Belediye iktisadi iştirakleri olarak 1980’lerin ortasında kurulmaya başlayan belediye şirketleri hızla benimsendi ve yaygınlık kazandı. Yasal düzeyde dayatmaların bu yaygınlaşmada etkili olduğunu söyleyebiliriz. Belediyelerin personel giderlerine konulan sınırlar, ihale mevzuatındaki düzenlemeler belediyelerin şirket kurması yönünde önemli bir baskı oluşturdu. Öte yandan şirketlerin sağladığı olanakların, belediye yönetimlerince bir fırsat olarak görüldüğünün de altını çizmek gerekiyor. Bugün […]

Belediyeler eliyle büyüyen canavarlar: Belediye şirketleri

Belediye iktisadi iştirakleri olarak 1980’lerin ortasında kurulmaya başlayan belediye şirketleri hızla benimsendi ve yaygınlık kazandı. Yasal düzeyde dayatmaların bu yaygınlaşmada etkili olduğunu söyleyebiliriz. Belediyelerin personel giderlerine konulan sınırlar, ihale mevzuatındaki düzenlemeler belediyelerin şirket kurması yönünde önemli bir baskı oluşturdu. Öte yandan şirketlerin sağladığı olanakların, belediye yönetimlerince bir fırsat olarak görüldüğünün de altını çizmek gerekiyor. Bugün geldiğimiz noktada, belediye şirketleri siyasi yelpazede nerede durursa dursun belli ölçeği aşmış tüm belediyelerin bir gerçeği haline gelmiş bulunuyor.

Belediye şirketleri konusu, 31 Mart Yerel Seçimleri sonrasında yoğun biçimde gündeme geldi. İstanbul ve Ankara’da AKP’li yöneticilerin istifa etmemelerinin ardından, bazı CHP ve AKP’li belediye başkanlarının şirketlere kendilerini ya da yakınlarını yönetici olarak ataması, dikkatlerin belediye şirketlerine yoğunlaşmasına neden oldu. Yapılan değerlendirmelerde, belediye başkanlarının şirketlere yönetici olarak kendilerini atamalarında hukuki bir sorun  olmasa bile, etik sakıncaların bulunduğu yönünde görüşler dile getirildi.

Belediye Başkanı Şirket Yöneticisi Olabilir mi?

Önce bu konudaki yanlışlığı düzeltmekte yarar var. Belediye başkanlarının iki nedenle belediyelerde yönetici olması yasal açıdan sorun teşkil ediyor. Birincisi, 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 38. Maddesi açık biçimde, belediye başkanlarına “belediye ve bağlı kuruluşları ile işletmelerini denetleme” görevi vermektedir. Şirketlerde yöneticilik görevi üstlendiği bir durumda belediye başkanı, hem denetleyen, hem de denetlenen konumuna geliyor. Bu durum kendi başına bir sakınca oluşturuyor. İkinci olarak, şirketler ticari faaliyetlerde bulunan kuruluşlar ve yine yasa açık biçimde belediye başkanlarının ticari faaliyetlerde bulunamayacağına hükmediyor. Bu nedenle de özellikle şirket müdürlüğü gibi icracı nitelikteki görevler belediye başkanlarının kamu görevlisi konumuyla açık biçimde çelişiyor.

Son günlerde öne çıkan bu konular belediye şirketlerinin yarattığı sorunlar açısından buzdağının görünen yüzünü oluşturuyor. Sorun öyle bir boyuta ulaşmış durumda ki, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, göreve başladıktan kısa bir süre sonra “belediye şirketlerini tasfiye etme” niyetini beyan etti.

Piyasa Mantığının Şirketler Aracılığıyla Belediyeleşmesi

Belediye şirketlerine yönelik soldan bir eleştiri önemli olmakla birlikte, soldan gelmeyen bir belediye başkanını, atamaları yaptıktan sonra, şirketleri tasfiye edeceğini söyleme noktasına getiren nedir sorusu önemlidir. Görünen o ki, belediye şirketleri bugün geldikleri aşamada, belediye başkanları için bir çözüm aracı olmaktan çıkıp, büyük bir sorun haline gelmiştir.

