Bazen tek bir sözcüğe her şey sığdırılıyor. Tüm tarih; geçmiş, şimdi, gelecek. Tüm kişiler ve kirler. Asimetri ve simetri de bu hovarda

Bazen tek bir sözcüğe her şey sığdırılıyor. Tüm tarih; geçmiş, şimdi, gelecek. Tüm kişiler ve kirler. Asimetri ve simetri de bu hovarda sözcüklerden
Aslında tuhaf simetrilerle yönlendiriliyor ve yönetiliyoruz. Gelir düzeyinin arttığı söyleniyor. Bu sonuçtan bir simetri yaratılmak isteniyor; zenginleştik! Oysa, sonuç asimetrik. Çünkü, artan geliri alıp gidenlerle, arkasından bakanların arasındaki hendek büyüyor. Gelirler deve oluyor. Develerin hiç mi hiç o hendeği gözü kesmiyor.
Genç nüfusa sahibiz diye, hamasi nutuklar atılıyor. Bundan çıkan simetrik sonuç, dinamik bir toplum olmamız filan... Genç nüfusa yaşam alanı bırakmak ne kelime, öyle bir hızla yaşlanmaları sağlanıyor ki simetri asimetriye dönüşüyor. Spor alanlarına bile gökdelenler dikiliyor. İnsani yaşam seçenekleri sıfırlanıyor.  Ama durun; genç nüfusa uygun bir kavram yaratıyoruz; taş atan çocuklar! Al sana asimetrik bir çıkarım.
Gençliğimizde yaptığımız eğitim çalışmalarında “burjuvazi ucuz iş gücü için işsiz yaratır” derdik. İtiraf edeyim, bunu derken yine de küçük bir kuşku duyardım; acaba fazla mı abartıyoruz diye...
Şimdi devlet bakanı, başbakan, “binlerce işsiz var sizin yerinize çalışacak” diye açıkça, ulu orta gözdağı veriyor. Ne kadar masummuşuz! Başbakan işçi ile iş arasındaki simetriyi derhal asimetrik hale getiriyor. Sonra, bu asimetrik durumdan bir simetri kuruyor; “Dua edin, işiniz var 4-C parasına çalışacak dışarda milyonlar var!” Bu nasıl bir politik retoriktir? Bunun yanlışlığını bilmeyecek denli bir kendini bilmezlik söz konusu.
Eleştiriler mi var? Yap simetriyi.
Gazeteci iki küpür almış eline; 89’da aynı şeyler Özal için de söylenmiş! Hemen bir simetri kuruyor. “Özal’a yapılanlar iktidarımıza yapılıyor.” Gazeteci iki küpür ile zamansal bir simetri yapıyor. 20 yıl önceki “sivil dikta” vb küpürlerle şimdiki zaman arasında tereddütsüz bir oranlama kuruyor. Öznel simetriyi hakikat ve doğru kabul edip mutlaklaştırıyor. Eleştirinin yanlışlığını kendince kesinleyip, başbakanını temize çekiyor. Bu düşünce yapısı ve yönlemle binlerce kişi yönlendiriliyor.
Derinliğine olgular, olaylar, farklılıklar yerine, iki veri ile kesin sonuçlar önümüze seriliveriyor. Nedenselliği bile olmayan tuhaf bir pozitivizim.
Bir kavramı eleştirir görününce, o kavramın tüm temsil ettiklerinin kendiliğinden karşıtına dönülmez. Örneğin Faşizm. Faşizmi eleştirdiğini söyleyenin salt bu söylemi ile faşizmden uzak olduğu sonucu çıkmaz.
Başbakanın tekel işçileri için “Kullanılıyorsunuz.” deyip başını raconvari bir sağa sola sallamayla sözüne vurgu yapıyor.  Bu tavır da da bir “alt okuma” var. Bunu, “Ben sizi kullanıyorum.” olarak okuyorum. Benim asimetrim de buna ulaştırıyor beni.
Başbakan çetelerden, mafyalardan söz ediyor. Aynı gün  “Ankara’nın göbeğinde provokatif eylem” diyerek asimetrik bir çapaza düşüyor.
“Ak partiyi hazmetmek zorundasınız, demokrasi bu!” diyor Başbakan. Ama aynı gün ona “bu” olan demokrasi, tekel işçileri içi “bu” değil. Başbakan simetriyi bozuyor. İşçi sınıfını hazmetmeyen bir “bu” demokrat çünkü.
Demek gerekiyor ki; demokrasi “bu” ise işçi sınıfnı hazmetmek zorundasınız. Ortalık simetriden geçilmiyor ki bu da başlı başına asimetrik bir durum.
Politikanın dili, simetri ile asimetiryi tuhaf bir simetriye dönüştürüyor; çözün bakalım.
Oysa, şiirdir asimetrik olan. Şiirin dili, dilin ve düzenin asimetrisidir. Böyle güzel, yaratıcı, dönüştürücü bir asimetrimiz vardı. Kullanıla kullanıla bozuldular. Galiba Osman Çakmakçı şiirsizlik manifestosunda haklı. Oysa ben şiri savunmak, şirin geçerliliğini kanıtlamak için simetriye el atmıştım. Tüh!
Haftanın dizesi; “Böyle böyle sezdim dilin de sabrı var” (Gonca Özmen, Belki Sessiz, YKY)