Cumhuriyet, sıra dışı bir asker, sıra dışı bir devrimci ve büyük bir aydın olan Atatürk’ü yeniden ve anlayarak anımsamamız için fırsattır.

100. yılda Cumhuriyet tarihini düşünmek

ERENDİZ ATASÜ

Cumhuriyetimizin 100.yılını, içler acısı bir dünya manzarasında idrak etmekteyiz. Büyük paranın ve yalanın egemen olduğu bu sahte düzenin simgesidir, korkunç hastane katliamından İsrail’i beraat ettirmeye çabalayan ABD Cumhurbaşkanının  silik yüzüne yapışmış, söylediğine kendisi de inanmayan insanların eğreti ifadesi!

Belki üçüncü büyük savaşa yönelecek eğik düzleme itildiğimiz bu günlerde, Birinci Savaşta yıkılan ülkemizin bir yüzyıl geride kalmış yeniden kuruluş koşullarını, Kemalist devrimleri ve yakın tarihimizi, çıkarsız aklın ışığında irdelemek, bizler için belki de en uygun kutlama olacaktır. Çeşit çeşit köktendinciliklerin kan döküp can aldığı günümüz ortamı, ülkece pek  de idrak edemediğimiz bir nimeti, ‘’laik hukuk devleti’’ni amaçlayan Cumhuriyet devrimlerini ve Cumhuriyetin ‘’Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’ diyebilen sıra dışı bir asker, sıra dışı bir devrimci ve büyük bir aydın olan  önderi Kemal Atatürk’ü yeniden ve anlayarak anımsamamız için fırsattır.  

*** 

Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet devrimleri, 1960’larda sol-Kemalist aydınlar, bu büyük çabaya sol bir derinlik kazandırana kadar, Osmanlının yıkılışını  fiilen ve ıstırapla, yeniden kuruluşu ise coşkuyla  yaşamış kuşakların dışındakiler  için ne yazık ki kalıp bir söylemden ibaretti. (Bu konuda yetersiz eğitim sistemimiz ne kadar sorgulansa azdır!) 1950’lerde bu söylemde bir çatlak oluştu, dilde ve gönüllerde Osmanlı’ya doğru bir kayma… Gene de Kurtuluş Savaşına ve Atatürk’e sözle toz kondurulmazdı, ama siyasal yetke içte  devrimlerin altını oyuyor, dışta egemenlikten ödünler veriyordu. Belki niyeti kötü değildi ama yaptığı yanlıştı. Çıkarsız aklın ışığında görebilmemiz gereken unsurlardan biri sanırım  Demokrat Parti dönemidir. Bir büyük insan "Kimse idamı hak edecek kadar suçlu olamaz" demiş. Dönemin sorumlularının kuşkusuz hak etmedikleri acı son, onların yanlışlarını görmemize engel olmamalıdır. 1960 askeri harekatı, değerini bilemediğimiz 1961 anayasasını bize armağan etmiştir. Bu anayasayı dönemin en değerli hukukçuları , sivil insanlar hazırlamıştır, üzerinde ‘’darbe gölgesi’’ vehmetmek ne iyi niyetliliktir, ne de akıl işidir. 

***

Türkiye "Soğuk Savaş" dönemini, hezeyan boyutundaki bir komünizm korkusu içinde yaşadı, sağ siyasaların ve iktisadi güç sahiplerinin bulduğu çare dincilikti. Verilen sayısız ödünü burada sıralamaya ne yer ne gerek var. Acılı dönemler bizi Cumhuriyetin temel niteliklerinin hem de Atatürkçülük adına aşındırıldığı;  devrimcilere, bir devrimceye sığınarak kıyıldığı askeri ve faşizan 1980’lere getirdi. Kurtuluş Savaşından bu yana Türkiye’nin göz bebeği ordu, gözden düşmüştü.  Dönem Kapitalist dünyanın Sosyalist bloğu yendiği ve tüm gezegenin özelleştirilmelere teslim olduğu, işsizlere, yoksullaşanlara teselliyi dinde aramalarının önerildiği, tarihteki bütün devrimlerin gözden düştüğü çağa denk gelmişti. İnsanlığın 250 yıllık sosyal haklar mücadelesini ve kazanımlarını yok sayan bu kopkoyu ‘’Retro dönem’’ nasıl yenilik, değişim, ilericilik sanıldı? ‘’Dünyayı fır döndüren paradır’’ der bir caz şarkısı, para ve emrindeki kitle iletişim araçları derim! Biz de özelleştirmeye teslim olduk, devrim fikrinden uzaklaştık, kerameti dinde aramaya başladık, laikliği aşındırdıkça aşındırdık. AKP çeşitli acı süreçlerin başlangıcı olabilir, ama burada kısaca anlatılan akılsız ve çıkarcı sürecin sonucudur. 

***

Devrimleri ve Atatürk’ü, dönemlerinin koşulları yerine, bu kopkoyu Retro bakışın  fantezilerinin gölgesinde  değerlendirmeye teşebbüs eden sayınlar,   politikacılar, üniversite hocaları, köşe yazarları, özeleştiri zamanınız gelmedi mi?