Bu insanlar ağaca neden sarılıyor?
Fotoğraf: Selen Çatalyürekli

Muğla Milas’a bağlı İkizköy’de 780 dönümlük Akbelen Ormanı’nı savunmak için tavizsiz bir mücadele veriliyor. Bölge halkı, Limak ile IC İçtaş şirketlerinin iştiraki olan YK Enerji’nin maden sahasını genişletme planına karşı adeta canını siper etmiş durumda. Jandarma ise şirketlerin çıkarını savunmak için görevde. Bu hikâyede vatanı koruyan tarafın üniformalılar olmadığı ortada. İkizköylüler ve doğaya sahip çıkmak için direniş alanına gidenler, yüzlerine sallanan coplara inat tek bir ağaç yaprağının bile yere düşmemesi için çırpınıyor. Peki, bu insanlar ağaçlara neden bu kadar sıkı sıkı sarılıyor?

Muğla, üç adet termik santralin faaliyet gösterdiği bir kent. Bunlar Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy. 26 yıl önce bölge halkı tarımsal üretimi olumsuz etkilemeleri sebebiyle termik santrallere karşı tazminat davası açıyor. Yargısal süreçler yurttaşların haklılığını ispatlıyor ve 1997’de termik santrallerin kapatılmasına hükmediliyor. Ancak dönemin bakanlar kurulu, yargının kararını uygulamıyor. 2005 yılında AİHM, kararı uygulamadığı ve Muğla’daki termik santralleri kapatmadığı için Türkiye’yi mahkûm ediyor. AKP’li yıllarda değişen bir şey olmadığı gibi süreç neoliberal rüzgârı da arkasına alarak vahşileşiyor. Faaliyetlerine hiçbir engel yokmuşçasına devam eden santraller, 2014 yılında özelleştiriliyor. Kemerköy ve Yeniköy santralleri iktidarın gözdelerinden Limak ile IC İçtaş şirketlerine satılıyor.

Termik santrallere yakıt sağlamak için bölgede linyit sahalarının açılmaya başlanması 1970’li yılların sonuna kadar uzanıyor. Muğla için felaketin kapısı da bu dönemde aralanıyor. Maden sahaları açıldıkça yaşam alanları bir bir ortadan kalkıyor. 8 köyün tamamı, 15 köyün de önemli bir bölümü kömür ocakları için yok ediliyor. Hukuk dinlemeyen rant canavarı, zeytinlikleri, tarım alanlarını ve ormanları silip süpürüyor. On binlerce insan topraksızlaştırılıyor ve göç etmek zorunda bırakılıyor. Sağlık ve Çevre Birliği’nin 2022 yılı raporlarına göre 2020’ye kadar Muğla’daki 3 termik santral 68 binden fazla erken ölüme, 43 binden fazla erken doğuma, 455 binden fazla çocukta bronşit vakasına ve 98 milyar Euro’nun üzerinde sağlık masrafına neden oluyor. Santraller ve maden sahaları, bölgede kalabilen insanlar için de bir kabus; ne doğru düzgün tarım yapılabiliyor ne de ciğer dolusu nefes alınabiliyor.

Yüzde 68’i ormanlık alanlardan oluşan Muğla, yıllar boyunca bu üç termik santral tarafından kelimenin gerçek anlamıyla zehirleniyor. Muğla Çevre Platformu, Ekoloji Birliği ve İklim Koalisyonu’nun bu yılın başında yayınladığı rapora göre, Milas ve Yatağan’da maden işletme ruhsatı verilen toplam alanın yarısı ormanlardan, kalan yarısı da zeytinlik, tarım arazisi ve yerleşim alanlarından oluşuyor. Santrallerin uçucu küllerindeki kobalt, kurşun ve çinko gibi kimyasallar hem suyu hem de toprağı kirletiyor. Bu da tarımı ve gıda güvenliğini tehlikeye sokuyor. Bölgede halkın yüzde 60’ından fazlası hayatını tarımsal üretimden kazanıyor. Üstelik bu sıradan bir tarım faaliyeti değil. Türkiye’de üretilen zeytinin yüzde 13’ü, zeytinyağının yüzde 8’i Muğlalı zeytin üreticileri tarafından gerçekleştiriliyor. Milas’ın zeytini ve zeytinyağı, ‘coğrafi işaret’ tescili almaya hak kazanan ilk zeytin ürünleri. Ne var ki termik santraller ve kömür madenlerinin neden olduğu tahribat, zeytin ağaçlarına zarar vererek bir yandan zeytinin verimliliğini diğer yandan da kalitesini dibe çekiyor.

Google Earth ekran görüntüsü

Bölgede çıkan 200 milyon tona yakın linyit, Yatağan’da 24 yıl, Yeniköy’de 22 yıl, Kemerköy’de 18 yıl boyunca, yasadışı olmasına rağmen baca gazı arıtma tesisi olmaksızın yakıldı. Yurttaşlar aradan geçen yıllarda aşırı kirlilik nedeniyle okulların kapatıldığı, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı günler gördü. İnsanların pek çoğunun “turizm cenneti” kimliğiyle bildiği Muğla, bunca yıl bağrında büyük bir kanserle yaşadı. Ama patronları termik santrallere yatırım yaptığı için, ülke medyası genelde kentin renkli sahilleriyle ilgilendi.

İşte tüm bunlardan sonra 2019 yılında İkizköy halkına, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine yakıt temin etmek amacıyla maden sahasının genişletileceği için topraklarını Limak ve IC İçtaş’a satmaları söylendiğinde geriye kalan tek seçenek ölüme karşı koymaktı. Teklifi geri çeviren yurttaşlar, yargıya yaptıkları başvurulardan sonuç alamayınca direnişe geçtiler. Çoktan kapanmış olması gereken ama devletin hukuksuzlukta ısrar etmesi nedeniyle zehir saçmaya devam eden bu ölüm makinelerine halkın örgütlü gücüyle karşı konulmaya başlandı.

Muğla halkı termik santralin, maden sahasının, fosil yakıtların ne demek olduğunu çok iyi biliyor. Çünkü cehennemi gördüler. Ağaçlara sıkı sıkıya sarılmaları bu yüzden. Neyle karşı karşıya kaldıklarının, kaybederlerse geri dönüşün mümkün olamayacağının farkındalar. Aslında ağaca değil yaşama sarılıyorlar. Akbelen meselesi, memleket meselesidir; sermayenin azgın saldırılarına karşı yurttaşın yaşam çığlığıdır. O ağaçlara herkes aynı inanç ve dirençle sarılmalı. Bu ülke insanının ranta, talana ve sömürüye verecek bir günü bile yok artık.