Avrupa Kültür Başkenti “kültürünü” havuza indirdik sonunda. 2010 yaklaştıkça, her şeyimiz derhal “kültürleniyor.” Her gün, kültür

Avrupa Kültür Başkenti “kültürünü” havuza indirdik sonunda. 2010 yaklaştıkça, her şeyimiz derhal “kültürleniyor.”
Her gün, kültür programlarında sayısal bir artış gözleniyor. İstanbula dokunan her şey kültür oluyor. TEM’den geçen tırlar kamyonlar bile gümbür gümbür değil, kültür kültür geçiyorlar. TEM kıyısındaki boş olan alana yerleştirilen “TOKİ” nin lüks sitesinin görüş alanına giriyorlar. Radyoları açıksa “Tem konutları” bağırtılı reklamı da duymaktalar. Otoban kıyısına lüks site yapmakla övünen tek kültür başkenti İstanbul. O otoban, çoktan ara mahallenin çıkmaz yoluna dönüşmüş.
2010 çok yakınımızda artık. Bu andan sonra, her olayın, her kıpırtının altına, üstüne Kültür Başkenti Ajansı’nın ünlü logosunu yerleştirecekler. Sonra, gelsin istatistikler. Mahalle arasındaki soğan satıcıların el arabalarına bile logoyu yapıştırmak gerek; amaç etkinlik istatistiğini yükseltmek. Avrupa Kültür Başkenti sokaklarında bilmem şu kadar gezici soğan sergisi. Ya da soğan satış performansı... Kültür dokulu adlar verilebilir. İnsan soğanla yaşar çünkü!
Koy logoyu, al sana bedava etkinlik. Biz gençliğimizde bunun bir türüne “Dar pratikçilik” derdik. Şimdi kültürümüzü yönetenler “Geniş pratikçilik” yapıyorlar.
İstanbul’da Abdi İpekçi Spor Salonu’nda Avrupa 13. Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası yapıldı. On beş milyonluk kültür başkentimizde önemli işler yaptığımızdan adında “kısa” olan bir iş bize kısa gelmişti. Bu yüzden kısa kulvarlı bir havuzumuz yoktu. Basketbol sahasına geçici bir havuz konduruverdik. Şampiyona sonrası hepsi sökülecek. Öyle ya, üç yanı denizlerle çevrili ülkemizin, ortasından deniz geçen kentinde havuza ne gerek var? Her yer su. Uzak mahallelerimizde inşaat çukurları su dolu. Ancak, bu çukurlara düşen çocuklar yüzme bilmedikleri için ölüyorlar. Bu da ölüm kültürü. Çocuklarına yüzme öğretmeyen bir ülke, yüzme şampiyonaları düzenliyor. Bir de kalkıp, utanmadan  olimpiyatlara talip olunuyor. Bu da kendini bilmezlik, utanmazlık kültürü.
Kısa kulvar demek, olimpik ölçüleri 50 metre olan havuzun, 25 metre olanı. Televizyonda duyurusu tam bir kurnazlıkla yapıldı; “Rekorlar Avrupa Kültür Başkentinde kırılıyor…” İşte bir sayısal veri daha. Prestijli bir şampiyona “kültür konseptinde” bir reklam sloganı olarak yer alıveriyor. Gerçekten de bu içeriğe uygun bir iş yapılsa, hakını vererek  yazacağım. Ama yüzme şampiyonası ile kültür başkenti projesini peynir gemisine bindirmenin ne gereği var? Hani bir yüzücümüz bir madalya alıp, deseydi ki “Bunu kültür başkentine adıyorum.” Madalya ne mümkün! On yıl boyunca, yüzme havuzlarına sabahın beşinde kızını antremanlara götüren bir baba olarak çok iyi biliyorum ki, kültür başkentinde alınamayan madalyalarda yüzücü çocuklarımızın hiç suçu yok. Hiç! Onlar yoktan var eden çocuklar. Havuzu olmayan bir kentte, havuzu olmayan okullarda, üniversitelerde okuyup, yüzmeye çalışan deliler...  Başarısızlıktan sorumlu olanlar, doğulu kurnazlığıyla, bu şampiyonaya beş-on yıl önce başlatılan planlamalarla sporcu yetiştirmek, havuz yapmak yerine, “kültür kültür” laf eden tıngırtı kültürlülerinde!
Her bir karış toprak site, plaza gibi rant yığıntılarına kurban ediliveriyor. Kalıcı yapıtlar yerine “sözel kültür” ile göz boyamaya çalışıyorlar. Biz yazılı kültür eksikliğinden, sözlü kültürden yakınırken, karşımıza bu sözel kültür çıkıyor! 
Spor kültürü, kent kültürü, her kişiye düşen tiyatro koltuğu, sinema bileti sayısı vb. istatistikler hak getire. Biliyoruz ki, istatistikler yalanı gizler. Yalanı gizleyen istatistikleri bile arar olduk. Yani bilmem şu kadar tiyatro koltuğu olunca, havuzlar yapıp suyla doldurunca elbette herkes koşa koşa tiyatroya ya da yüzmeye gitmeyecek. Ama, kent ister bunu. Slogan ile kent yapılmaz. Hele kültür başkenti hiç yapılmaz. Olsa olsa “sözde kültür başkenti” olur.
Haftanın dizesi; “...parmak uçlarınızda içli, tanımsız bir çürüme/ bir dağı gösterirken kala kalmış, bir ormanı...” (Yazıtlar, Mustafa Köz-Adil Salih, Bilim Sanat Galerisi Y.)