Tarih 8 Temmuz 2018. Uzunköprü – Halkalı seferini yapan trenin beş vagonu Çorlu’da devrildi. 7’si çocuk 25 kişi öldü, 340 insan yaralandı. Ulaştırma Bakanlığı’nın ilk açıklamasına göre kazaya, aşırı yağışla birlikte menfez altı toprağın kayması neden olmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan “devletimiz” diyecekti, “ilgili tüm birimlerini”, “tüm imkânlarını”, “seferber”, diyecekti, “kaza” “her boyutuyla” “soruşturulacaktır” sözünü verecekti. Bu […]

Tarih 8 Temmuz 2018. Uzunköprü – Halkalı seferini yapan trenin beş vagonu Çorlu’da devrildi. 7’si çocuk 25 kişi öldü, 340 insan yaralandı. Ulaştırma Bakanlığı’nın ilk açıklamasına göre kazaya, aşırı yağışla birlikte menfez altı toprağın kayması neden olmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan “devletimiz” diyecekti, “ilgili tüm birimlerini”, “tüm imkânlarını”, “seferber”, diyecekti, “kaza” “her boyutuyla” “soruşturulacaktır” sözünü verecekti. Bu ‘her yönlü soruşturma’ başlar başlamaz basına yayın yasağı getirildi. Yetkililer yine en iyi bildikleri işi, bir şeyler olurken hiçbir şey olmamış gibi davranmayı sürdürdü.

***

Dönemin Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan, “eksiklikler” diyordu, tabi o da eğer var ise, “ortaya çıkacaktır.” Yaptığı açıklamadan anlaşıldı ki; suçlu, bir saat içinde metrekareye düşen 32 kilogram yağmurdu. Zemin suya doymuş, tren rayı ve menfez arasındaki malzemeyi alıp götürmüştü. Sadece yağmur çok yağdığı için 25 insan ölmüştü. Yağmasaydı böyle olmayacaktı. Bu konuda ne Ulaştırma Bakanlığı ne de Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) yöneticilerinin sorumluluğu vardı. Tek suç kahrolası yağmurdaydı işte. Ve kamu hizmetini kişisel zenginleşme aracı olarak görenlerin iktidarlığında yine aynı soruyu sormaya gelecekti sıra: Kaza mı? Cinayet mi? Cezayı yağmura kesmek, kazanın ‘öngörülebilir ve önlenebilir nedenlerle meydana geldiğini” söyleyen meslek örgütlerine kulak vermekten her zaman neden ve nasıl bu kadar kolay olabiliyordu? Bu yüzsüzlük, bu umarsızlık cesaretini kimden ve nereden alıyordu?

***

TCDD hazırladığı raporda “beklenmeyen yağış” diyordu, “150 yılda bir…”, “bundan sonra yağış rejimini takip edeceğiz”. Beş aylık kızının tabutunu kendi elleriyle musala taşına koyan Melih Kurtuluş’un, demiryolu alt yapısının yeniden masaya yatırılacağını duyduğunda, adaletten vazgeçip acısıyla evine dönmesi bekleniyordu; sorularını cevapsız öylece açıkta bırakarak… Tren hatlarını kontrol eden memur sayısı neden olması gerektiğinin sadece yüzde üçü kadar? Hattın menfez bakım ihalesi neden iptal edildi? Gereken yenilemeyi yapmayıp menfezlerin açık kalmasına sebep olan kim ve kimler? Başsavcılığın hazırlattığı bilirkişi raporunda ‘ağır kusurlu’ olarak neden sadece alt kademeden dört memurun adı geçiyor? Ne TCDD ne Ulaştırma Bakanlığı… Yöneticiler davadan neden muaf? Oğlu Arda için adalet arayan anne Mısra Öz’ü sosyal medyadan engelleyen kurum yöneticilerinin mesleki ahlak ve sorumluluğu, her koşulda bir koltuk sahibi olmakla mı sınırlı? Kazaya ilişkin CHP tarafından meclise sunulan araştırma önergesini reddeden AKP’nin Genel Başkanı Erdoğan, aradan geçen bir yılın sonunda soruşturmanın hangi boyutuyla ilgilenmekte?

***

Tarih 12 Haziran 2019. Faciadaki ihmalin sadece dört TCDD görevlisine yüklenerek üst düzey yöneticilerin yargıdan kaçırılmasını protesto etmek için basın açıklaması yapmak isteyen ailelere Anayasa Mahkemesi önünde polis gaz sıktı. Tarih 3 Temmuz 2019. Kazadan ancak bir yıl sonra başlayabilen davanın ilk duruşmasını izlemek isteyen aileler ve avukatlar mahkeme salonuna alınmayarak polis tarafından coplandı. Direnerek salona girdiyseler de mahkeme heyeti duruşma öncesi ailelere yapılan saldırıya dair suçlandıkları gerekçesiyle davadan çekildi.

***

Her türlü sorumluluğu reddettiği gibi mağdurlara eziyet ederek yıldırmaya çalışan; vicdandan, ahlaktan, insanı insan yapan tüm olumlu hasletlerden kopmuş gitmiş bir güruhun amansız despotizmi karşısında yaşam mücadelesi veriyoruz. Güç bağımlısı bir iktidarın, hayattayım diyeni aldığı nefesten utandıracak kadar ağır zulmüne karşı mücadele ediyoruz. Bu yolda acıyı unutmamak, mağduru yalnızlaştırmamak ve kötüye alışmamak gerekiyor. Adaletin hepimizin tanıklığına ihtiyacı var.