Önerilen yeşil program, fosil yakıt kaynaklı karbon salımlarını, sera gazlarını ve endüstriyel kirleticileri sona erdirmeyi öngörmüyor. Enerjide toplum yararını gözeten toplumcu bir dönüşüm programını tasarlamak, topluma anlatmak, benimsetmek ve uygulamak gerekir.

Yeşil dönüşüme karşı toplumcu dönüşüm

Hazırlayan: Oğuz Türkyılmaz

Bugüne kadar fosil temelli bir enerji politikasından başka bir şey önermeyen emperyalist ülkeler ve ulus aşırı tekeller, yaşanmakta olan ekolojik yıkımın neden olduğu hasarlar saklanamaz ölçeklere ulaşınca, ancak harekete geçtiler. Sorunun ana nedeninin, kapitalizmin bitimsiz büyümeyi zorunlu kılan kâr makinesi ve emperyalist bağımlılık zinciri olduğunu gizleyerek, sermayenin kontrolünde tek tip bir ‘yeşil dönüşümü’, tüm dünya için tek çözüm olarak dayatmaktalar.


Oysa dünyadaki ülkelerin, halkların ve coğrafyaların ortak özelliklerinin yanı sıra farklı nitelikleri de var. Başta yoksul Güney olmak üzere, dünya ülkeleri ve halklarının fosil yakıt temelli, emperyalizme bağımlı enerji politika ve uygulamalarından ve emperyalist bağımlılık zincirinden kurtulabilmeleri için önerilecek alternatif toplumcu demokratik enerji programlarını, tarım-gıda, kentleşme, ulaşım, teknoloji ve sanayileşme politikaları ile etkileşimlerini dikkate alarak tasarlamaları ve uygulamaları gerekir.

Bu gerçeklerden hareketle yeşil badanalı da olsa; özünde fosil yakıt temelli ve esas amacı kapitalizmin tüketimin körüklenmesine ve doğayı tahrip eden, sürekli yeniden üretim kurgusuna dayalı ve toplumun küçük bir kesimini oluşturan sermaye sınıflarının ve özel şirketlerin çıkarlarını kollayan; mevcut fosil yakıt temelli işleyişin, iklimi etkileyen süreç ve etkenlerle etkileşimini irdelemeden, sadece bazı teknolojik yöntemlerle sorunun çözülebileceğini iddia eden yaklaşım ve uygulamaları deşifre etmekten öte:

Enerjide toplum yararını gözeten, kamucu, toplumcu başka bir dönüşüm programını tasarlamak, topluma anlatmak, benimsetmek ve uygulamak gerekir.
Sorun küresel olduğu için, mücadeleyi ülke ölçeğinde yükseltmekle yetinmeyip, dünyanın dört bir yanında verilen mücadelelerle birleştirmek, bölge, kıta ve dünya ölçeklerine taşımak gerekir.

Yeşil program, hidrojen enerjisi ve karbon tutma.

Güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı olarak düşük maliyetle üretilmesi öngörülen elektrikle, suda bulunan hidrojenin ayrıştırılması ve birçok sanayi dalında yakıt olarak kullanılması için yoğun çalışmalar sürüyor. Yapılan AR-GE çalışmalarının olumlu sonuçlar vereceği ve üretilecek yeşil hidrojenin, yakın gelecekte en önemli enerji kaynaklarından biri olacağı beklentisine dayalı stratejiler geliştiriliyor.

Öte yandan, doğalgaz ve petrol tekelleri, doğalgazın ayrıştırılması ve karbon tutulması esaslı hidrojen üretimini geliştirmeye ve pazarlamaya çalışıyorlar. Böylece, denetimleri altındaki doğalgaz kaynaklarını kârlı bir şekilde değerlendirmeyi amaçlıyorlar.

Karbon tutma ve depolama, havadaki karbonu tutma gibi ticari ve teknik uygulanabilirliği kanıtlanmamış ve fosil yakıtların kullanımını sürdürmeye yol açmasından dolayı karşı çıkılan teknolojileri, özellikle doğalgaz tekelleri savunuyor.

YIKICI ETKİLERİ SORGULANMIYOR

Esas olarak özel araç sahipliği anlayışı üzerinde temellenen, bütün araçları elektrikli yapmak gibi, yüz milyonlarca araca konulacak bataryaları ve kurulacak milyonlarca şarj istasyonları için ihtiyaç duyulacak değerli madenlerin yeryüzünde yeterli miktarda bulunup bulunmadığını, bu madenlerin çıkarılması ve işlenmesi sürecinin doğaya vereceği yıkıcı etkileri sorgulamayan önermeler pazarlanıyor.

Önerilen yeşil program, fosil yakıt kaynaklı karbon salımlarını, sera gazlarını ve endüstriyel kirleticileri sona erdirmeyi de öngörmüyor. Kömür santrallarının tedricen devre dışı kalması, karbon tutma ve yakalama teknolojilerine ve tesislerine sahip olacak gaz yakıtlı santralları, karbonsuz olduğu iddia edilen nükleer santralların ise faaliyetlerini sürdürmesi planlanıyor.

Başta AB olmak üzere, gelişmiş kapitalist ülkelerde gündeme getirilen yeşil dönüşüm programları; özellikle fosil yakıtlara dayalı olarak varlığını sürdüren bölgelerin ve bu sektörlerde çalışan emekçilerin durumu, bu işgücünün yeni iş alanlarına adaptasyon güçlüğü ve benzeri sosyal ve ekonomik açıdan yüklü maliyetler ortaya çıkaracaktır. Bu maliyetlerin kimler tarafından, nasıl karşılanacağı da emek güçleri için sınıfsal bir mücadele alanıdır.

