Yeri ve zamanı belli deprem
65+ Yaşlı Hakları Derneği Başkan Yardımcısı Boratav nüfusun yaşlanmasına yönelik süreci şu sözlerle özetledi: “Avrupa’nın 200 yılda yaşadığı nüfusun yaşlanmasını biz 30 yılda yaşadık. Üstelik onlar bu süreci refaha kavuşarak bizde ise yoksullaşarak yaşanıyor.”
Semra Kardeşoğlu
Türkiye’de şu an yaklaşık yüzde 10 olan yaşlı nüfus oranının 2050’de yüzde 20’ye ulaşması bekleniyor. Nüfusun yenilenmesi için gereken 2.10’luk doğurganlık hızı 1.7’ye kadar indi. Yüksek enflasyonun en ağır darbeyi vurduğu kesim yaşlılar. Üç yıl önceki emekli ücretleri dolar bazında yarıdan fazla oranda eridi. Kısacası önümüzdeki kısa dönemde ciddi bir ‘yaşlı’ sorununu hep birlikte yaşayacağız.
Yaşlanan nüfus ve buna yönelik politikalara ilişkin çalışma yürüten derneklerden biri de 65+ Yaşlı Hakları Derneği. Aralarında akademisyen, hekim, gazeteci, avukat gibi farklı meslek ve yaş gruplarından kişilerin kurduğu bu dernek neler yapıyor? Yaşlanma sorununa nasıl yaklaşıyor? Kapılarını çaldım. Soruları derneğin Başkan Yardımcısı Ferhat Boratav’a sordum. Yanıtladı.
Yaşlı dediğimizde aklımıza baston, gözlük, hastalık akla geliyordu geçmişte. Bugün bu çağırışımlar değişti mi? Yaşlılık kriteri nedir? Psikolojik olarak genç hissetmek işe yarar mı?
Yaşlılık Dünya Sağlık Örgütü'nün uluslararası kuruşların verilerine göre kabaca 65+ olarak tanımlanıyor. Türkiye’de ise psikolojik olarak insanlar 65 yaştan çok daha erken bir aşamada kendilerini yaşlı hissetmeye başlıyor. Bu hissi kadın ve erkek farklı yaşıyor. Yaşlılık duygusu erkeklerde emekliye ayrılınca ortaya çıkıyor ki bizde emeklilik 65 yaşından çok önce olabiliyor. Kadınlar ise torun sahibi olduklarında kendilerini yaşlı olarak görmeye başlıyor. Daha önce 65 yaş ortalama yaşam süresine göre yaşlılık sınırı olarak anlamlıydı. Ama şimdi yaşam süresi uzadı. Bu nedenle yaşlılık süreçlerini üçe ayıran bir yaklaşım hakim oldu. Birinci grup 65-75 arası, ikincisi 75-85 arası. Son grup 85 ve üzeri. Bu gruplara, genç yaşlı, yaşlı, ileri yaşlı diyoruz.
50-55’İNİZDE YAŞLILIĞA HAZIRLIK YAPILMALI
Bu yaş gruplarına ayırmak ne sağlar? Neden gerekli?
Bu üç kesimin sorunları, öncelikleri, davranış ve düşünce kalıpları birbirinden önemli ölçüde farklı. Dolayısıyla bunları ayrı ayrı ele almak hem bireysel ilişkiler anlamında hem de onlara hizmet veren kurumlar açısından çok önemli. Bir de bizim eklemek istediğimiz farklı iki kategori daha var. Biri yaşlılığa hazırlananlar dediğimiz kategori; Yani kabaca 50-55 yaştan başlayarak altmış beşe giden grup. Bu sürecin yaşlanmanın öğrenildiği süreç olarak ele alınması gerekiyor. Sağlık, finansal ve sosyal ilişkiler açısından onlara yaşlanmaya hazırlanmayı öğretmemiz lazım. İkincisi ise yaşlısına bakanlar. Bunlar çok farklı yaş grupları olabiliyor. Bir kısmı yasal ya da yasa dışı istihdam edilenler diğeri kısmı aile üyeleri. Bu kesimin sorunlarının da yaşlanmayla ilgili sorunlar içinde ele alınması gerekiyor. Onlara destek mekanizmaları sunulmalı.
Yaşlı bakımı genel olarak evdeki kadının, eş, kız kardeş, kız çocukları ya da erkek çocukların eşlerinin üzerinde. Neredeyse nefes bile almadan kendi hayatını sıfırlayarak ömrünü o yakınına adıyor. Yaşlıya destek mekanizması tek bir insanın altından kalkabileceği bir mesele mi? Bugün verilen yaşlı bakım ücreti sorunu çözebilir mi?
