Yekta Kopan’la uzun aralarla görüşmemiş olsak da 30 yıl öncesine dayanan bir arkadaşlığımız var. 30 yıldır kendisini gururla takip ederim

Yekta Kopan ve uzun sohbetlerin içkisi

Yekta Kopan’la uzun aralarla görüşmemiş olsak da 30 yıl öncesine dayanan bir arkadaşlığımız var. 30 yıldır kendisini gururla takip ederim. Lakin rakı felsefesine bu kadar derinden girmiş olduğunu hiç bilmezdim. Yekta Kopan gibi genç bir yazarın ağzından duymak hem şaşırttı, hem çok sevindirdi.
Bir şeyi daha eklemem gerekiyor. Ben genellikle söyleşileri doğrudan bilgisayara yazarak yaparım. Karşımdaki konuşurken onun konuşmalarını otomatik olarak özetler, süzer öyle yazarım. Fakat Yekta Kopan, -muhtemelen birbiriyle bağlantılı fazla marifet sahibi olmasının da katkısıyla o kadar tane tane, o kadar makale gibi konuştu ki, durup uzun zamandan beri ilk defa kayıt yaptım. Daha çok konuşmayıp sözü ona bırakıyorum.


• Rakı birinci tercihin midir?
İçkiyle ilişkim hangi dostlarla hangi masada, ortamda, nedenle içtiğime göre değişir. Ama genel olarak rakı bütün bu dinamiklere rağmen öncelikli tercihimdir. Bu biraz babadan kalma bir şey. Babamın öncelikli tercihi. Ben de her çocuk gibi babamın transparan bir sıvıya transparan bir sıvı katarak mat beyaz bir sıvı oluşturduğunu gördüğüm andan beri, yani babayı bir büyücüyle, bir simyacıyla eş tuttuğum andan beri rakı benim için öncelikli ve büyülü tercihtir.

• Baban kimdi? Onun rakıyla ilişkisi nasıldı?
Babam Lütfi Kopan, tiyatrocuydu. Öyle her akşam rakısını içen, akşamcılığı olan bir adam değildi. Ama içileceği zaman rakı onun olmazsa olmaz tercihiydi. Ve mutlaka böyle bir balık sofrası, mutlaka et sofrası, mezeler sofrası değil kurufasülye pilav turşuyla rakı içmeye bayılırdı.

• Hakikaten süpermiş.
Bak ağzım da sulandı şimdi. Özellikle o dönemlerde, 1960’lar ve 1970’lerde Modern Komikler, Karakediler olarak bildikleri için Karakedi Lütfi olarak bilirler. Bak sana bir fotoğraf göstereceğim. Fotoğraf 1960’ların ilk yarısında, İzmir Efes Oteli’nin havuz başında çekilmiş. Annem Engin Kopan, Müzeyyen Senar, Hakan Aysev’in annesi ve Gönül Yazar ve fotoğrafı çekenler de Zeki Müren ve babam. Hep beraber demek ki İzmir Fuarında bir sahne çalışması sebebiyle ordalar. Ne bileyim Müzeyyen Senar’ın bize eve rakı kadehi hediye getirmişliği vardır yani. Böyle bir ortamda öncelikli içkinin rakı olmaması mümkün değil.

• Rakının diğer içkilere göre konumlanması nasıl sence? Böyle bir yavaşlık, durgunluk var mı sence de?
Son kitabım İki Şiirin Arasında çokça rakı masalarındaki erkek diyaloglarını merkezine alan, bunları hikâye eden öykülerden oluşuyor. O sırada da ister istemez çok düşündüm. Rakı aslında ergenliği bitmemiş, ergenlikten bir türlü kurtulamamış erkeklerin coğrafyasında hep aynı sohbetlerden çıkabildiği, belki rakının verdiği o esriklikle, belki rakı sofrasında bir arada olmanın getirdiği o cesaretle, birliktelik duygusunun verdiği güçle, enerjiyle ergenlikten çıkıp kısa sürede hep beraber erişkin olabildikleri ama masadan gecenin sonunda yine ergen halleriyle kalkabildikleri, kalkmalarına neden olan bir aracı, bir sıvı. Dolayısıyla rakının bu coğrafyanın erkekler haritasında bence böyle bir yeri var. Bizi, kısa sürede bir yere varmayan sohbetlerimizden yine bir yere varmayacağını bildiğimiz, ama ikiyüzlü olmayan sohbetlere davet ediyor.

