Virüs, Güney Afrika’da zalim ırksal adaletsizliğin hüküm sürdüğü yerlere ulaştı. Madenlerde ve kasabalarda yayılıyor. Gıda fiyatları hızla artıyor

Yoksulluk hiç bu kadar pahalı olmamıştı

Benjamin Fogel

Collins Khosa kapısının önünde bira içme küstahlığında bulunduğu için öldürüldü. Güney Afrikalı güvenlik güçleri tarafından ölene kadar dövüldü. Güney Afrika, Covid-19 karantinası boyunca alkol ve tütün satışını yasakladı. 1 Haziran itibariyle alkol yasağı kalktı, fakat tütün yasağı sürüyor. Ülke, karantina ihlali gerekçesiyle kesilen cezalarda dünya lideri. 230 bin kişiye cezai işlem yapıldı.

Khosa’nın ölümünün sorumlusu hükümet, suçluları aklamaya çalışıyor. Güney Afrika Savunma Kuvvetleri’ne (SANDF) mensup askerler suçsuz bulundu. Khosa’nın cinsiyetçi davranışları sebebiyle hak ettiğini bulduğunu ima edildi (iki kadın askere saygısızlık yaptığı söyleniyordu). Bir yandan da hükümet eliyle Siyah Hayatlar Önemlidir kampanyası yürütülüyor. Halbuki Khosa yalnız değildi; 26 Mart ve 5 Mayıs tarihleri arasında otuz altı kişi güvenlik güçleri tarafından öldürüldü. Bu ölümlerde on tanesi, doğrudan karantina ihlalleri ile ilgiliydi.

Bu derece ikiyüzlülüğü ve samimiyetsizliği idrak etmekte dahi zorlanıyorum fakat bazı düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım. Khosa’nın ölümünü hükümetin yürürlüğe koyduğu yasakçı ve askeri önemlerden, bilhassa siyah ve işçi sınıfına mensup insanları olumsuz etkileyen uygulamalardan soyutlamaya çalışan yorumlara kanmamalıyız.

MİLYONLARCA İNSAN AÇ

Brezilya’dan Güney Afrika’ya döndüğümde karantina uygulamasına henüz bir hafta vardı. Başbakan Cyril Ramaphosa’nın konuşması, krizin boyutlarını gözler önüne seriyordu ve yürürlüğe koymayı planladığı önlemler Güney Afrika’da geniş kesimlerin desteğini aldı. Ortaya koyduğu aklıselim, ölçülü duruş insanların içine su serpiyordu. Jair Bolsonaro’nun ölümcül deliliğiyle kıyasla, gerçekten bir lütuf gibiydi.

Şimdi aradan birkaç ay geçti ve birçok Güney Afrikalının aklında şu soru var: Karantina ilan ederek zaman kazanan hükümet, bu süreyi nasıl değerlendirdi? Bu süre zarfında devletin hastanelerine yalnızca 207 yeni yoğun bakım ünitesi ve 350 solunum cihazı ilave ettiğini biliyoruz. Hükümetin acil ihtiyaç sahiplerine maddi destek vermekte başarısız olduğunu, buna rağmen ‘kriterleri karşılamayanları’ liste dışı bırakarak 1 milyon dolar tasarruf etmekle övündüğünü de biliyoruz. Yeterli gıda paketi olmaması sebebiyle milyonlarca insanın aç kaldığını, dağıtılan gıda paketlerinin ise çoğu zaman sivil toplum kaynaklı olduğunu biliyoruz.

Eşine rastlanmamış bu krizde biraz olsun rahatlamak için bir sigara ya da bira için on binlerce insanın tutuklandığını da biliyoruz. Polis Bakanı Bheki Cele’nin tutuklama rakamlarından kıvançla söz ettiğini gördük. Kendi nüfusunu bu denli kriminalize eden başka bir ülke daha görmedim.

ADALETSİZLİK HÜKÜM SÜRÜYOR

Gelişmekte olan dünyada salgını en etkin yöneten ülke ya da bölgelerin –örneğin Hindistan’ın Kerala eyaleti ve fiilen komünizmle yönetilen Vietnam– başarı sırrının, güçlü devlet desteği ve nüfusu dayanışma içinde çalışmaya teşvik etmek olduğunu da biliyoruz. Güney Afrika hükümetine yönelik tüm eleştiriler yanıtsız kalsa da (ki muhtemelen kalacak), virüsle başa çıkmak için nüfusu kriminalize etmenin doğru yöntem olmadığını biliyorum.
Ancak maalesef şu gün gibi açık… Virüs, Güney Afrika’da zalim ırksal adaletsizliğinin hüküm sürdüğü yerlere ulaştı; madenlerde ve kasabalarda yayılıyor. Gıda fiyatları hızla artıyor. Güney Afrika’da yoksul olmak hiç bu kadar pahalı olmamıştı. Kabine üyeleri ise salgın boyunca sivil toplum kuruluşlarının gıda paketi dağıtmasını engellemeye çalışmakla meşgul oldular.

