Geçen haftalarda en yeni festivallerden Bozcaada Caz Festivali’ni deneyimleme fırsatı buldum. Festival deneyimimizi bu gibi butik ve İstanbul’dakilere nazaran daha ufak festivallerin geliştireceğine inanan biri olarak Bozcaada’dan fazlaca keyif aldım.

Bozcaada’da bir rüya

Uzun zaman boyunca İstanbul festival ve konserlerin başkentiydi. İrili ufaklı konser mekânlarıyla Taksim’den tutun da Küçükçiftlik Park’tan Kuruçeşme Arena’ya kadar pek çok konser mekanımız vardı. Küçükçiftlik haricinde zaten o bölgede başka mekân kalmadı. Geçenlerde One Love Festivali Parkorman’da gerçekleştirilince mutlu bile oldum. Neticede kaç yıllık Parkorman... Lise sonda okurken Timo Maas izlediğimde mekân beni büyülemişti. Ağaçlık alanıyla, havuzuyla, kolay ulaşımıyla mükemmel bir mekândı bence. Hâlâ da öyle. Özellikle metal konserlerine gelenler hatırlayacaktır. 2000’lerin başında, yani bundan çok değil 10-15 yıl önce tüm metal festival ve konserlerine Arap ülkelerinden akın olurdu. Suriye, İran ve hatta Mısır’dan gelenler bayrak açar ve en önde coşardı. Arap ülkelerini geçelim ülkemizin çeşitli bölgelerinden pek çok müziksever İstanbul’a turlar düzenleyerek konserleri izlemeye gelirdi. Yazın yabancı ağırlıklı olmak üzere büyük konserlerin tamamı İstanbul’da olurdu. Biz zaman zaman bilet fiyatından şikâyet eder sonraki hafta okula nasıl gideceğiz diye kara kara düşünürken o gençler biletin yanında bir de şehirlerarası yol ücretini düşünürdü. Son birkaç yıldır Zeytinli ile başlayan furya ülkeyi etkisi altına aldı. Arka arkaya neredeyse her bölgemizde festivaller yapılıyor. Sahneye çıkan sanatçıların büyük bir bölümünün aynı isimlerden oluşması gelecek için bence biraz tehlike yaratsa da bu konuyu daha önce yazdığım için şimdi tekrara düşmemek adına bundan bahsetmeyeceğim.

Yine tekrara düşmek istemediğim bir diğer konuysa artan ve hatta ani dalgalanmalar yaşayan döviz kurları yüzünden artık memlekete büyük konser gruplarının getirilmesindeki zorluklar. Bunun bir getirisi olarak yerli sanatçılara biraz geç de olsa destek verildi ve şu anda pek çok yerli grup ve sanatçı memlekette pek çok konser veriyor; hem de çok büyük sahnelerde.

Memleketteki müzik sektörünü ufak ama turistik açıdan zengin şehirlerdeki festivallerin yükselteceğini düşünüyorum. Bozcaada Caz Festivali en son izlediğim festivallerden biri oldu. Geçen yıllarda Bursa’daki Nilüfer Festivali’ne gittiğimde de inanılmaz bir heyecan dolmuştu içime. Organizasyonun 18’den küçükleri korumak adına yerleştirdiği içki sınırları, buna uygun dağıtılan bileklikler gerçekten etkilemişti beni. Bozcaada Caz Festivali ise pek çok festivale göre çok daha ufak bir alanda olmasına rağmen bana diğerlerinden daha samimi göründü. Adanın mesire alanındaki orman içindeki Pavli’deki atölyeleri, içki tadımları, doğaya saygı temalı çalışmaları gerçekten samimi buldum. Daha önce başka bir festival için doğa ve coğrafya üzerinden çok fazla zorlama sanatsal anlam arandığını yazmıştım. Bozcaada Caz Festivali öyle değil. Müziği eksenine almış ve çevresinde yeteri dozda bir habitat kurulmuş. Festival alanında muazzam bir Birsen Tezer konseri izledikten sonra hislerimi kaleme almıştım iki hafta önce. Festivale ilk kez katıldığım ve o yazdığım yazı da festival alanındaki ilk saatlerimi kapsadığı için detaya girememiştim. Umarım bu yazıyı okuduktan sonra önümüzdeki yıl festivali takviminize alırsınız. Öncelikle festival ve ada birbirine çok yakışmış. Böyle güzel bir coğrafyanın böyle şık bir festivalle bütünleşmiş olması çok yerinde bir sonuç yaratmış. Umarım adalı esnaf garip fiyat politikalarıyla İstanbul-Çeşme arasında yelkenlerle geçilen Güney Yarışı (Aşağı yarışı olarak da bilinir) zamanı yaptığı yanlışları yapmaz. Yarışın rotasından çıkartılmak onlara büyük darbe vurmuştu zamanında. Neyse biz festivale dönelim. Ekip, festivali Avrupa Caz Ağı’na üye yapmayı da başarmış. Böyle topluluklar festivallerin vizyon ve deneyiminin paylaşımına zemin hazırladığı için Bozcaada Caz Festivali gibi etkinliklerin kendini ve ülkeyi temsil etmesi açısından gayet önemli. Ayrıca topluluk konferanslarında diğer festivallerin deneyimlerimden de faydalandıkları için kendi festivallerini her yıl bu coğrafyaya uygun yeni fikirlerle geliştirebiliyorlar.

