Althusser’in “Devletin ideolojik ve baskı aygıtları” kavramsallığının en somut tezahürünün tersten okuması Hasan Cemal’in geçtiğimiz günlerdeki bir yazısında vurguladığı devletin tektipleştirme politikasının Kürdistan’da iflası meselesi olduğunu bir kez daha hatırlatmama bu hafta okuduğum kitap vesile oldu

Althusser’in “Devletin ideolojik ve baskı aygıtları” kavramsallığının en somut tezahürünün tersten okuması Hasan Cemal’in geçtiğimiz günlerdeki bir yazısında vurguladığı devletin tektipleştirme politikasının Kürdistan’da iflası meselesi olduğunu bir kez daha hatırlatmama bu hafta okuduğum kitap vesile oldu.“Cumhuriyetin Diyarbakır’da Kimlik İnşası-1923-1950”* kitabı Ercan Çağlayan’ın “Tek Parti Döneminde Diyarbakır” başlıklı doktora tezinin kitaplaştırılmış hali.

Türkiye’nin devlet üniversitelerinde böylesine objektif çalışmaların az da olsa ses veriyor olması, İsmail Beşikçi Hoca’nın “mesele”yle ilgili emeklerinin ürün verdiğinin örnekleri olarak görülmeli.

Geçen yüzyılın ilk çeyreğine kadar adı tüm coğrafi kayıtlarda Kürdistan olarak dillendirilen ve Şeyh Said Kıyamı sonrasında Takrir-i Sükûn ve İskân Kanunları ile birlikte dört parçasından Türkiye’ye kalanı o yıllarda “Vilayat-ı Şarkiye” olarak dillendirilen diyarların hikâyesidir mevzubahis olan! Aslında Osmanlı yapısı içinde pek de “makbul” kabul edilmeyen ama ilan edilen Cumhuriyet’le birlikte adeta “yaratılmış” bir ulus egemenliğine dayandırılan “Kemalist ulus inşa etme pratiği”nin Türklüğü esas alan ve diğer tüm etnisiteleri “yok sayan” bir “Milli Türdeşlik” ve bir yönüyle de elbette Siyasi Toplum Mühendisliği projesi…

 



Kitabın arka planında Vilayat-ı Şarkiye ekseninde Diyarbekir masaya yatırılmış. Tek Parti ve kırkaltı sonrası DP’nin ilk dönemi seçimleri.

Adına Umum Müfettişliği denilen farklı hali geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde yeniden Kürdistan’da zuhur eden Olağanüstü Hal. Ve “O hal” içinde Şeyh Sait Kıyamı ve sonrasında yaşananlar. Devletin en tepesinde politika olarak kararlaştırılarak uygulamaları politik ve teorik aktörlerince sahada takip edilen bir “toplum mühendisliği”nin sürgünlük üzerinden demografik hâlleri. Ve tabii bu “mühendisliğin” kurumsal yapıları: Halkevleri, halkodaları. “Ailecek” arz-ı endam edilecek meydan parkları ve “birlikle modernliğin” tezahürü olarak ifade edilen Demiryolları ve Gar Binaları.

Öyle bir siyasi mühendislik projesi ki; bizzat tek partinin genel sekreteri Mahmut Şevket Esendal’ın tabiriyle “Dil ve Birliği yaymak-yerleştirmek için parti teşkilatı açmak yerine Halkevleri kurmak gerektiği” tezinin uygulaması. 20 yıl boyunca 1925-44 arasında Vilayat-ı Şarkiye’nin 12 ilinde CHP’nin örgütleri açılmaz. Çünkü “halk hazır değildir” önce hazırlamak lazım!

“Kürtlük mefkuresi” taşıyan ve Kürtçülükle haşır neşir olanların “eşhas-ı muzirre”, yani muzır, sakıncalı Kürtler. Ermeni, Süryani, Ezidî, Keldani ve Nasturi teba’nın ise; “Anasır-ı muzirre” olarak tabir edildiği coğrafyanın başkenti; İsmet İnönü’nün ifadesiyle “kuvvetli bir Türklük merkezi” olsun isteniyor.

Yüzlerce farklı referans kaynağından beslenerek hazırlanan çalışma dönemiyle ilgili merakları sahiden giderecek derli toplu bir kitap.

Balkan göçmenlerinin nasıl Diyarbekir mebusu olarak kenti hiç görmeden Ankara’ya gittiklerinden tutun! Cami kutsallığını bugün ayyuka çıkaran zihniyetin nasıl bir devlet politikası halinde kutsiyeti olan mekânları askeri levazım depoları ya da buğday ambarları olarak kullandıklarına varıncaya kadar.

Bir yanda tarihin arka odasında “muzır” eşhas ve anasırı te’dip, tenkil, temdin, asimilasyon ve katliamla yola getirmeye devletin en üst düzeydeki politikalarıyla ve devletin bütün kurumsallığıyla “gayret”inin günleri var. Diğer yanda ise bugün artık kurgulanmaya çalışılan siyasi toplum mühendisliğinin kimlik inşasının iflasının günleri yaşanıyor.

Sanırım bugünlere hangi badirelerden geçildiği ve neler yaşandığını görmek ve okumak açısından Ercan Çağlayan’ın kitabı Cumhuriyet Diyarbakır’ının Kimlik İnşası gibi kitaplara her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Geçmişle bütün yönleriyle yüzleşebilmek için de tabii.