Geçen sene yapılan seçimlerde oyumu Cyril Ramaphosa ve partisi Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) verdim. Halen pişman değilim ancak bu tercih başbakana olan sevgimden ziyade, çaresizliktendi. Çaresizlik duygusu şimdi daha da güçlü çünkü Ramaphosa, salgının başında siyasi açıdan son derece avantajlı bir konumdaydı fakat bu şansını heba etti. Diğer yandan Güney Afrika’da ANC’nin hala gerçek bir alternatifi yok. Muhalefetin salgın yönetimindeki cılız duruşu da bunu bir kez daha gözler önüne serdi.


EVSİZLER KAMPTA

Şu an bulunduğum Batı Kap bölgesi Güney Afrika’da salgının merkezi haline geldi. Bölgeyi Demokratik İttifak (DA) yönetiyor. Neden böyle oldu bilmiyorum fakat parti, sahip olduğu sorumluluğu siyasi bir fırsat gibi değerlendirdi ve hep yapıldığı gibi yoksullara yönelik zalimliğin dozunu arttırdı. Cape Town şehrinde evsizler, alt-orta-sınıf bir mahalleye kurulan kampa tıka basa dolduruldu. Şehrin altyapısından soyutlanan bu insanlar, şehre yakın beyaz mahallelerden uzaklaştırıldı. Karantina yönetmeliği kapsamında evden çıkarmalar yasaklanmasına karşın, yerel yönetim kamusal binalarda izinsiz ikamet edenleri evlerinden çıkarmayı sürdürdü.

Gariptir ki, devletin vaat ettiği acil destekleri sağlamaktaki başarısızlığı karşısında hukuki yollara başvurma işi de sol siyasete ya da çalışma örgütlerine değil, bizzat DA’ya kaldı.

Ülkenin üçüncü büyük partisi olan Ekonomik Özgürlük Savaşçıları ise, önceleri enfekte olanları Robben Adası’nda karantinaya almayı savunurken, sonralarda karantina uygulamalarının yeterince sıkı olmamasından yakınmaya koyuldular. Pahalı içkileri sevdikleri bilinen parti liderleri, şimdilerde alkol yasaklarının savunucuları konumunda.

BELEDİYELER LAĞVEDİLDİ

Parlamento ise şu an fiilen yok. Denge-denetleme rollerinin hiçbirini yerine getirmedi. Yönetim ve izleme görevleri bir kez daha yargı organlarına havale edildi. Ülkede yargı sisteminin önemli sorumlulukları olsa da, güvenlik güçlerinin angajman kurallarını belirlemek gibi en temel sorumluluklar bile hükümete mahkemeler tarafından dikte ediliyorsa, çaresizliğimizi bir kez daha hatırlıyoruz.

Yargının muhalefet ya da parlamento görevini üstlenmesini beklemeyi sürdüremeyiz. Siyasi sistem açısından sürdürülebilir bir durum değil. Bazı avukatların ve hâkimlerin çok önemli sorumluluklar üstlendiklerini görmezden gelmiyorum. Ancak ortaya çıkan tabloda, ANC tüm hatalarına rağmen hiçbir siyasi bedel ödemiyor. Muhalefetin ya gücü yok, ya da fikri yok. Dolayısıyla hükümetin en temel fonksiyonları dahi yargı tarafından üstleniliyor.
Gördüğümüz şey, yasama ve yargının siyasi savaş meydanı olarak kullanılması değil, yargının en temel hükümet fonksiyonlarını dahi üstlenmek zorunda kalması. İşlevini yitiren belediyelerin lağvedilmesi bu örneklerden yalnızca biri. ANC bünyesinde barındırdığı, güç sahibi ve liyakat yoksunu yetkililerden arınamıyor. Hükümet başarısızlıkları karşısında hukuki bedel ödemenin dışında, siyasi bedel de ödemeye başlamazsa, Güney Afrika’da virüs yayılırken değişim ne kadar mümkün olacak emin değilim. Bedeli ödeyen taraf ise her zamanki gibi yoksullar olacak.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Jacobin