Bir farklılık var!

Özgür Özel’in dünkü adaylık konuşması, son yıllarda üst düzey bir CHP’linin yaptığı en siyasi konuşmaydı. Eksik ve olumsuz taraflarından söz etmeden önce işin bu tarafının altını çizmek lazım.

CHP, uzunca bir süredir ‘kimliklerin bir arada durması’ prensibine dayanan bir ‘siyasetsizlik siyaseti’ni benimsiyor. Bir tutam İslamcılık, yarım su bardağı milliyetçilik, bir çay kaşığı ılımlı muhafazakârlık, kabuğu soyulmuş laiklik, çeyrek ölçü sosyal demokratlık tarifiyle yürütülen politika, masaya “lezzetli” bir ürün sunamadı. Ülkenin yaşadığı sorunların çözümüne net bir politik doktrin olmadan, “biz kafa kafaya verip hallederiz” mesajının ötesine geçmeden, devlet yönetiminde birtakım kimlikleri yan yana getirerek AKP’yi yenebileceğini düşünen bu anlayışın artık eskisi kadar alıcısı olmayacak gibi görünüyor.

Özel’in açıkladığı Tutum Belgesi’nde CHP’ye ve genel olarak muhalefete yönelik politik eleştiriler dikkat çekiciydi. Aslında eleştirilerin adresinin doğrudan Kılıçdaroğlu olduğunu söylemekte beis yok. CHP liderinin tüm sınıflara aynı dozda seslenen yaklaşımının aksine, “Emekçi sınıfın yanında ödünsüz pozisyon alıyoruz” dedi Özel. “Sağ ve sol kavramının 18’inci yüzyıla ait olduğunu ve 21’inci yüzyılın sorunlarını çözemeyeceğini iddia eden yaklaşımı kesin bir dille reddettiklerini” vurguladı; emekçilerin, güvencesizlerin, yoksulların, dezavantajlı grupların artan ve ağırlaşan sorunlarına sol ve sosyal demokrat politikalarla çözüm üretilebileceğini söyledi. Bu sözler, düzen muhalefetinin bir koro gibi bıkmadan tekrarladığı “iktisat biliminin rasyonel kuralları” görüşünü aşan derinliğe sahip.

Özel’in laiklik konusundaki sözleri de önemliydi. Satır arasında değinilen bir laiklik savunusundan çok, “Gençler, yoksulluk ve tarikat ve cemaatlerin baskısı altında barınma kriziyle mücadele etmektedir” diyerek meselenin sınıfsal boyutuna mercek tuttu. Ayrıca laiklik ilkesinin terk edilmesiyle, tarikat ve cemaatlerin “gençlerin yaşam tarzına, eğitimine, kimliğine, düşünce özgürlüğüne, eğlencesine, aile ve sosyal yaşamlarına” dayanılmaz müdahalelerde bulunduğunu hatırlattı. Laikliğin çeperini, tarikat ve cemaatleri kapsayacak şekilde değil, onları dışarıda tutacak şekilde çizmesi kıymetli ve doğruydu.

Siyasetin danışmanlar üzerinden yürütülmesi Özel’in eleştirdiği başlıklardan biriydi. Danışmanlık kurumunun partinin kurumsal kimliğinin yerine geçtiğini söyledi. “Kayıt dışı” olarak adlandırdığı bu siyaset anlayışıyla partinin işlevsiz hale getirildiğini belirtti ve “Kurumsal yönetim ve iş yapma biçimi, güçlü kurumsallaşma başarının ön koşuludur. CHP tüm kurul ve organlarıyla diri, canlı ve güçlü olmak zorundadır” mesajını verdi. Bununla birlikte örgütün pasifleştirilmesini de eleştirerek, “Örgüt, yalnızca afiş asma, broşür dağıtma, etkinliklere kalabalık yaratma ve seçim günü sandıkta görev alma gibi görevlerin ifa edildiği bir yer haline gelerek her geçen gün kan kaybetmektedir. Bunları aşmak ve parti örgütlerinin devinimini arttırarak, yeni siyasal fikirler ve aktörler sağlayan bir kaynak haline getirmek zorunludur” tespitini yaptı.

Özel’in CHP’nin ideolojik karakterini tartışmaya açtığı ve çubuğu sol fikirlere büktüğü bu mini manifestosu anlamlı olsa da içinde ister istemez bir inandırıcılık sorunu barındırıyor. Çünkü söylemler ve iddiaların pratikte nasıl temsil edildiği siyasetçiler için kritik bir husus. Hele ki kürsüde konuşan kişi, siyaset sahnesine yeni çıkmış bir isim değilse…

Yıllardır CHP’nin karar alma mekanizmalarında bulunan ve aslında eleştirdiği siyasetin yürütücü aktörlerinden biri olan Özel’in, şimdi geçmişe sert bir meydan okumayla değişimin öncülüğüne soyunması haklı olarak sorgulanacak ve soru işaretleri doğuracaktır. Söylenenlerin doğru olduğundan şüphe duyulmasa da söyleyene dair bir güven sorunun ortaya çıkması anlaşılır bir durum. Belki de Özel’in bu sorunu aşması için yaptığı eleştirilerin yanında samimi bir özeleştiri de vermesi gerek.