30. Sone

Tatlı sessiz düşüncelere daldığım zaman ruhumu dinlerken

Korktuğunu belli etmeden, Geçmiş zamanın yitik izini hatırlarken

Eksikliğini duyduğum pek çok şeyin güçlü hatırasıyla yanarım şimdi,

Ve eski kederler yeni ağıtların deyişleri olur, ruhum hederdir artık;

Kederli gözyaşını unutmuş ruhum şimdi boğulur acısının türküsüne,

Ölümünü o vakitsiz gecesinde hatıraları canlanır en kıymetli dostların,

Kederin izlerini gizlemiş zamanın ahı, acının sesini canlı bir aşk türküsü kılar,

Ve sureti silinmiş pek çok şeyin hatırasıyla inlerim:

İşte o zaman geçmiş zamanın kederli anlarının yükleriyle ezilir yüreğim,

Ve ardından acılardan acı seçer yüreğimin sözcüsü,

Öncenin, geçmişin ve daha eskisinin kederli acılarının iniltileridir şimdi dile gelen,

Ki sanki daha önce bedel ödememişim gibi

Yeni hacizciler önünde yüreğim burkulur hesap verme vakti.

İşte aması var, bir kez sana sevgimi düşündüğümde, yüreğin dostu,

İşte o zaman yârin yüreği, Kaybolup gidendir kendi anlamını bulan,

Vakit artık bitimsiz acıların nihayetini gösterir.

ne iyi ettin de geldin Hamal Hasan, bu çukurda epey beklettin, bizim Adana sıcaktır bilirsin, üşütmez insanı, ama gel gör ki ihtiyar, yine de kimi zaman ruhu üşüyor insanın, dertleşecek eski zaman yareni arıyor, yol gözlemeden geçer mi? görüşünüz yalnızca kalpten bakabildiğinizde berraklaşır, dışarı bakanlar düş kurar, içe bakanlar uyanış yaşar, zamaneler ne diyor bu hususta?

aynen dediğin gibi Cabbar gardaş, ben de orada zaten sıkılmıştım, git gide bazı şeylerden midem bulanıyordu artık, hele bir hahambaşını koymuşlar, böyük adam diye, artık ifrazat ekolünden yeni bir akım çıkmış gibiydi, yine de dünyalık komuyor adamı be Cabbar gardaş, insan en derin hasretlere katlanıyor da vazgeçemiyor dünyalıktan, bir de Cemal’in dediği gibi her ölüm erken ölümdür, değil mi?

hele havadis geç Hasan gardaş, neler oldu benden sonra, bilirsin ben dünyaya doymuştum doymasına da yapacak iş bitmemişti, kavganın ortasında umutsuz umudun hikayesinde anlattığımız, beraberce kazdığımız bu çukura düşdüm, kavgayı bırakıp gitmek yoktu şeceremizde ama gel gör ki ecel dinlemez, biz ne dövüşler gördük seninki de iş mi yani hele dur biraz demek diye fırçaladı bir de beni, Kenan’a bir sıkamadan geldim ya yanarım ben ona yanarım, neyse, sen hele havadis geç, burada 30 yıldır yolunu gözlüyorum, gelen giden bilmez ki ne olup bitti orada, yeni gelenlerin hepsi kendi derdini anlatıyor, iyi de o dünyadaydı, orada o hikayelerden film çekiyorduk, burası hesap yeri gardaş, var mı ötesi?

orayı soruyorsun, tadı kaçmıştı çoktan, ün mün ve esas oğlan artık zamanelerin olmuştu, bir iki dellendim mellendim ama kimse dinlemedi, bilirsin ben senin gibi değilim, dövüşü ancak sahnede severim, nasıl insanın hasını seversem, diş biliyor insan da yapacak çok şey var mı ki?

zamaneler ne diyorlar?

şu harranbaşı da kim ne yapıyor?

hahambaşı şimdi cakalı olmuş, küfeyle parası var, o kadar kağıdı akşama kadar taşısam bitmez gardaş, adam ya gıcık bıyıklı oluyor ya da bıyıksız, milletin içine çıkmayanı var, bin bir korumasının ardında gezip, millete ancak camdan bakanı da var, milletin derdi seni mi gerdi diyeni de var, sosyete mekanlarda Dostoyevski Nietzsche satanı da var, elin heriflerinden tezgah açmak şimdi moda oldu, biz de demode olduk arkadaş, netsek neylesek zahit?

bizim zamanın harranbaşı sülo, metin, halit, bülo gibi adamlardı, çok konuşan ama işe gelince generale iş mi olur diyen cinsindendi, şimdikiler ne halde?

zamaneninkileri mi diyorsun, onlar konuşmak yerine cool takılıyorlar ya da halka inemem, en fazlasıyla muhtara çıkışırım diyor, adam Tekirdağ’da ne işim olur diyor, latino sevdasıyla Meksika’ya çıkarma yapıyor, bizim zamanımızda isyan küfelik olunca artardı, bunlar halk için değil de müzelik film yapıyorlar, sen ödül alınca parayı bağışlardın, bunlar ödülden servet yarışına girmişler, hatırlar mısın? Berlin’den para kazanan filmin memleketteki gösteriminden gelen parayla doğru dürüst piyasada şirket kalmadı, git adam gibi şirket kur diye, Avşar filme verdin bütün hasılatı, o şirket hala duruyor, bunlar ne yapıyor, Berlin’e gidiyor, sonra İstanbul’da filmi yarıştırıyor, sonra Malatya’ya, sonra Edirne’ye, nerede para varsa oraya, ama gel gör ki halk teveccüh etmiyor, ama büyük sanatçı, çok önemliymiş, destan yazarmış, soyut figüratif çalışırmış, bilim adamıymış, her yol var herifte, ama halkın yolu nerede? O yasakmış nedenki diye soramadım, Cabbar gardaş, onu da öbürü sorsa ne olacak?