Tereddüt kimi zaman ölüm demektir. Çünkü ölüme giden kapıyı açar. Onat Kutlar’ın neredeyse kült denecek öykü kitabı ‘İshak’ın, yayımlanışın

Tereddüt kimi zaman ölüm demektir. Çünkü ölüme giden kapıyı açar. Onat Kutlar’ın neredeyse kült denecek öykü kitabı ‘İshak’ın, yayımlanışın ellinci yılı edeniyle özel basımı yapıldı. Birinci basım, 1959’da a Dergisi Yayınları, ikinci basım 1977’de Milliyet Yayınları, 3. basım 1985 Can Yayınları, 4. basım 1999 Yapı Kredi Yayınları, 5. basım yine Yapı Kredi Yayınları ve 2009’da özel basım. Kitabın elli yıllık macerası budur. Elli yılda basım. Yani popüler ve çok satar olmamış. Ancak öykü dünyamnızda özel yerini hep korumuş. Bu nedenle neredeyse kült demeyi yeğledim.
İşte, bu yazı aslında  kitap yayımlanınca yazılacaktı. Ölümü ağır geldi. Onat Kutlar kör bir bomba ile öldürüldü. Ölümünden sonra yeterince sahip çıkamadık ve hesap soramadık. Bu nedenle, kitabın yeni basımı “vesilesiye” yazmakta tereddüt ettim. Kendi payıma, hakkım var mı, sahip çıkmadığımız bu önemli aydın için ellinci yıl kitabı için yazmaya? Sorunun yanıtında tereddüt ettim.
Sevgili Üstün Akmen ağabeyimiz ile PEN’de yönetim görevini üstlendiğimiz dönemlerde tereddütsüz bir şey yapıyorduk. Onat Kutlar’ın ölüm yıldönümünde, öldürüldüğü yere gidip, temsili bir masaya kırmızı karanfiller bırakıyorduk.
Her etkinlikte olduğu gibi “basına bilgiyi” ihmal etmiyorduk. Gelip gelmemelerini hesaba katmadan, tereddütsüz.
Basın da hiç gelmeyerek bizi utandırmıyordu! Cumhuriyet gazetesinin vefası hariç.
Son kırmızı karanfil bırakma etkinliğimizi çok iyi anımsıyorum. Üç-beş kişiydik. Bir de kırmızı karanfiller “Salon mensupları, müşteriler” rahatsız gözlerle bizi kınıyor gibiydi. Müreffeh bir mekâna sokulan bir çomak gibiydi kırmız karanfillerimiz. “Bunlar buraya da mı geliyor?” bakışları. Tuhaftı; öteleyen, rahatsız olmuş bakışlar. Bu gözleri unutamam, hiç. Hiç mi hiç unutmam. Bizi hiç eden gözlerdi çünkü.
Güzel fincanlar, steril bir atmosfer.
“Hey, kahvenizde kan var!” Diyemedim. Tereddüt ettim. Bir daha gelmemize izin vermezler diye düşündüm. Birlikte geldiğim arkadaşalrımı da üzerim diye düşündüm.
Sonra bunları yazayım dedim, yapmadıktan sonra yazmanın ne yararı vardı?
Cüneyt Cebenoyan üstadım geçenlerde BirGün’de yazdı. Tereddütsüz. Onat Kutlar’ı öldüren PKK bombasıdır, dedi. Takdir sözleri elbette haddim değil. Yine söylemeden edemeyeceğim; yazısı, saygı duyulası bir metanet ve olgunluk örneğidir. Ve tereddütsüz, namuslu bir yazı.
Hiçbir bomba “daha” nitelemesi ile ölçülmez. Böyle hiçbir ölüm de, acı da  “daha” nitelemesi ile yarıştırılamaz. Kör ölüm, Onat Kutlar’ı öldürdü. Belki ölüm listesindeydi başka bir katilin. Yüzünü güldürdü belki bu bomba bir başka katilin. O halde, öldürülenleri tereddütlerle bir kere daha öldürmemeli...
Cüneyt Cebenoyan tereddütsüz yazdı ve yaramıza tuz bastı. Yazıdan sonra bir tereddütümü bir kez daha yargıladım?
İshak’ı bir kez daha okumalı. İster özel kapaklı yeni baskısı olsun, isterse bir sahaftan alınan sararmış sayfalısından.
İnsanı temel alan, bu temelde anlam yaratmayı ve bunu anlatmayı bilen bir Onat Kutlar’a ilişkin hepimizin  tereddütü başka ölümler doğuracaktır. Yineleyelim ki; tereddüt; öldürmenin başka bir yoludur.
Haftanın Dizesi; “...yaşama öylesine inanıyoruz ki,/ adını bilmesem ne çıkar” (Onat Kutlar, Yeter Ki Kararmasın, Can Y.)