Google Play Store
App Store

Üyesi bulunduğum TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın (MMO) düzenleyeceği 2023 Sanayi Kongresi kapsamında AKP iktidarının 20 yılının masaya yatırıldığı sempozyum, 15 Nisan günü Ankara’da gerçekleştirildi. AKP’nin ekonomiyi bugün yaşadığımız çöküntüye sürükleyen hatalı politikaları, tüm boyutlarıyla birbirinden değerli sunuşlarla teşhir edildi. Toplumsal muhalefete yön verecek önemli saptamalar ve biriken sorunlara somut çözümler dile getirildi.

Bu yazıda değerli hocamız Korkut Boratav’ın AKP iktidarı ve öncesi: Ekonomik bir bilanço ve verilere son derecede egemen titiz araştırmacı Oktay Küçükkiremitçi’nin Dünya ve Türkiye’de Sanayinin Durumu Tebliğleri üzerinde yoğunlaşacağım.

20 YILIN EKONOMİK BİLANÇOSU

Korkut Hoca analizini sermaye hareketlerinin serbestleştirildiği 1989 yılından başlatıyor. Kolay borçlanmanın da getirdiği manevra kabiliyetiyle, işçi sınıfının “Bahar Eylemlerinin” getirdiği sınıfsal basınç sonucu IMF’nin emek-karşıtı yapısal uyum reçeteleri askıya alınır. Emek kesiminin tarım dahil yaşam standartları “popülist” politikalarla düzeltilir. Burjuvazinin tedirginliği 12 Eylül rejimi disiplini özlemi Mesut Yılmaz’ın başkanlığındaki koalisyon hükümetinin 1998’deki IMF ile yakın Gözetim Anlaşması imzalamasına kapı aralar.

1998-2015 dönemi ise emeğin kazanımlarının usulce yok edildiği “geleneksel neoliberalizm” olarak adlandırılabilir. 2002’ye kadar büyümenin yüzde 1’e ancak ulaştığı kriz döneminin ardından AKP iktidara gelir. Yabancı sermaye hareketlerinin canlı seyretmesinin de etkisiyle ortalama büyüme hızı yüzde 4,5’e çıkar. Ancak cari işlem açıkları artmakta, değerlenen TL ekonominin ithalata bağımlılığını pekiştirmektedir. Emekçi sınıfların milli gelirdeki payları aşınsa da, mutlak yoksullaşma yaşanmaz. Bu yılların diğer önemli bir gelişmesi finansallaşmanın derinleşmesinin borçlanma sayesinde emekçilerin sömürü oranlarındaki yoğunlaşmayı perdeleyebilmesidir.

Hocamız 2016-2022 aralığına da “Sermayeyi ihya eden benzersiz bir bölüşüm şoku” teşhisi koyuyor. Uluslararası piyasalardan akan likiditenin daralması ve iktidarın 2015 Haziran seçimlerinde ilk kez azınlığa düşmesi rota değişikliğine neden olur. Krediye dayalı bir büyüme pompalanır, Türkiye’nin büyüme potansiyelini zorlayan talep genişlemesi dış açıkları ve enflasyonu tetikler. Emek gelirlerini koruyan mekanizmalar felce uğrar. Ücretlerin pastadaki payı geriler, sermayenin ölçüsüzce nemalandığı bir dönem yaşanır. Kronik işsizlik de tırmanır ve bugünlere gelinir (Sunuşun yazılı hali 14 Nisan 2023 tarihli “Sol Portalda AKP İktidarı ve Öncesi; Ekonomik Bir Bilanço” başlığıyla bulunabilir).

20 YILIN SINAİ SERGÜZEŞTİ

Gelelim Oktay Küçükkiremitçi’nin “20 Yılın Sınai Sergüzeşti” başlıklı ayrıntılı verilerle bezenmiş çalışmasına. 2003-2021 döneminde en yüksek büyüme gösteren sektör yüzde 201 ile imalat sanayi olur. Onu yüzde 197,2 ile inşaat izler. Tarımda ise yüzde 69,7’lik zayıf bir büyüme gerçekleşir.

Gelgelelim bu tempo dünyadaki GSYH gelişimini yakalamaktan uzak kalır. Dolar cinsinden dünya üretimi 2004-2021 aralığında yüzde 118 artarken, Türkiye ancak yüzde 99’luk bir mesafe kateder. Hele Çin’deki yüzde 807’lik, Hindistan’daki yüzde 347’lik sıçramalarla karşılaştırıldığında iktidarın pompaladığı “Türkiye’nin önlemeyen yükselişi” sloganının bir efsaneden ibaret olduğu su yüzüne çıkar.

Aynı eğilim dünya imalat sanayi katma değeri karşılaştırmalarında da kendini gösterir. Gerçi Türkiye 2004-2021 döneminde dünya imalat sanayii katma değerindeki payını yüzde 0,95’den yüzde 1,10’a çıkarır ama bu, Çin’in yüzde 8,60’dan yüzde 29,76’ya zıplayışının gölgesinde kalır. Hindistan’ın yüzde 1,54’den yüzde 2,73’e yükselmesinin de yanına yaklaşamaz. Aslında bu süreçte dünyanın üretim ekseni GOÜ’lere kaymakta, başta AB zengin ülkelerin payı belirgin bir biçimde azalmaktadır. Ancak Türkiye’nin bu fırsatı yeterince değerlendiremediğini veriler çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Çünkü yüksek teknolojili, yüksek katma değerli üretim mottosu dillere pelesenk olmasına karşın gerçek yaşamda karşılığını bulmamaktadır. Dış ticaret teknoloji düzeyi açısından değerlendirildiğinde, Türk imalat sanayiinin net teknoloji ithalatçısı olduğu ve bu yapının değişim göstermediği görülmektedir. Nitekim 2009 yılında toplam ihracat içinde yüzde 3,5 olan yüksek teknolojili sektörlerin payı 2021’de yüzde 3’e gerilemiştir. Yaparak öğrenmek yerine emeği ucuzlatarak rekabet etme yolu seçilmiştir.

Ar-Ge teşvikleri de genelde vergi bağışıklığı avantajına tamah edilerek Ar-Ge personeli maliyetini düşürmeye yönelik kullanılmış, imalat yapısına teknolojik bir sıçrama yaratma fırsatı olarak değerlendirilememiştir.

Küçükkiremitçi’ye göre, çözüm akıl ve bilimi kullanarak yapısal sorunları çözmektir. Ekonominin nihai hedefi kamu yararı ve kamu refahı olmalıdır. Kalkınmacı devlet, insanını mal ve hizmet satılacak müşteriler olarak değil, daha yüksek refah düzeyinde yaşamaya layık eşit yurttaşlar olarak gören devlettir.