Çok ciddi bir emek veriyor. Bu kayıt dışı görülmeyen emeğin yasallaşması gerekiyor. Bu kadının sosyal güvencesi olmalı. O nedenle bu grup da yaşlanma sorunlarının bir parçası olarak ele alınmalı. Bir hanenin sorumluluğu bir başka hanenin üstüne yıkılamayacak kadar büyük. Bugün bir hanenin üzerinde dört yaşlı var. Bir çiftin anne ve babaları. Bu büyük bir sorumluluk. Diyelim huzurevi tercih edildi. Ama çok az huzurevi var. Pahalı bir çözüm. Ya da yaşlınız sizinle yaşıyor demansı var. Günlük olarak bakımını yapan kişi 12 ay 24 saat emek veriyor. Hiç nefes almayacak mı? Onun dinlenmesi için de bir mekanizma yok.
Ne yapılacak o halde? Dünya nasıl çözüyor bu meseleyi?
İrlanda'da bizdeki gibi bir yaşlı bakım aylığı var. Yılda 13 maaş veriliyor. Eğer yaşlınıza bakıyorsanız 13’üncü ay ücretiyle bakıcı tutuyorsunuz ve siz tatil yapıyorsunuz bir ay. Ama her türlü çözüm tartışılmalı. Huzurevi ile bireysel konut arasındaki çözümler örneğin. Daha fazla hayal gücü ve denemeye ihtiyaç var. Bizim dernek olarak savunduğumuz mahalle ölçeğinde çözümler üretmek. Yaşlı yaşam merkezleri, gündüz yaşam merkezleri oluşturabilmek. Yaşlılar gündüz gidip atölyelere katılacaklar merkezlerde. Böyle bir merkeze eşiyle giden bir kadın “Eşim evde oturdukça konuşmayı unuttu neredeyse. Burada tekrar hatırladı” demişti. Yaşam merkezleri onların sosyalleşmesi açısından çok önemli. Bu merkezlerin mahalle bazında olması erişilebilirlik açısından önemli. Aynı zamanda burada temel sağlık hizmetleri de verilebilir. Önümüzdeki dönemde deprem bölgesinde buna benzer bir küçük bir pilot çalışma yapacağız mesela.
SADECE YAŞLILARDAN OLUŞAN KÖYLER VAR
1970’lerde ilkokul kitaplarında yaşlı tasviri “Çocuk ve torunlarıyla bir odada oturan büyükannenin örgü ördüğü dedenin gazete okuduğu” bir tasvirdi. Bugün bundan çok farklı bir yaşlı nüfusu var. Bir kere eğitim seviyesinin arttığı bir yaşlı bir grubu. Başka ne var bu tablonun ayrıntılarında?
Evet 65 yaş üstü dediğimiz yeknesak bir nüfus değil. Mesela ülkede sadece yaşlılardan oluşan köyler var. Sadece torun, dede ve ninelerden oluşan haneler var bazı ilçelerde. Aradaki kuşak çalışmak için büyük kentlere gitmiş. Tek başına yaşayan ya da benim “çift başına” dediğim eşler var. Saha çalışmaları gösteriyor ki, tek başına ya da çift yaşayan yaşlıların yakınları çoğu zaman aynı mahallede, aynı ilçede ayın kentte bile değil. Hatta bazen aynı ülkede değil. Hepsinin sorunları da ayrı ayrı ele alınmalı.
Eğitimli, profesyonel meslek sahibi bir yaşlı grup var. Onlara ilişkin de ayrı bir plan olmalı sanırım.
Ben bu grubu deyim yerindeyse toplumsal anlamda ziyan olan bir potansiyel olarak görüyorum. Bu birikim ve potansiyelin yeniden kazanılması lazım. Örneğin eğitim alanında çalışmış biri için söz konusu olabilir. Toplumsal hizmet verebilir. Bu insanların o birikimlerinin yeniden kazanılabileceği modeller düşünmek gerekli. Bir de şu an erken emeklilik var. Ama zaten verilen o maaşla geçinemiyor, çalışmak istiyor. Diyelim ki ekonomik bir mecburiyeti yok. E o zaman bu birikimi mikro düzeyde çözecek yöntemler araştırılmalı. Tabiri yerindeyse bu insanları dolaşımda tutmak lazım. Cami avlusunda duran ya da kahvehanede oturan yaşlı aslında dolaşımda değil. Mesela insanların yerel yönetime katılması için kent konseyleri var. Ama orada yaşlılarla ilgili hiçbir şey yok. Gençlik, çocuk kadın var, engelli meclisi kuruluyor ama “Bizim ilçede yaşlılar da var onları da bir araya getirelim” demek akla gelmiyor. Onlara gerçek işlevler bulmaya çalışmalı.
NEDEN ’ETÜT ABİSİ’ GİBİ ‘ETÜT DEDESİ’ OLMASIN
Burada el sanatları vb gibi kursları kastetmiyorsunuz değil mi?
