Uzlaşma kültüründen bu kertede nasipsiz bir yaşantı üretmeyi becerirseniz eğer, ucu erken seçime varan son Anayasa krizimizdeki gibi...

Uzlaşma kültüründen bu kertede nasipsiz bir yaşantı üretmeyi becerirseniz eğer, ucu erken seçime varan son Anayasa krizimizdeki gibi, yukarıdan aşağıya doğru "uzlaştırılırsınız".

Kriz yönetmeyi beceremeyenlerin krizini birileri yönetegeldiği için bir türlü ergenlikten çıkamamış bir toplumun sivilceleri de, hep içeri doğru patlar.

Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı seçimi için Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı yeter sayısının, 184 yerine 367 olması gerektiği yönündeki neredeyse fantastik kararını, uzlaşma kültüründen nasipsiz yerli siyaset erbabına toplumsal uzlaşı önererek ge-rekçelendirmiş. Hukuksal açıdan sağlamlığı tartışılan bu kararın, toplum sözleşmesi fikrine örtük de olsa gönderme yapmasını, doğrusu önemsedim.

Evet, 276 oyla Cumhurbaşkanı seçilebilecekken, 367 katılım sayısının toplantı yapılabilmesi için zorunlu kılınması tuhaf ve aykırı. Nedir, monolitik despot karakterlerin başrolleri paylaştığı bir oyunda, toplumun bir kesiminin temsilcisi olma iddiasındakilerin, diğer kesim(ler)in temsilcileri olma iddiasındakileri yok sayarak oyunu sürdürebilmeleri de esasen mümkün değil. Bu tiyatroda perdenin zamansız kapanması ya da kapatılmasına seyirci de hazırlıklıdır zaten.

Cenevreli Saatçi nâm, Fransz Devrimi'nin olduğu kadar, Sovyet Devrimi'nin de ilham kaynaklarından Jean-Jacques Rousseau, 1762'de yazdığı Toplum Sözleşmesi'nde "genel irade" (volonte generale) kavramına esaslı vurgu yaparak, "gerçek hukuk"un ancak tüm bireyleri temsil eden (ve onların bireylik haklarından feragatiyle oluşmuş) bu genel irade tarafından mümkün kılınabileceğini öne sürmüştü. Rousseaucu felsefenin eleştirel okumaları, hem de birkaç yüzyılın çok zengin deneyimlerinden sonra yapılacaktır. Neo liberalizmin gözboyamacılığı hüküm sürerken hele, böyle bir eleştirel okumanın çok önemli olduğunu da düşünüyorum.

Şeffaf zarfla yapılan referandum sonrası yürürlüğe giren 12 Eylül eseri 1982 Anayasasının topluma giydirdiği deli gömleğinin, sürekli kriz üretmekten başka sonuç vermeyeceği iyice anlaşıldıktan sonra, bugün, Türkiye tünelin ucundaki ince yoldan uzlaşma kültürü temelinde bir çıkış yakalayabilir mi? Siyasi parti oligarşilerinin kamu adına genel iradeye hacir koyduğu, toplumun siyasi-kültürel-eko-nomik eğilimlerinin yaklaşık yarısının, parti oligarkları üzerinden dahi temsil kabiliyeti bulamadığı bu çürümüş zeminden çıkışın başlangıcı, ana muhalefet bireyleri ile tahkim edilmiş yeni bir uzlaşma kültürü tasarımı olabilir mi?

Bence olabilir.

Bu arada, başlığa da taşıdığım bu dâhiyane "ana muhalefet bireyi" kavramının patentinin, Baskın Oran'a destek veren Lambda İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği'nde olduğunu da belirtmeliyim.

Oyları sistematik olarak gasp edilen DTP çizgisinin, bu seçim sonrası oluşacak mecliste grup kuracak olması bir yana, gözüken o ki, 22 Temmuz seçiminin sonuçları siyasi yelpazede daha geniş bir temsili mümkün kılacak. (DTP'nin temsil ettiği ve geniş bir halk kesimince benimsenen arzu ve iradenin yanı sıra, en uzağımda konuşlanmış MHP'nin temsil ettiği İslamcı-Türkçü cereyanın da mecliste ses ve söz sahibi olmasını önemsiyorum.) Dolayısıyla, oligarklar üzerinden daha geniş bir "geçerli irade" mecliste temsil imkânı bulacak.

Gerçek irade ise, ancak uzlaşma kültürünün geçerli bir karşılık bulması ile mümkün. Yani, buna inanan bireylerin doğrudan temsilciler olarak yetkili kılınması sonucu atılacak bir "ilk adım" ile... İktidar eden ile ona muhalefet eden arasındaki sahteci denklemi kıracak olan ivme, gerçek muhalefetin, yani iktidarın nesnesine karşı çıkan muhalefetin sözünü yaymaya başlaması ile harekete geçebilir. 22 Temmuz'da önümüze bu yönde şans kartları da açıldı, üstelik.

İstanbul'da Baskın Oran ve Ufuk Uras, İzmir'de Levent Tüzel, Diyarbakır'da Akın Bir

dal'ın yanı sıra, sistematik olarak ötekileştirilmeye çalışılan DTP çizgisinin temsilcilerinin önünde, çok geniş bir ufuk çizgisi bulunuyor. Genel iradenin ayrımcılıklardan arındırılmış bir "gerçeklik" olarak tecelli etmesini isteyen bireyler sorumlu davranır ise, 23 Temmuz sabahı biraz da olsa şenlikli bir meclis ile karşılaşabiliriz.

Bizim siyaset terminolojimizde, uzlaşma ile teslimiyet hep karıştırılır. "Uzlaşmacılık" ağır bir itham olagelmiştir yaşantı ahmaklığı burcumuzda. Öyleyse, Baskın Oran'dan mülhem bir "ezber bozma harekatı" için de, bağımsızlığa ihtiyacımız var.