Saygı ön planda

Festivalde en hoşuma giden taraf ‘Saygı’ teması oldu. Festivalde, karşılamadan çalışanların tavırlarına kadar gayet güzel yansımış bu saygı politikası. Doğaya saygı en başta geliyor burada. Festival ekibi festivalde atıkları en aza indirebilmek adına çok uğraşmış. Festivalin ilk senesinden itibaren festivaldeki fiziki üretimin tamamı neredeyse ileri dönüşüm şeklinde kullanmış. Önümüzdeki yıl için bu işi daha ne kadar geliştirebilirler diye kafa patlatmaya başlamışlar hatta. Ayrıca engelli bireyler için her merdiven yanında bir de rampa var. Mesela biz Birsen Tezer’i en önde izlerken bir tekerli sandalyeli izleyici çok rahat bir biçimde sahne önüne kadar gelebildi. Bunlar festivalin çehresini güzelleştiren şeyler. Aynı zamanda hayvan dostu festival konseptine uygun olarak, su ve mama kapları, “Tek Başına da Olur” ile doğa ile uyumlu yaşam çalıştayı, depozitolu bardak, “Kendine Has” geri dönüşüm alanları, cam şişeyi at mama al aktivasyonu gibi çalışmalarıyla Bozcaada Caz Festivali’ni “saygı” kültürüne uygun bir şekilde festivale katkı sunuyor. Bunlar pek çok festivalin zamanında ortaya koyduğu fakat gerçekleştiremediği olgulardan bazıları. Bozcaada Caz Festivali bunu gayet güzel başarmış. Önümüzdeki yıl kesinlikle tekrar gideceğim.

**Cüneyt abinin ardından

BirGün Gazetesi bana çok şey kattı. Üç yıl boyunca önce BirGün Cumartesi’nin editörlüğünü üstlendim. Sonrasında ana gazetenin kültür sanat sayfalarında dostum Canan Aydın ile editörlüğü üstlendik. Yazılarını okuyarak büyüdüğüm ve kendimi geliştirmeye çalıştığım müthiş isimlerle çalışma fırsatı yakaladım Murat Meriç, Sevin Okyay bu isimlerin başında gelir. Cüneyt Cebenoyan ile bu gazete vasıtasıyla tanışma fırsatı yakaladım. Cüneyt abiyle yalanım yok çok tartıştık. Bende delikanlı tersliği ondaysa daha tatlı bir huysuzluk vardı. Cüneyt abinin şu hayatta çektiklerinin onda birini yaşasak isyan edecek insanlarız. Cüneyt abiyse tüm talihsizliklerini hazmetmeye çalışarak hayata tutunmuş bir insandı. Düşmanınız için istemeyeceğiniz talihsizlikleri yaşadı ve talihsizlikler en sonunda onu bizden aldı. Tüm yaşadıkları kronolojik olarak bakıldığında tam bir Türkiye özeti gibi… Çok yazık. Geride kalan eşine ve kızına sabır dilemekten başka elden bir şey gelmiyor. Abi lütfen nereye gittiysen huysuzluğundan bir şey kaybetme. Biz seni böyle sevdik.