Son günlerde “Kürt Açılımı” “Demokratik Açılım Projesi” gibi radikal içerikli söylemleri bolca tüketmekteyiz. Yakında, yoğun bir...

Son günlerde “Kürt Açılımı” “Demokratik Açılım Projesi” gibi radikal içerikli söylemleri bolca tüketmekteyiz.
Yakında, yoğun bir Anayasa tartışması başlayacak gibi gözüküyor.
Aldım elime 1982 Anayasası’nı. On iki yaşındaki oğlum Onat, kitabın küçüklüğünü görünce nerdeyse küçük dilini yutacaktı. Çünkü, okuldan öğrendiklerinden, Anayasa’nın çok büyük bir kitap olmasını bekliyordu… “Ne kadar küçük, bunun içine ne sığar ki” diyerek şaşkınlığını gösterdi. Oğlum, bu küçük kitaba sözgelimi, Kürt’ün sığmadığını henüz bilmiyor.
Bu küçük kitap dünyanın en uzun anayasa metinlerinden birisidir.
Bu küçük kitapta, maddelere girmeden önceki başlangıç bölümünde, tam on kere “Türk” adı geçer. Buna Türklük, Türkiye gibi sözcükler dahil değil.
“Genel Esaslar” başlığı taşıyan ilk bölümünde on madde vardır. Bu maddeler de Türk milletine ve Türkçe’ye kesin bir vurgu yer alır.
Bu tür anayasalara hukuk dilinde, refleks metinleri denir. Üzerinde yükseldiği döneme  ve koşullara karşı bir refleks. Bu reflekslerden biri; herkesin bizi böleceği, bütün dünyanın bizde gözü olduğu ve Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı söylemden gücünü alan reflekstir. Yaratılan bir sahte gerçeklik halidir söz konusu olan.
Başlangıç ve Genel Esaslar “esaslı”  bir biçimde döşendikten sonra,  17. maddede “yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı” tanınmıştır. Sonra, 27. maddede “bilim ve sanat hürriyeti” yer almıştır. 64. madde biraz daha özeldir; “sanat ve sanatçının korunması” düzenlenmiştir.
Sayılan tüm bu hakların kökü, Başlangıç ve Genel Esaslardaki “Türk” mihengi ile kaimdir. Yani “Türk” önkoşulu ile bu haklar mevcuttur, bu kadar net.
Bu maddelerin örtüsünü biraz kaldırıp, Kürt’e dair ne var diye baksak, altına Diyarbakır Cezaevi’nin gizlenmiş olduğunu görürüz. Kürt olgusu bu yönüyle vardır. Biliyoruz ki, bu metin bir faşist cuntanın emriyle ve “evet” deme zorunluluğuyla yürürlüğe konulan bir metindir. Bu nedenle şaşmamak gerekir.
Bu metinde Kürt’ün bireysel anlamda dahi, bir kültürel hak ve özgürlüğünün esamesi yoktur. Kürt, ancak Türk olarak kültürel bir özne ve etken olabilir.
Bütün bunlar, bilinen şeyler. Şimdi Anayasa değişikliğinden söz ediliyor. Anayasa değişikliği demek, iktidarın kendini sınırlaması demektir. Kendi aleyhine, “diğerlerinin” lehine bir sınırlama. Bu süreç, her zaman tersine de dönebilir. Çünkü, tüm açılım söylemlerinde dile getirilen; “Kardeşlik, kız alıp verme, Çanakkale’de birlikte savaşma” gibi patronaj içeren bir hegemonik dilde gizli olan budur. En küçük lehe bir değişiklik elbette önemli. Ancak bu değişikliklerin, asıl olması gereken temel değişiklikler için sübap sonucu doğurmaması gerekir. Anayasayı değiştirecek iradenin, söylemleri ile gizli zihinleri arasında fark varsa, sorun devam edecek demektir. Ne demek fark? Fark, zihnin kirli olması, söylenen ile zihin arasında mesafe olması demektir. Bu mesafe sıfır olmalı ki, sıfır sınırlamalı bir kültürel hakların yaşanılırlığı olanaklı olsun. Mevcut iktidarın demokratlığından duyulan kuşku burada da geçerli.
Kürt’ün Anayasal kültürel haklarının varlığı için, hiçbir patronaj dilin, yaklaşımın olmamasının yanında, gündelik hayatta Kürt’e,  “Kürt kökenli, Doğulu, Güney Doğulu…” gibi yine içinde gizli sakınım taşıyan oto sansürlerin de son bulacağı toplumsal koşulların oluşturulması zorunludur.
Kültürel hak, soyut niteliği olan bir olgudur. Egemenlerin yaklaşımı ise, bir arazi paylaşımı, ya da küçük kardeşe verilen bir evlek toprak gibi oldukça, bu patinaj epey daha süreceğe benzer. Yani, Kürt’ün kültürel anayasal hakkının, Türk’ün kültürel anayasal hakkından bir parça alıp götürmeyeceği içtenliğini, bilincini oluşturmak, bunu bilmek gibi bir sorun var karşımızda. Çözüm için, başta değindiğimiz patronaj dilden vazgeçmek zorunlu. Dil ve anlatım, ideolojiyi içinde gizler çünkü… Kısacası, Anayasada kültürel hakların inandırıcılığı için, işin olmazsa olmazı, sıfır sınırdır. Yoksa, her sınır, vermiş göründüğü hakları sıfırlama tehlikesini içinde taşır.
Haftanın dizesi; “Yıldızların ülkesi var mıdır Edip/ Dicle aktığı toprakları seçer mi?” (Şükrü Erbaş, Kum ile Su, Kanguru Y.