O kurslar onların yeni beceriler kazanması aktifleşmesi anlamında önemli. Benim dediğim ise onların kurs verebilir olması. Çocuklara ders çalıştıran etüt abis ablası gibi neden etüt dedesi de olmasın. Dediğim gibi üzerine düşünmek denemek gerekiyor.
Yaşlılar içinde kadınların ayrı ele alınması gerektiğini düşünülüyor. Siz ne dersiniz bu konuda?
Evet yaşlı ve kadın kesişmesi meselesi apayrı bir sorun olarak ele alınmalı. Kadınlar daha uzun yaşıyor. Dolayısıyla evli bile olsa yaşlılıkta tek yaşama ihtimalleri daha fazla. Çünkü yaşlı kadının sosyalleşmesi bir sorun aktifleşmesi, ekonomik durumu vs. Bunu tek tek sorunlar olarak değil bir yumak olarak ele almalı.
“YOKSULLAŞARAK YAŞLANIYORUZ”
“Yaşlı yoksulluğu” ekonomistler tarafından ayrı bir başlıkta ele alınıyor. Emekli maaşlarını durumu ortada. Açlık sınırının altında bir maaşla hayatta kalmaya çalışıyorlar. Önümüzdeki süreçte emeklileri daha da ağır koşullar bekliyor. Ne olmalı?
Akdeniz Üniversitesi’nden Özgün hocanın dediği gibi “Biz yalnızca yaşlanmıyoruz yoksullaşarak yaşlanıyoruz.” Avrupa'da 200 yılda yaşanan nüfusun yaşlanması meselesi bizde 30 yılda gerçekleşti. Onlarda bu süreç, dünya savaşları nedeniyle kesintiler olsa da toplumsal olarak refaha kavuştukları 200 yılda gerçekleşti. Refaha kavuşarak zenginleşerek yaşlanmak görece iyi bir süreç. Yaşlılığın getirdiği birtakım sorunları çözebilirsin demek. Ama bugün ekonomik durum nedeniyle bizde yaşlı ve yaşlılığa doğru gidenler belirsizliğin getirdiği bir stresle karşı karşıya. Emekliyi verilecek 5 bin TL bulunmadı bir türlü, gecikti.
Yaşlanan ülkelere baktığımızda kamuda ve bireysel tasarrufta yaşlı bakımına kaynak ayırdığını görüyoruz. Konuşulan senaryolarda takılıp kalınan nokta kaynak nereden bulunacak oluyor. Bir jeolojik deprem bekliyoruz, DASK, ek vergi koyuyoruz, kentsel dönüşüm için kaynak arıyoruz vb. Biz demografik deprem bekliyoruz. Ama buna yönelik bir hazırlık yok. Üstelik, bu depremin ne zaman olacağını biliyoruz. Hep söylediğim bir şey var. 2050’de nüfusun ne olacağını biliyoruz. Bu hiç şaşmıyor. 3 çocuk istiyoruz demekle değişmiyor durum.
***
Karşımızdaki en büyük sorunlardan biri yaşçılık
Bugün bir yaşçılık var. Ayrımcılık yapılıyor yaşlılara. Bunu pandemi döneminde gördük. Özel halk otobüslerinde 65 yaş üstüne ücretsiz ulaşım hakkında gördük. Kaynakları kısılan bir toplumda bazı şeyler, bir kesime verilen bir ayrıcalık gibi algılanıyor. Emeklisin diyelim. “Daha ne istiyorsun, çalışmadan sana para veriliyor” gibi bakılıyor. Halbuki o para biz çalışırken ödediğimiz ücretin ödenmesi. 65 yaş üstünün ücretsiz toplu taşmadan faydalanması haksızlık olarak algılanıyor. Örneğin “Ben sabah işe giderken onlar gezmeye çıkıyor. Otobüste kalabalık yapıyor” diyor. Niye ona yöneliyor. Korunmasız bir kesim çünkü. Biz dernek olarak Ankara’da yaşlı hakları için lobicilik faaliyeti yapıyoruz. Yaşlanan ülkelere baktığımızda kamuda ve bireysel tasarrufta yaşlı bakımına kaynak ayırdığını görüyoruz. Konuşulan senaryolarda takılıp kalınan nokta kaynak nereden bulunacak oluyor. Bir jeolojik deprem bekliyoruz, DASK, ek vergi koyuyoruz, kentsel dönüşüm için kaynak arıyoruz vb. Biz demografik deprem bekliyoruz. Ama buna yönelik bir hazırlık yok. Üstelik, bu depremin ne zaman olacağını biliyoruz. Hep söylediğim bir şey var. 2050’de nüfusun ne olacağını biliyoruz. Bu hiç şaşmıyor. 3 çocuk istiyoruz demekle değişmiyor durum.