• Peki 20 sene önceki meyhane-rakı sohbeti ortamı ile bugünkünü karşılaştırabilir misin?
Ben 20 sene önce dinleyendim, şimdi anlatanım. Benim için temel fark bu oldu. 20 sene önce Ankara’daki yaşamımda özellikle Ankara Sanat Tiyatrosu oyuncuları ile birlikte gittiğimiz rakı sofralarında onların anlattığı işte “harika, inanılmaz, etkileyici, mücadele dolu” falan hikâyeleri dinleyen adamdım. Ve belki arada bir iki cümle edebilen adamdım. Oysa şimdi dostlarla gittiğimiz rakı sofralarında başka hikâyeler anlatan anlatıcı adam konumunayım.

• Peki ya dışarıdan baktığında
Ben “ah o zamanların rakı sofraları ne güzeldi” diye geçmiş zaman güzellemesini yapmayı sevmiyorum. Çünkü o zamanların sınırı yok. Hangi zamanları en güzeli bunu bilemeyiz. Elbette o 20 sene öncenin masaları ile ilgili anılarım, hikâyelerim ve onların bazı inceliklerini aradığım anlar oluyor. Bugünün dünya algısı tümüyle başarıya, maddi ve hırslı bir varlığa dönüştüğü için rakı sofrası da kimi yerlerde doğası gereği olması gereken huzurda değil.
Bugün doğası gereği huzurlu olması gereken rakı sofrası kısa süreli bir vur kaç ortamına, bir içelim güzelleşelim ortamına dönüştüğünde şunu söyleyeyim içince güzelleşilmiyor, güzel olmak istenince güzelleşiliyor. Güzel olmak için de güzel bakmak, düşünmek, sorgulamak, yargılamak, ikiyüzlü olmamak, kibirli olmamak gerekiyor. Önce sen bunlardan arınmadıktan sonra sen ne içersen iç, ne yersen ye güzelleşemezsin. Orda seni güzelleştiren sadece içkinin verdiği esriklik değil orada seni güzelleştiren bütün kirli duygularından arınacak kadar cesur olmak. Bu cesaretin yoksa sen ne içersen iç.


• Ankara ile bağlayalım mı konuyu?
Ankara uzun yürüyüşlerin, uzun sohbetlerin şehri olarak beni hep çok etkilemiştir. Ve ben bugün beni ben yapan şeylerin çoğunu bu uzun yürüyüşlerde bana eşlik eden dostlarımın sohbetlerinde buldum. Aynı şekilde Ankara bugünden bakınca ve bugün işte Türkiye’de herhangi gittiğim bir yerde rakı sofralarında da yine o uzun ve herkesin birbirini sabırla yorulmadan dinlediği sohbetleri özlediğimi hissediyorum. Konuşmaktan ve dinlemekten başka yapacak bir işin olmayan bir şehirdir çünkü Ankara. Ama bu eğer bu konuşulanları ve dinleyenleri bir huniden  bir süzgeçten geçirmeyi başarırsan sana faydadır. Çünkü büyük bir bilgi birikimi edinirsin. Uzun sohbetlerin şehrindeki uzun süreli rakı masalarını özlüyorum dolayısıyla.

(Hayır Müzeyyen Senar yazmadım. Teşekkür ederim oluşmuş bu beklenti için. Ama maalesef hakkını verecek bir Müzeyyen Senar yazısı yazabileceğimi düşünmediğim için cesaret edemedim. Ama Yekta sağ olsun yazının hepten Müzeyyen Senar’sız kalmasını engelledi gördüğünüz gibi. Hürmetler.)

Not: İlk kitabım Rakı Felsefesine Giriş çıktı
Burada çıkan yazılarımı aldım, bir güzel elden geçirdim. Mehmet Said Aydın kardeşim Parantez Yayınları sağ olsun.