Havuz medyası; ‘sözde’ vurgusu ile andığı STK (sivil toplum kuruluşları) temsilcilerinin… CHP ve HDP milletvekillerinin... AKP’den iki Kürt vekilin... Gazetecilerin... Velhasıl derdi / sözü olanların ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüşmesini ‘SKANDAL’ diye nitelendirdi.
Gerçi, Biden’ın Türkiye trafiğine Saray’dan açık bir tepki, itiraz gelmediği için, bu haberler birinci sayfalarda kaybolup gitti. Yine de, “bozulmadık sanmayın” kabilinden kayıt düşülmüş oldu.

En görünür tepki, tahmin edileceği üzere Aydınlık gazetesinden geldi. Gazete, “muhafazakârlarla Vatan Cephesi’ni kurduk” diyen Doğu Perinçek’in yüzünü kara çıkartmadı. ‘BİDEN’IN PKK’YI KURTARMA TURU’ diye sekiz sütuna manşet çaktı. ABD’nin 2 numaralı adamı ile görüşenleri topa tuttu.

Bir tepki de, Komünist Parti’den geldi. Hem de çok sert ifadelerle.

KP açıklamasında söylenen özetle şu: “Ortadoğu’yu kana bulayan emperyalist gücün temsilcisi ile görüşmek için sıraya girdiniz... Elbirliği ile ülkeyi bu onursuzluğun içine ittiniz. Saygısız sömürgeciye ‘görüşmem’ diyemediniz...”
Amacım havuz medyası, yandaşları, yardakçıları dururken KP ile polemiğe girmek değil. Faşizme karşı mücadelenin paydaşı olarak gördüğüm KP’yi ciddiye alıyorum. Tam da bu nedenle açıklamaya dair iki söz etmeyi gerekli sayıyorum.

• • •

Her şeyden önce, Türkiye’deki karanlık örtünün aralanması... Yaşananların GÖRÜNÜR KILINMASI için bu görüşmelerin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu ülkede her gün açıklama yapalım, her gün sokaklara dökülelim sesimiz bu ölçüde duyulmaz. Dünyanın dört bir köşesinde haber olup yankılanmaz. “Öyle olsa ne fark eder” diyemezsiniz. 21. yüzyıl, küresel dayanışmanın öne çıktığı bir çağ. Hiçbir şey değilse, Gezi Direnişi bunu kanıtladı.

Pragmatik bir yaklaşım mı? Evet!

Ama tarih, sosyalist mücadele içinde bile pragmatik işbirliği / eylem örneklerini yazmadı mı!
Üstelik bu bağlamda, “sömürgecinin ayağına gittiler” diye eleştirilenlere ‘SESLERİNİ DUYURMAKTAN BAŞKA BİR AMAÇ’ atfedilebilir mi?
Kürt meselesine dair gerçekleri ve medyaya yönelik faşizan baskıyı anlatmak için her platformdan yararlanmanın neresi yanlış!
Mücadele, tek yönde / tek aksta mı yürütülür!

Açıklamada altı çizildiği üzere, Can Dündar’ı ‘yoldaşınız’ saymayabilirsiniz. Ama en hassas konuda haberinin arkasında duran, bunun için bedel ödemeyi göze alan bir gazeteciye hiç değilse saygı borcumuz olmalı diye düşünüyorum.
• • •
Sol, Türkiye’de siyasi İslamcıların yürüyüşünü analiz etmekte yetersiz kaldı. Meseleye sadece sınıf mücadelesi çerçevesinde bakarak, dinin toplumu dönüştürme gücünü göremedi.

Oysa Türkiye bugün, sosyalist / Marksist literatürün öngöremediği bir kavşakta. İç dinamikler (Kürt siyaseti hariç) mücadeleye can suyu verecek halde değil. Dış dinamikler ise, yeni paylaşım kavgasının içinde, sürekli değişim arz ediyor. Bu çerçevede, BATI KAMUOYU önemli bir müttefik olarak görünüyor.

Elbette, bununla, sistemden kopuk ÖZGÜN bir hareketten, bir siyasi örgütlenmeden söz etmiyorum. Yanı sıra, temel kaygı ve taleplerde buluşan milyonların / kitlelerin / halkların gücünü de küçümsememek gerektiğini düşünüyorum.

Biden ya da genel olarak ifade edersek bir ABD başkan yardımcısı veya Avrupalı bir lider de, bu gücün etkisini göz ardı edemez. Son yıllarda pek çok örneğini gördüğümüz üzere edemiyor.

Bu gücün ve etkinin her zaman ‘haklı ve doğru’ olduğunu da söylemiyorum. Öyle ya, Batı’daki ırkçı söylemler ve hareketleri unutacak değilim!
Yine de, 21. yüzyılda özgürlük / demokrasi mücadelesinde elimizde pek az seçenek ve aygıt olduğunu görmek zorundayız.
Hele Türkiye gibi, iktidarın;

Batı korkusunu büyütmeye çalıştığı...

İşçi / Türk / Kürt / Alevi / Ezidi / kadın / eşcinsel gibi kimliklerin yerine ‘Sünni’ kimliğini dayattığı...

Kendi blokunu konsolide ederken, toplumun geri kalanında dayanışmayı parçalamaya uğraştığı…

Kürt siyasi hareketi ile batıdaki sol hareket arasında duvarlar örülmesini desteklediği...

Cezaevindeki gazetecileri sadece dört duvar arasında değil, toplum içinde de ‘tecrit’ etmek istediği... Böylece ‘hiçleştirmeyi’ amaçladığı…
Bir ülkeden söz ediyorsak!

Durduğumuz yerden taviz vermeden, her türlü ittifakı değerlendirmeliyiz.

• • •
Ve son olarak; eğer buluşmaya kafa yoracaksak, bence asıl şunları sormalıyız:

Biden daha yolda Irak’a “Türkiye Başika’dan çekilecek” haberini uçururken... Ertesi gün İstanbul’da PYD’ye destek çıkarken... İfade özgürlüğü ve laiklik vurgusu yaparken SARAY bu mesajları nasıl algıladı?

Bölgede ‘sıfırlanan’, Rusya ile çatışan iktidar, Washington’ın bu tavrı üzerine oyun planını nasıl değiştirecektir?

AKP’yi iktidara taşıyan dış dinamikler böyle tersine dönerken, bu süreç iç dinamikleri nasıl etkileyecektir?