Belediyelere ilişkin KHK’ler yoluyla yapılan müdahaleler devam ediyor; en son Beşiktaş Belediye Başkanı ve iki belediye meclis üyesi görevden uzaklaştırıldı. Yerel seçimlerde oy kullanan seçmenlerin % 42’lik bölümünün sandığından çıkan belediye başkanları artık görevde değil. HDP’nin temsil ettiği seçmenlerin iradesi kayyum yoluyla, AKP’li seçmenlerin ki istifa zorlamasıyla, CHP’li seçmenlerin iradesi ise görevden uzaklaştırmalarla yok sayılmış bulunuyor. Önümüzdeki günlerde uygulamanın devam etmesi ve temsil sorununun daha da büyümesi şaşırtıcı olmayacak.

Yapılanın hukuksuz olduğunu hükümet cephesine söylemenin bir anlamı var mı? Yukarıda altını çizdiğimiz “partiye göre tarife” olmak üzere, yerel yönetimler alanında da KHK’ler yoluyla yapılan uygulamaların neredeyse tamamında bir hukuksuzluk var. Ama öyle ya da böyle bu kararlar alınıyor ve uygulanıyor. Hani “biliyor ama yine de yapıyorlar” lafı var ya, tam da öyle bir şey; iktidar sahipleri yaptıklarının hukuka uygun olmadığını biliyorlar ama yine de yapıyorlar! Tüm bu işleyiş içinde AKP ve lideri açısından tek bir şey önemseniyor; halktan alınan desteğin korunması! Cumhurbaşkanlığı seçimine gidilirken, AKP siyasetinin bağımsız değişkeni arkasına aldığı geniş halk desteğini kaybetmemek ve mümkünse genişletmek!

Geriye kalan her şey bu değişkene endekslenmiş durumda; Gül’ün konuşması, medyada çıkan çatlak sesler, partili belediye başkanları ya da siyasetçilerin performansına ilişkin olumsuzluklar hep bir tek açıdan ölçülüyor; halk desteğini nasıl etkiler? Bu noktada halk desteği basitçe parti ile lider arasındaki ilişkiden ibaret değil; lideri merkeze, kitleleri halkalar halinde etrafına koyan bir modelde bile, arada belli kademelerin bulunduğunu biliyoruz. Parti yönetim kadroları, siyasal seçkinler, belediye başkanlarından medyaya kadar uzanan bir kesimden söz ediyoruz. Bu kesimler içinde çatlakların çıkmaması toplumsal desteğin korunması açısından kendi başına önemli; çünkü bu derli toplu duruş liderin gücünün en önemli göstergesi!

O yüzden Gül gibi isimlerin yaptığı çıkışlar bir ihanet olarak görülüyor, medyadan çıkan çatlak sesler hemen kesiliyor, görüntüyü bozan belediye başkanları istifa ettiriliyor. Peki, bütün bu önlemler işe yarıyor mu? Tam değil! Şu bir gerçek; işler AKP açısından her gün biraz daha karmaşık ve zorlu hale geliyor. Toplumdan sağlanan destekte bir aşınma olduğunu ve bu aşınmanın tartışmalı “önlemlerle” telafi edildiğini Haziran seçimleri ve referandum sürecinde gördük. İktidarın seçkinleri katında da sıkıntıların giderek yayılıp, derinleştiğini görebiliyoruz. Ancak AKP iktidarının gidişi sadece bu parametreler üzerinden okunamaz! Denklemin bir de diğer tarafı var. Aynı değerlendirmeyi muhalefet açısından da yapmak ve buradaki performansı da benzer biçimde ölçmek gerekir. Yani Muhalefet tarafının bir iktidar iddiası varsa o da iki koşulu sağlamak zorunda; toplumsal desteğini genişletmek ve bunu yapabilecek görece ahenkli bir seçkinler katına sahip olmak. Bu değerlendirmeyi bütün muhalefet için yapmak büyük bir iş ve ben yazı için ayrılan yerin sınırlarındayım. O yüzden güncel bir duruma dikkat çekmekle yetineyim.

An itibariyle, medya ve sosyal medya üzerinden Beşiktaş Belediye Başkanı üzerinden AKP’ye muhalif kesimler içinde yapılan tartışmaya şöyle bir bakın; seçkinler katındaki ahenkle ne demek istediğim anlaşılacaktır. Bu çerçevede, AKP operasyonlarının belli belediyelerden başlaması rastlantı değil! Tam da bu tartışmayı yaratmak istiyorlar ve galiba başarıyorlar! Bu tartışma biraz daha sürerse, korkarım İstanbul’un bu halinden CHP sorumlu diyen AKP anlayışı haklı çıkarılmış olacak!

Bu konulara bakışım tescilli ve biliniyor; siyasi parti ve aktörlerin zaaflarını giderme konusunda zamanında inisiyatif almaları ve kendi tanımladıkları bir çerçeve içinde sorunlarıyla yüzleşmeleri gerekiyor. Öte yandan, bunun yapılmadığını düşünerek birileri, bu tür bir muhasebeyi, hesap vermesi gerekenlerin hesap sorduğu, dahası karar verici olduğu bir ortamda yapacaksa, bilmeliler ki; bu ne bir iç hesaplaşma olabilir, ne de ahlaki ve adil bir sonuç alınabilir! Alın size örnek; İstanbul’da iptal edilen skandal niteliğindeki 6 metro ihalesi! İhalelerin toplam bedeli 13 milyar lira. İptalin temel gerekçesi ihale bedelleri keşif bedellerinin çok üzerinde gerçekleşmesi, yani kamunun zarara uğratılmış olması! Çıkan haberlerden ihale süreçlerinde Topbaş’ın başrol oynadığını da anlıyoruz. Sonra dönüyor geçtiğimiz günlerde görevden alınan Ataşehir ve Beşiktaş Belediyeleri’nin başkanlarına yöneltilen suçlamalara bakıyoruz; neredeyse tamamı mali konularda. Bu iki belediyenin 2016 yılı gerçekleşen bütçelerinin toplamı 1 milyar liranın çok altında kalıyor. Bir alandaki ihale dosyasına 13 milyar lira sıkışmış Topbaş için açılmış bir soruşturma ya da yargı süreci var mı? Yok! Niye yok? Çünkü istifa etmeyi kabul etti!

Burada tartışılacak bir şey yok; sahip çıkılması gereken talep şudur; adil bir soruşturma ve yargı sürecini, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden başlatınız! Sonra hesap vermesi gereken kim varsa, parti kimliği gözetilmeksizin çıksın hesap versin!