Galatasaray’ın eski futbolcusu Hasan Şaş, geçtiğimiz günlerde kamuoyuna gelecek planlarından bahsetti.

Galatasaray’ın eski futbolcusu Hasan Şaş, geçtiğimiz günlerde kamuoyuna gelecek planlarından bahsetti. Böylece öğrendik ki Şaş’ın gönlünde yatan, 2014’te memleketi Adana Karataş’a belediye başkanı seçilmekmiş. Hedefi de bölgeyi turizm cennetine çevirmek. İnsanın doğup büyüdüğü yere hizmet etmek istemesinin romantizmine tam kapılacaktım ki, Şaş yapacaklarından bahsederek turizmden ne anladığını ortaya koydu ve beni içine girdiğim duygusal havadan çekip çıkardı.

Adana’nın Karataş’taki Akyatan bölgesinde 60 km’lik bir sahil var. Hasan Şaş işte buraya 5 yıldızlı otel yapmayı vaadediyor. Malumunuz, turizm denince akla gelen şey deniz kıyısına konuşlanmış ‘her şey dahil hapishaneler.’ Yalnız ortada bir sorun var. Şaş’ın otel yapmak istediği Akyatan bölgesi 1. derece doğal sit alanı ve nesli tehlike altında olan caretta carettaların Türkiye’deki önemli yumurtlama alanlarından biri. Bölge 1987 yılında Mili Parklar Genel Müdürlüğü’nce yaban hayatı geliştirme sahası ilan edilmiş.

Carettaların yanı sıra saz kedileri ve yine nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan yeşil deniz kaplumbağasının da en önemli yaşam alanı. Şaş’ın bu duruma itirazı var. “İki tane caretta kaplumbağası doğuracak diye burada hiçbir şeyin yapılmasına izin verilmiyor”!! Hani insan böyle anlarda istiyor ki doğa ana dile gelsin. “İki insan sabahtan akşama kadar yesin, içsin, sonra da içime etsin diye caretta carettalarımın ölmesine izin vermem” diye kükresin de hepimiz titreyelim ve hizaya gelelim.

Denebilir ki, Hasan Şaş’ın sit alanının göbeğine otel yapma fikri bir fantazi olarak kalır. Çünkü memlekette doğayı koruyan yasalar var, kanun var. Denebilir ki, devlet ortaya çıkabilecek tekil yanlışlara karşı hayvanıyla, bitkisiyle, herkesin yaşam hakkını korumak için vardır. Hükümetler yasalarını buna göre düzenler. Denilebilirdi... Eğer iktidar, dereleri kurutan HES’lere, toprağı zehirleyen madenciliğe bu kadar gönül vermeseydi... Bu yüzden, Hasan Şaş’ın söyledikleri gülünç değildir. Çünkü ona fantazilerini gerçekleştirmesi için destek vereceğini düşünebileceğimiz bir iktidar var.

Madencilerin Türkiye’nin zeytinlik alanlarında altın arama talepleri uzunca bir zamandır Zeytin Yasası’na takılıyor. Çünkü yasaya göre, hem zeytinliklerde hem de zeytinliklerin 3 km yakınındaki alanarda zeytincilik dışında hiçbir şey yapılamıyor.  Maden aranabilmesi için yapılmak istenen yasa değişikliği 4 kere TBMM’den döndü. Tarım Bakanlığı yeni bir yönetmelik hazırlayarak yasaya takılan maden şirketlerinin önünü açmaya hazırlanıyor. Yönetmelikte zeytinlik sahanın tanımı değiştirilecek. Tam bir insan işi değil mi? Şeytanca!

Yapılmak istenen değişikliğe göre, özel mülkiyet içinde yer alan zeytin ağaçları 25 dönümden küçükse artık zeytinlik saha sayılmayacak. Ülkemizde özel mülk olan zeytinliklerin yarıdan fazlasının da 25 dönümün altında olduğunu hatırlatmakta fayda var. Zeytinlik alan tanımının değişmesiyle birlikte zeytinlikler de madencilerin hizmetine açılmış olacak. Böylece isteyen maden şirketi bu alanlarda siyanürle altın çıkarma işlemini gerçekleştirebilecek ve zehrini gelecek nesillere başarıyla taşıyabilecek. Çıkaracak altın kalmadığında da, bizi zehirli toprağımızla başbaşa bırakıp çekip gidecekler.

Çanakkale ve Balıkesir zeytin üretiminin yapıldığı önemli bölgelerinden ikisi. Aynı zamanda sahip olduğu altın yataklarıyla madencilerin gözbebeği. Her iki ilin de sınırları içinde kalan Kaz Dağları bölgesinde yıllardır madencilere altın arama ruhsatı veriliyor.  Başta bölge halkı olmak üzere pek çok doğasever “Kaz Dağları’nın üstü altından daha değerlidir” diyerek bölgede siyanürle altın çıkarılmasına engel olmaya çalışıyor. Doğrudur, altın çok değerli bir madendir. Ancak çıkartılma aşamasında kullanılan siyanürün doğaya verdiği zararın geri dönüşü yok.

Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, eskiden arama ruhsatı verilen Kaz Dağları’nda şu an 40’tan fazla şirkete işletme ruhsatı verildiğini söyleyerek bu konudaki kaygılarını dile getiriyor. Kaz Dağları’nın sadece o bölgede yaşayan insanların değil hepimizin sahip çıkması gereken hazinelerimizden biri olduğunu belirten Gökhan’ın altıncılara da bir mesajı var. “...İlla altın isteniyorsa, biz karılarımızn kollarındaki bilezikleri, yüzüklerimizi verelim, buradan defolup gitsinler. Bu işin şakası yok.”

İSMAİL GÜLGEÇ

Muhalefeti keskin, muhabbeti doyumsuz Entellektüel Ayı’nın barına misafir olma mutluluğuna erişmiş herkesin başı sağolsun.