SÖYLEMLE ÇELİŞEN POLİTİKALAR

Küresel ölçekte salımların yüzde 21’inden sorumlu olan ulaşım sektörü, birçok ülkede salımların birincil kaynağı. Ulaşım salımlarında tarihsel sorumluluk, ABD ve Avrupa’ya ait iken, gelecekte Asya’nın öne geçmesi söz konusu. Mevcut ve yeni taahhüt edilen salım azaltımları yerine getirilse bile, ulaşım kaynaklı salımlar 2050’de bugüne göre yüzde 20 artacak. Çok iddialı azaltma hedefleri bile uygulansa, ulaşım kaynaklı salımlar sıfırlanmıyor ve ancak yüzde 70 azaltılabiliyor. Çünkü ulaşım talebi, artan nüfus ve ekonomik gelişimle artıyor ve ulaşımın yüzde 95’i petrol ürünlerine dayalı. Çözüm için yalnız elektrikli ve hidrojen yakıtlı araçlara umut bağlanılıyor. Oysa bugünden sonra petrol yakıtlı hiçbir yeni araç imal edilmese bile, tüm araçların elektrikliye dönmesi onlarca yıl alır. Yeşil hidrojenin ticari olarak kullanılabilir olması için de uzun süre gerekebilir. Ayrıca, özel araç bağımlılığı elektrikli araçlarla da devam ettiği sürece, trafik sıkışıklıkları azalmayacağı gibi bu imkândan varlıklı kesimler yararlanacak. Yüz milyonlarca aracı elektrikli yapmak için, yüz milyonlarca batarya imal ve milyonlarca şarj istasyonu inşa etmek gerekli. Jetlerde sıfır salım henüz uzak bir hedef. Ekonomik ömürleri uzun olan dizel yakıtlı gemiler daha yıllarca çalışır. Elektrikle çalıştırma için çalışmalar ise daha başlangıç aşamasında.

Yüz milyonlarca insan açlıkla boğuşurken, AB üyesi ülkelerin zengin yurttaşlarının bineceği araçlarda kullanılacak elektrik enerjisini üretmek için yakılsın diye, başka ülkelerdeki tarımsal arazilerin, su, gübre, makinalı tarım gerektiren endüstriyel bitki üretimine ayrılmasını savunmak doğru olabilir mi? Fosil yakıt tüketen ulaşım ve savaş araçları ile savaş sanayisinin ve askeri birliklerin salımlarını azaltmaya yönelik kayda değer bir öngörü ve politika yoktur. Tek başına ABD ordusu, dünyanın birçok devletinden daha fazla karbon salımı yapıyor. Çok büyük yakıt tüketimi ve dolayısı ile salımları olan askeri birlikleri göz ardı etmenin ne anlama geldiğinin yorumunu okurlara bırakıyorum.

***

AB’nin yeşil mutabakat programı ne diyor?

AB Komisyonu’nun, Birliğin çeşitli organlarına 11.12.2019 tarih ve 640 sayı ile bildirdiği Yeşil Mutabakat Programı, Yeşil Dönüşüm olarak da adlandırılıyor.

Yeşil Mutabakat Programı, AB Komisyonu’nun, iklim ve çevreyle ilgili zorluklarla mücadele konusundaki kararlılığından söz ediyor, “Atmosfer gittikçe ısınıyor ve iklim her geçen yıl değişiyor. Gezegendeki sekiz milyon türün bir milyonu yok olma riski altında. Ormanlar ve okyanuslar kirleniyor ve yok ediliyor” saptamasını yapıyor ve devamla aşağıdaki hususları vurguluyor:

Avrupa Yeşil Mutabakatı, 2050 yılına kadar AB’yi net sera gazı salımların olmadığı ve ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrıştırıldığı modern, kaynak açısından verimli ve rekabetçi bir ekonomiye sahip adil ve müreffeh bir topluma dönüştürmeyi amaçlayan yeni bir büyüme stratejisidir.

Özel sermayeyi iklim ve çevre eylemlerine yönlendirmek için daha fazla çaba ve büyük kamu yatırımları gerekecektir. Tutarlı bir finansal sistem oluşturmaya yönelik uluslararası çabaların koordinasyonunda AB öncü olmalıdır. Yeşil Mutabakat’ın çevresel hedefine, Avrupa’nın tek başına hareket ederek ulaşması mümkün değildir.

Komisyon, karbon kaçağı riskini azaltmak için seçilen sektörlerde ülke sınırlarında uygulanmak üzere karbon düzenleme mekanizması önermektedir.

Üye devletler arasındaki bölgesel iş birliğini kullanarak açık deniz rüzgâr türbinlerinin üretim potansiyelini artırmak, birincil derecede önemli olacaktır. Yenilenebilir enerjilerin, enerji verimliliğinin ve diğer sürdürülebilir çözümlerin sektörler arasında akıllı ve kuvvetli bir şekilde entegre edilmesi, karbonsuzlaşmaya minimum maliyetlerle ulaşılmasına katkı sağlayacaktır. Karbondan arındırılmış gazların (yeşil hidrojen) geliştirilmesine yönelik desteğin artırılması ve rekabetçi bir yeşil hidrojen gazı piyasası için ileriye dönük bir tasarım yapılması yoluyla ve enerji kaynaklı metan emisyonları konusu da ele alınarak, gaz sektörünün karbonsuzlaştırılması kolaylaştırılacaktır.