Bir kamu kurumu olarak belediye hizmetlerinin özelleştirmesi mantığı, 1980’li yılların başında özellikle Dünya Bankası ve benzer çevreler tarafından dile getirildi ve uygulama araçları geliştirildi. Özelleştirmeci mantığın belediyelerin şirketleşmesine yönelik bir dizi gerekçe dikkat çekiciydi. Bu gerekçeleri ana hatlarıyla şöyle özetleyebiliriz;

Etkinlik ve verimlilik: Siyasi baskılar ve bürokratikleşme belediyelerin hizmet birimlerini hantallaştırıyordu. Bu sorunu aşmak için belediyeler bir yandan hizmet sunumunu ihaleler yoluyla özel sektöre bırakırken, bir yandan da kendileri şirketler kurarak, piyasa mantığına uygun bir kurumsallık kazanmalıydı. Piyasa mantığı ile hareket edecek şirketler siyasi ve bürokratik mekanizmaların dışında kaldığı ölçüde, daha hızlı ve etkin hizmet sağlama olanağına sahip olacaktı.

Aşırı istihdam: verimsiz ve etkin hizmet sunumunun önemli bir nedeni, siyasi mekanizmaların devreye girmesi ve sendikal baskılar nedeniyle belediyelerin ihtiyaç ötesi istihdam yoluna gitmesiydi. Belediye şirketleri piyasa mantığı ile çalıştıkları ölçüde bu tür istihdam sorunları da ortadan kalkacaktı.

Yönetimin siyasileşmesi ve liyakat sorunu: Belediye hizmet birimlerindeki yöneticiler liyakat sistemine göre değil, siyasi yakınlıklara göre belirleniyordu. Şirketleşme, profesyonelleşmeyi getirdiği ölçüde, liyakat sorununu da çözecekti.

Denetim ve performans sorunları: Hizmet birimleri etkin biçimde denetlenmiyordu. Şirketler piyasa yarışmacılığı nedeniyle daha etkin bir denetime kavuşacaktı. 

Bu ölçütler açısından bir değerlendirme yapıldığında, belediye şirketleri deneyiminin hazin bir tablo oluşturduğunu görmemek mümkün mü? Özel sektör ve şirket mantığının, belediyelerin doğrudan hizmet üretmesinden daha etkin ve verimli olduğu öngörüsü doğru olsaydı, geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yansıyan İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerine ait şirketlerin zarar etmiyor olması gerekirdi; oysa görüyoruz ki, belediye harcamalarının dikkate değer bir bölümünü yaptığı anlaşılan belediye şirketleri, neoliberal mantığın etkinlik ve verimlilik ilkelerini bir hayli dumura uğratmışlar. Ortada açıklanması kolay olmayan büyük zararlar var. Hız meselesine gelince, Ankara’da maliyeti 2 milyar liraya çıktığı söylenen ve işletmesi 26 milyon liraya özel bir şirkete verilen ANFA yapımı Ankapark’ın çürümeye bırakılışını hatırlatmakla yetinelim.

Dahası, şirket mantığının kamu sektöründe akılcı olmayan istihdam sorunun çözeceği varsayılmıştı. Şu ana kadar yaşanan deneyim gösteriyor ki, belediye şirketleri, siyasi baskıların etkisiyle klasik belediye kadrolarını geride bırakan bir aşırı istihdam sorunuyla karşı karşıyalar. Bu tablo yakın dönemde, belediyelere iş yapan özel sektör şirketlerinin taşeron işçi olarak bilen kadrolarının belediye şirketlerine devredilmesiyle daha da büyük boyutlara ulaştı. Dolayısıyla, geçmişte kamu sektörüne isnat edilen aşırı istihdam sorunu geldiğimiz noktada, belediye şirketlerinin bir özelliği haline gelmiş bulunuyor.

Yönetici kadrolar açısından sorunun daha da ciddi boyutlarda olduğunu son günlerde şirket yönetimlerine yapılan atamalardan açık biçimde görüyoruz. Liyakat ve profesyonelliğin gözetilmesi bir yana, belediye başkanlarının kendilerini ve yakınlarını şirket yönetimlerine atadığı bir durumla karşı karşıyayız. Şirket yönetim kurulu üyeliklerinin de yaygın biçimde benzer siyasi kaygılarla belirlendiği, bir çok yerde belediye meclisi üyelerinin şirket yönetim kurulu üyesi olarak da görev yaptığı gerçeği de eklendiğinde, sorun daha da çarpıcı hale gelmiş bulunuyor.

