Başbakan Davutoğlu Mardin’de master planını açıklıyor on maddede. Altıncı madde, şehirlerin ihyası... “Ben kentsel dönüşüm tabirini kullanmıyorum” diyor yüzünü ekşiterek. Bunun yerine “şehirlerin ihyası” diyor. Mardin için “Biblo medeniyet şehri” demeyi uygun buluyor. Tam bu sırada, komşu şehirde yedi bin yıllık “biblo” değil, gerçek tarihsel ve kültürel miras tankla, topla yıkılıyor. Ama Başbakan sanki Mardin’in başbakanı da, Diyarbakır’ın değil. Hele hele Sur’un başbakanı hiç değilmiş gibi konuşuyor.

Kentsel dönüşüm derken bile yüzünü öyle bir ekşitiyor ki, bu kentsel dönüşüm işi “iğrenç” bir tabirmiş gibi! Hani şu yetişilmeyen üzüme koruk deme öyküsü var ya, o akla geliyor. Ama bu zamanın iktidar üyeleri o üzüme çoktan yetişip, çoktan yemişler. İhya olmuşlar. Başbakan da zaten “Şehirlerin ihyası…” diyor. İktidar çemberindekiler çoktan ihya oldu. Şehirler yaya kaldı. Daha eskil, daha oturaklı ve “eski kültürümüz” söylemine uygun… şehirleri topla yıkan bir ihya bu…

Osmanlı da Karamanoğlu ülkesini, Larende’yi yıkmıştı yüzyıllar önce. Tamamen ortadan kaldırmak için. Üstelik Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve dinin koruyucu kılıcı olan Osmanlı padişahı, Larende’de onca caminin, mescidin yıkılmasını uygun bulmuştu. Aynen şimdiki zamanda olduğu gibi…

Sadece Osmanlı değil, bütün iktidarların yöntemidir; “Taş üstünde taş, omuz üstünde baş koymamak!”

Karaman yurdu öylesine ortadan kaldırılmıştır ki, yazılamayan “yazılı” tarihin yerine, “Söylenen tarih” yeğlenmiştir kuşaklar boyu. Karaman ülkesinden imparatorluğun dört bir yanına ve en çok da Balkanlara, Makedonya’ya gönderilen Karaman Yörükleri, hep aynı sözü kuşaktan kuşağa aktarmışlardır: “Biz Konya’dan Karaman’dan koptuk.”

Doğu Makedonya’nın Yörük köylerini dolaşıp çektiğimiz amatör belgeselin adına da “Kayadan Kopmadık” koyduk. Konuştuğumuz herkes aynı cümleyi kuruyordu; “Bunlar duymaca, rivayet. Yazılı bir şey yok…” Yüzyıllardır, yazılmadan, kulaktan kulağa ve kuşaktan kuşağa aktarılan bir kültürel geçmiş.

Belgeselimizin 31 Ocak’ta Fethiye Kültür Merkezi’ndeki özel gösterimine üç yüzden fazla katılım oldu. Fethiyeli dostlar inanılmaz bir ilgi gösterdiler. Gösterime emek veren; Mehmet Tekelioğlu, Atabey Akgün, Atiye Taşcıoğlu-Kaçar, Fatma Börekçi, Mete Kocaman, Mustafa Akgün, Ortaklar Öğretmen Okulu-Adabalenliler Derneği Fethiye Temsilcisi Abdullah Taşcıoğlu, Fercan Akcin, Hüseyin Çatal ve diğer dostlar… Onların katkısı çok önemliydi. Ülkenin bir yerinde bir yıkım yaşanırken, tarihteki bir başka yıkımın, kültürü ve dili yıkmayı başaramadığının alçakgönüllü bir tanıklığında buluştuk. Sırada, 32. Saraybosna Kış Festivali var…

Muktedirler şehirleri yıksa da, söz ayakta kalıyor. Yediği üzüme koruk diyenler için fazlasıyla ekşi gelecek hükümler zamanla toplumsal bellekte kurulacaktır… İnsanı yaşadığı kayadan, topraktan koparmak, daldaki koruğu koparmak kadar basit değildir.

Haftaya dize; “bir zincir kaç yerinden kırılır ki, kaç yerimizden bağlar bizi,”