır.”

Akıl / bilim / gelecek kavramlarının buluştuğu... Daha doğrusu buluşması amaçlanan ÜNİVERSİTE camiasının BEKÇİSİ, böyle buyurdu. Mabel Matiz milli, manevi değerlere uymuyormuş. Toplumsal değer yargılarına sığmıyormuş.

Benim de şarkılarına bayıldığım Mabel Matiz, çok kibar bir karşılık verdi. Ama, asıl söyleyeceğini zaten, en sevdiğim şarkılarından birinde dile getirmişti:

“Beni boş ver de
Ya bu işler ne, amman amman
Yıkılır dünya
Başımız yerde, amman amman…”

***

Sahiden bu işler ne? Söz nasıl da tükeniverdi! Kadın ve “öteki” düşmanı, homofobik, aklı / bilimi reddeden bir çemberin içine sıkışıp kaldık. Yıllardır bizi (muhalefetin de büyük katkısıyla) götürdüklerini söylediğimiz köy göründü artık.

Mabel Matiz’i “milli, manevi değerlerimize uymuyor” diye yaftalayan bir köy burası.

İşin vahim tarafı, buna karşı hiçbir sesin çıkmaması. Suskunluğun daha da daha da koyulaşması. Radyolarda, televizyonlarda, haber bültenlerinde, balkonlarda Mabel Matiz şarkılarının -alarm niyetine- çalınmaması.

“Alarm” mı dedim? “Hadi canım sen de” diyorum. KENDİME diyorum!

Halk TV ve TELE1 hakkında 5 gün karartma cezası verildiğinde de, gazetem BirGün ile Sözcü, Evrensel dışında “yanımızda olduğunu var saydığım” medyanın BİLE göremez hale gelmesi neyin alameti sizce / bence?

Hüsnü Mahalli, işte onu yazmış.

***

“Yanlış anımsamıyorsam 2014’te Halk Tv’de Ayşenur Arslan’la program yapmaya başlamıştık. Çok izlenen Maniki Dünya ve haftada bir gün Medya Mahallesi.
Yine yanlış anımsamıyorsam muhalefetin mücadele anlayışını çok kez eleştirmiş ‘gün gelecek iktidarın basını, sivil toplum örgütlerini ve tüm muhalefeti susturacağını’ söylemişimdir.

Aralık 2016’da iktidarın Suriye politikasını eleştirdim diye iğrenç bir linç kampanyasının hedefi oldum sonra da gözaltına alınarak tutuklandım.

Çok ciddi sağlık sorunlarıma rağmen. Yaklaşık beş buçuk yıl hapisle cezalandırıldım ve yargı süreci devam ediyor.

Televizyonlarda ya da sosyal medya hesaplarımda iktidarın dış politikasına yönelik herhangi bir eleştiride bulunduğumda karşı taraf hemen saldırıya geçiyor. Hem de en ağır ve en iğrenç biçimde.

Hiç kimse cesaretle ya da minimumda etik kurallara uyarak ‘Hüsnü Mahalli dediğin ya da yazdığın yalandır’ deme kibarlığında bulunmuyor.

Hakaret hepsinin ortak dili.

İktidarın ve yandaşı medyanın neyin peşinde olduğu ortadadır: SIFIR MUHALEFET.

Böyle giderse yakında bunu da başaracaklar.

Demeçlerle muhalefet yaptıklarını sananlar yakın gelecekte duvara toslayacaklarını göreceklerdir.

Daha önceleri onlarca kez yazdım ve söyledim:

“AKP şimdiye kadar istediği her şeyi yaptı ve bundan sonra da yapacak.”

Şimdi sırada Barolar sonra da diğer meslek örgütleri var. Yakında sosyal medyanın icabına bakılacak. Sıra muhalefete de gelecek.

Üç hafta önce Ayşenur Arslan’ın programına katılıp Libya ile ilgili bir şeyler anlattığım için Halk Tv’nin yayını beş gün durduruldu.

Merdan Yanardağ’ın Abdülhamit’le ilgili söyleminden dolayı TELE1 televizyonunun da yayını 5 gün durduruldu.

Geçen süre içinde çok sayıda gazete, televizyon, internet sitesi kapatıldı onlarca gazeteci içeri atıldı.

Kimsenin moralini bozmak istemem ama bu süreç herkesi susturuncaya kadar devam edecek. EDECEK.

Sözün bittiği yerdeyiz.”

***

5 günlük karartma kararının ardından, ben Medya Mahallesi’nde “Seda Sayan formatına geçeceğim” dedim…

Sevgili Hüsnü de köşesinde, artık televizyon programlarına çıkmayacağını açıklamış. Yazılarını da bir süre sonra kesebileceğinin işaretini vermiş.

Ne yapacağız peki?

Hüsnü Mahalli, “En iyisi gel de sana acılı bir Arap Kebabı yapayım. Türkiye ve coğrafyamızın tadında!” demiş.

Anlaştık arkadaşım. Sen hazırlığını yap. Jale çayı demlesin. Geleyim de dertleşelim: YA BU İŞLER NE!

Bir GAZETECİ olarak ben çok yoruldum.

GAZETECİ olarak yaşayamayacaksam gazetecilik yapar gibi rol kesemem.

Kendine saygısı olan biri olarak mesleğime ihanet edemem.

“İdareyi maslahat” hiç yapamam.

Bu benim değil iktidarın ayıbıdır.

İktidarın özellikle dış politikada ülkeyi getirdiği nokta karanlığın dibidir.

Onun için susmamı istiyorlar.

Uzatmanın bir anlamı yok ve kalmadı.

İşe yarar mı bilemem ama bugünden itibaren artık hiçbir televizyon programına katılmayacağım.

Geçici bir süre için bir ay önce açtığım kendi YouTube kanalımda “havadan sudan” hikâyeler anlatarak karşınızda olacağım sonra da kararımı vereceğim.

Yine sağlığım elverdiği ölçüde bu köşedeki yazılarıma kısa bir süre için devam edeceğim.

Sonra mı?

Sonrası olmayacak ki!

Bilmem anlatabildim mi Ayşenur Arslan.

Dünkü programında “artık benden uzak duracağını” söyledin.

Belki de “Ne Arab’ın yüzü ne de Şam’ın şekeri” demeliydin!


Suç bende değil Ayşenur!

Ben sana beş yıl önce anlatmıştım bugünleri.

“Karanlığın da karanlığı gelecek” diye.

“Magazin programı yapıp dansöz oynatalım” diye.

Ne yapalım canın sağ olsun.