Aynı şeyleri yaşamak, hayatın akmadığına dair saçma bir his salıyor insanın yüreğine. Durmadan dönüp yuvarlanan bir çemberin içine hapsolmuş, yersiz yurtsuz bir sisin içinde kaybolmuş gibi... Keşke öyle olsaydı. O zaman, gün gelir çember kırılır; bizi mekândan ve zamandan ayıran o sis dağılır, der; ümit ederdik. Zaman yeniden akar, hayat yeniden başlar, oradan buradan kırpıp biriktirdiğimiz ne kadar sevinç varsa ortaya döküveririz, diye hayal kurardık. Keşke öyle olsaydı. İnsanın insana, insanın hayata eziyeti başladığında zaman dursaydı. Kaldığımız yerden devam edebilseydik sonra...

• • •

Ama öyle değil işte. Ne yerinde sayıyoruz ne de geçmişe döndüğümüz var. Saat ilerliyor ve uzaktan birbirine benzer görünen ölümün de pusunun da, eziyetin de benzemeyen acıları hepimizi sarıyor. Bir insan ömrünün deneyimleyeceği en kötü şeyi yaşıyoruz ülkece. Akan zamanın içinde durur gibi yapıyoruz. Üstelik bu kez, aynı şeyleri yapıp farklı sonuç bekleyecek kadar şaşkınmış numarası da yapmıyor devletli. Yangın çıkaracak ateşin benzinini gözümüzün içine baka baka boşaltıyor yere. Öğrenemediğimiz her dersten daha zor sorularla sınava çekildiğimiz günlerdeyiz. Çünkü zaman akıyor. Görmezden gelinen her şey daha büyük şimdi. Duymazdan gelinen ne varsa daha gürültülü. Bilmezden gelinen daha şiddetli. Reddedilen her gerçek, dünden daha öfkeli.

• • •

90’lara dönmedik. Rehin tutulan cenazeler, buzluğa konan ölü çocuklar, yerlerde sürüklenen genç bedenler, bir keskin nişancının kurşununa hedef olmamak için beyaz bayrakla doktora giden yaşlılar, kan içinde kapısının önüne yığılan siviller, 18 bin lirası olmadığı için delikanlı çağında bayraklı tabutun içine girenler, çocuğunun neden öldüğünü soran ana babaya karaktersiz diye hakaret edenler, düne kadar barış diyenlerin bugün ilan etmeye karar verdikleri savaştaki yerini sorgulayanlar, güvenini yitirenler, yalana doyanlar, silaha sarılanlar, gazeteci dövdüren, hapseden, kafasına silah dayatanlar, çocukları bombalayanlar, makaracılar, köşe tetikçileri, ekran pespayeleri.. hepsi bugüne ait.

• • •

Ve düne göre daha yaralı, daha öfkeli, daha alçak! Çünkü biz kendimizi döne döne aynı çukurun içinde buluyoruz diye hayat geriye sarmış olmuyor. Her geçen gün daha kötü olmamızın, bir türlü dibi bulamayışımızın nedeni bu. İnsanın dibi, çıkmaya karar verdiği yerden belli olur. Durduğun, daha fazlasını yaşamaya ihtiyacının olmadığına karar verdiğin noktadır o. Çukurunun başında durur ve kusarsın. İnsanın dibe vurduğu yer, midesinin dayandığı yeri gösterir. Memleketçe hâlâ dibe vurmadıysak, her geçen gün bundan daha kötü olamaz dediğimiz bir şeye uyanıyorsak, hayattan tek bir satır bile okuyamadığımız içindir.

• • •

Dudaklarından barışı eksik etmeyenler zamanın kimseye sual etmeden aktığını, kör kalmakta inat edenlerin bugün, dünden daha koyu bir karanlığa hapsolduğunu, yaşamın ancak güneşle yeşerebileceğini, çözüm için her gün perdeyi biraz daha aralamak gerektiğini bilir. Oturup konuşacak mıyız, kalkıp dövüşecek miyiz, buna biz karar vereceğiz. Zaman geriye gitmez. Yerinde saymaz. Kimseyi beklemez. Ya bugün, konuşmayı ve dinlemeyi öğreniriz ya da tükenir gideriz. Çünkü, yaraya, uzatılan yardım elinden daha hızlı etki edecek başka bir merhem karılamadı. Birbirine dayanan insanlardan daha güçlü bir duvar yok. Öyle ya da böyle, zaman akacak ve savaşmaya karar verenleri önüne katacak. Bir gün, herkes dersini aldığında barış gelecek. O gün, sen de burada olmak istemez misin?

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin öncülüğünde, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partilerin katılımıyla yarın Ankara’da bir barış mitingi gerçekleştiriliyor. Bir arada yaşam arzusunu güçlendirmek için omuz omuza durma zamanı...