Öte yandan, geçtiğimiz günlerde bir kez daha gördük ki, söz konusu şirketler, ciddi bir denetim mekanizmasına da tabi değiller. Kuruluş aşamasında bu şirketlerin denetiminin tümüyle kamusal mekanizmaların dışında kalışı, o dönemde ciddi yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını gündeme getirmişti. Sonrasında belediyeler gibi şirketlerin de, Sayıştay denetimine konu olması yasallaştırıldı. Ancak uygulama gösteriyor ki Sayıştay, söz konusu şirketleri etkin ve düzenli biçimde denetleyemiyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere bazı belediyelerin kendi şirketlerini denetlemek bir yana,  güncel sermayelerine ilişkin bilgilere bile sahip olmadığı Sayıştay’ın 2018 denetim raporlarında yer alıyor. Öte yandan, Sayıştay’ın birçok belediye şirketine yıllardır uğramadığı da biliniyor.

Piyasayı Bırakın Topluma Bakın

Yaptığımız değerlendirmeler gösteriyor ki, belediyelerin sorunların çözmek için kurulan ve yaygınlaşan belediye şirketleri belediyelerin en büyük sorunlarından biri haline gelmiş bulunuyor. Mansur Yavaş’ın şirketleri tasfiye edeceği yönündeki beyanı bu çerçevede önemli olmakla birlikte, şirketleri ortaya çıkaran gerekçelerin belediyelerin inisiyatifinin ötesinde olduğuna da işaret edelim. 1980’lerin ortasından yapılan düzenlemeler, belediye personel harcamaları üzerindeki kısıtlar, ihale süreçlerinin şirketler açısından yarattığı kolaylıklar dikkate alındığında, muhalif belediye başkanlarının önemli bir bölümünün kendiliğinden belediye şirketlerini tasfiye yoluna girmelerini beklemek gerçekçi değildir. Bu nedenle, belediyeleri şirket mantığına iten mevzuat ve kısıtların yerel üstü düzeyde alternatifleriyle birlikte tartışmaya açılması, başta CHP olmak üzere muhalif siyasal partiler ve ilgili çevrelerin önünde önemli bir görev olarak duruyor.

Verili koşullar ne derece olumsuz olursa olsun, belediye başkanları ve yönetimleri açısından da  bazı tercihlerin yapılması gerekiyor. Eğer belediyelerin bugün içinde bulunduğu çıkmazlar aşılacaksa, bunu başarmanın en önemli yolu kamuyu, piyasa güçleriyle girdiği rezonanstan çıkarıp, toplumsal alanda filizlenen inisiyatiflerle rezonansa sokmakla olacaktır.

Piyasa düzenlemesinin, kamusal hizmet sunumuyla girdiği eklemlenmede, kamuyu güçlendirmek bir yana içini boşalttığını ve bozduğunu belediye şirketleri uygulaması açık biçimde gösterdi. Toplumcu belediyecilik pratikleri önümüzdeki döneme damgasını vuracaksa, şirketlerin ve hakim hale getirdiği mantığın tasfiyesi gerekiyor. Bunu yapabilmek içinse, geçtiğimiz dönemde hizmet birimlerinin görev alanlarına paralel kurulmuş belediye şirketleri tarafından atıl hale getirilen belediye birimlerin hızlı ve kamusal bir anlayışla iş yapabilir hale getirilmesi gerekiyor.

Piyasa mantığının boşalttığı alanın doldurulması konusunda yapılması gereken tercih açıktır. Belediyelerin önümüzdeki dönemde yüzünü, bu alanı geniş halk kesimleri adına temsil etme yetisi bulunan yerel topluluklara ve hiyerarşik olmayan toplumsal örüntülere, demokratik kitle örgütleri ve sivili toplum kuruluşlarına dönmesi gerekiyor. Son dönemde yerel düzeyde ortaya çıkan kooperatifçilik örnekleri, sivil inisiyatifler, katılım platformları önümüzdeki dönemde belediye yönetimlerinin sadece danıştığı değil, birlikte iş yaptığı adresler olmalıdır.

Toplumcu belediyecilik, isminin de işaret ettiği gibi, belediyeler ile toplum bir araya geldiğinde vücut bulacak ve yaşamı yönlendirecektir.