Son günlerde gündemimizde Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ihalesini yaptığı Bilkent-İncek Bulvarı Çevre Yolu Bağlantısı konusu var. İsminde geçmese de ODTÜ arazisinden geçen bu yol çalışması mahkeme kararları ve yönetim değişimi nedeniyle durmuştu. İhale kararı konuyu da tartışmaları da canlandırdı! Meslek Odaları ve ODTÜ bileşenlerinden ihaleye tepki gösterildi.

İtirazın çeşitli boyutları var; yolun rant ve şehir hastanesiyle ilişkisi en öne çıkmakla birlikte, çevre tahribatı, taşıt yollarına öncelik verilmesi ve yolun, nazım ve ulaşım ana planlarındaki yeri gibi konular da eleştiriler arasında!

Bu eleştiriler önemli olmakla birlikte yapacağım değerlendirme, temel bir ayrımı ve gelinen bir eşiği hatırlatmakla yetinecek. O mesele şudur; yerküre bir var olma olmama eşiğine gelmiştir. Bilim insanları, dünyanın geleceğini tehdit edecek biçimde üç eşiğin aşıldığını vurguluyor. Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, iklim değişikliği, biyo-çeşitliliğin aşınması ve azot döngüsündeki bozulma olarak ifade edilen bu eşik aşımları, büyük bir olasılıkla bir büyük yok oluşun kapısını da aralamış bulunuyor.

Bu konuda delil aranıyorsa bu delil geçtiğimiz birkaç ay içinde memleketin farklı coğrafyalarında acı sonuçlar yaratarak birikti! Akdeniz ve Ege yanında Güneydoğu’da yaşanan orman yangınları bir yanda, Karadeniz’e ve yerleşmelerine zarar veren sel felaketleri diğer yanda, aşılan eşiğin Türkiye’ye yansıyan sonuçlarıydı! Esasen pandeminin kendisi de bu eşik aşımıyla yakından ilişkili bir olumsuzluk olarak yaşamı tehdit etmeye devam ediyor.

Bu eşiklerin aşılmasındaki en önemli nedenlerden biri enerji kaynağı olarak fosil yakıtların yoğun biçimde kullanılması olarak gösteriliyor. Sanayi ve diğer kullanımlar yanında en önemli tüketimlerden biri otomobiller aracılığıyla (oto) yollarda gerçekleşiyor.

Çin ve diğer kapitalist ekonomiler bu sorumsuz tüketim resminin içinde yer tutsalar da, şunu biliyoruz ki ABD, gezegeni tehdit eden tüketimin en önemli kaynağı; dünyada kullanılan otomobillerin neredeyse 1/3’ü bu ülkede ve ulaşım kaynaklı karbon emisyonlarının yarısı bu araçlardan çıkıyor. En kestirmeden ifade etmek gerekirse; uzmanlar “tüm dünyanın Amerikan rüyasını paylaşıp deneyimlemesi durumunda yaratacağı ortamı desteklemek için en az beş gezegen gerektiğini” söylüyorlar.

Mesele şu ki; Türkiye bir model olarak Menderes döneminden başlayarak tam da bu “Amerikan Rüyasını” satın aldı ve geldiğimiz noktada rüya kabusa dönüşse de bu model, doğaya ve kentlerimize hükmetmeye tam gaz devam ediyor.

Bugün kentsel coğrafyamıza damgasını vuran ulaşım odaklı havalimanı projeleri, köprüler, oto yollar ve katlı kavşakların, çevre yolları yanında, Kanal-İstanbul, Çeşme ve Milas’a kurulması öngörülen uydu kentlerin hepsinde ortak payda yüksek çevresel maliyetlerinin olmasıdır.

Gözler, bu boyutlar gündeme gelince İstanbul’a dönüyor ancak bu durum, Ankara’nın geçtiğimiz yirmi yıl içinde karşı karşıya bırakıldığı tahribatı ortadan kaldırmıyor.

Ankara’nın bu resimdeki payı yapılaşma biçimi kadar planlarına da yansımış bulunuyor. Yakın zamanda mahkemece hakkında iptal kararları verilen 2038 Ankara Nazım Planı ve bitmeyen Ulaşım Ana Planı başkente bu konularda bir çıkışın değil bataklığa girişin bileti oldular. 2038 Nazım Planı’nın ihtiyaç duyulan alanın 2-3 katını gelişmeye açtığını en yetkili ağızlar yakın zamanda ifade ettiler. Keza bitmeyen ve onaylanamayan Ulaşım Ana Planı da yatırımlar açısından T.C hükümetinin bütçesini gerektirecek hacimde!

Dolayısıyla Ankara’nın iki ana planı olarak Nazım İmar ve Ulaşım Ana Planları, Ankara’yı düzenleyip toparlamak için değil, dağıtmak için hazırlanmışlardır. Geçtiğimiz dönemde bana yer yer ulaşımla ilgili danışıldığında Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkililerine, onaysız planın da aynı ruhla hazırlanacak alternatiflerinin de çözüm değil sıkıntı getireceğini ifade etmekten geri durmadım.

Öte yandan rezervasyonlarım olmakla birlikte bazı olumlu sayılabilecek gelişmelere de dikkat çekmek gerekiyor. Yakın dönemde Avrupa Birliği, karşı karşıya kaldığı kamuoyu baskıların da bir sonucu olarak “Yeşil Mutabakat” olarak bilinen stratejik bir belge hazırladı. Bu belgenin ulaşım alanındaki karşılığı Sürdürülebilir Kent İçi Hareketlilik Planı (SUMP) olarak biliniyor ve çevre ve insan dostu yeni bir ulaşım planlaması yaklaşımı öngörüyor. Büyük ölçekli ve çevreye zarar veren yatırımlardan uzak duran bu yeni planların hazırlanması konusunda Türkiye’nin bazı kentlerine de kaynak ayrıldı.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin başvurusu da kabul görenler arasında! İhale süreci belediyelerle iletişim içinde Ulaştırma Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmekle birlikte, plan sürecinin asli muhatabı diğerlerinde olduğu gibi Ankara’da da Büyükşehir Belediyesi olacak. Dolayısıyla şimdi Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin elinde nereye konulacağı bilinmeyen müsrif bir ulaşım planının yerine toplumcu güçleri de seferber ederek çevreyi ve yaşamı önceleyen mütevazı bir ulaşım planı koyma şansı bulunuyor.

Yol ihalesine tam da bu gelişmeler olurken çıkıldı. Şimdi soru şu; yaşadığımız gezegeni ve geleceğimizi tehdit eden bir ulaşım stratejisini desteklemeye devam mı edeceğiz yoksa doğaya ve yaşama sahip çıkan yeni bir yol anlayışını mı benimseyeceğiz.

Miadı dolmuş bir Amerikan rüyasını gerçekleştirecek 5 gezegen olmadığı gibi 5 Ankara da yok! Önemli bir yol ayrımındayız!