Çoktandır bayram yok bu ülkede. Yaşanan, yakın çevremizle sınırlı kalan bir seremoninin kısa hoş beşi sadece. Ne küskünlüklerin...

Çoktandır bayram yok bu ülkede. Yaşanan, yakın çevremizle sınırlı kalan bir seremoninin kısa hoş beşi sadece. Ne küskünlüklerin son bulup kucaklaşmaların yaşandığı, ne de dayanışma ve yardımlaşmanın sel olup aktığı bir coşkuya vesile. Elimizi uzatsak dokunabileceğimiz mutsuzlukların, ‘bayram coşkusu’yla daha da uzaklaşıp bulanıklaşması bu yüzden. Söylendiği gibi ortak bir vicdan yaratıp, oradan da ortak mutluluklar üretmek bize göre değil. Yanılıyor olsaydım, Türkiye’nin 58 cezaevinde 600’ü aşkın mahkûmun haftalardır sürdürdüğü açlık grevi, ülkece kutladığımız bayramların ne anlama geldiğini sorgulatırdı hepimize.
 

Kucaklaşmak şöyle dursun, Êzidî, Zerdüşt; afedersiniz Rum, Ermeni; çok afedersiniz eşcinsel; yuh olsun Alevi; diyerek, dedirterek gittikçe uzaklaşıyoruz, uzaklaştırılıyoruz birbirimizden. Dışlamak, ötekileştirmek, yaftalamak milli sporumuz olmuşken, “Birlik ve beraberliğimizi kimsenin bozmaya gücü yetmeyecek” şeklinde iletilen bayram mesajları, birbirimizin acı ve mutluluğundan ne kadar ayrı düştüğümüzün resmi dilli kanıtı gibi. Topraklarında 30 yıldır süren bir savaşta 40 binden fazla insanını kaybetmiş bir ülkenin yurttaşları olarak bugün, yüzlerce insanı cezaevlerinde açlık grevindeyken, işte birlik ve beraberlik içinde geçirdiğimiz bir bayram daha!

***
Kendilerini anbean ölüme götüren açlık greviyle, savaşın son bulmasını sağlayacak görüşmelerin yapılmasını, hak taleplerinin karşılanmasını, yıllardır reddedilen varlıklarının kabul edilmesini istiyorlar. İntihar etmiyorlar, çektikleri acıyı bedenlerinde görünür kılıyorlar. Nasıl ki, yüceltilecek bir şey değil ölüm; barıştan yana, dolayısıyla yaşamdan yana olan kimsenin alkış tutacağı şey değil; aynı şekilde görmezden, duymazdan ve bilmezden gelinecek bir çığlık da değil.

Bugün KCK operasyonlarında 8000’e yakın insan tutuklu. Bunlardan biri de, depremin birinci yılında Van’a giden Başbakan’ın, yol yapmadı diye eleştirdiği Belediye Başkanı Bekir Kaya. O da açlık grevinde. AKP hükümetinin o çok önemsediği millet iradesiyle seçilmiş hapisteki diğerleri gibi... Seçime girmiş, mücadelesini siyaset içinde sürdürmeye karar vermiş; ama AKP’nin ‘bana düşünceni söyle sana hangi suç örgütünden olduğunu söyleyeyim’ hesabıyla çalışan yargı kararıyla tutsak. Ve Başbakan, onu seçenlerin evinden sesleniyor; “yolu bile o değil biz yaptık.”

Umut denen şey, öyle kendi kendine ayakta durmuyor. Bir sivil iteatsizlik eylemi olarak açlık grevleri, bize umudun dibi boylamak üzere olduğunu duyurmaya çalışan en son çığlık. Çözüm olsun, savaş bitsin diye, kalbinden sökülen umudu, açlığa yatırdığı bedeninden çıkarmaya çalışanların kim olduğunun bir önemi yok, neden bu yolu seçtiklerini tartışmanın da... Önemli olan bu sese kulak vermek, 30 yıldır büyük acılara neden olan bir savaştan bu topraklara miras kalan öfke, kin ve nefretle daha kaç yalan bayram yaşayacağımızı sormak. Çok değil yaklaşık bir yıl önce Roboski’de 34 insan, kendi ülkesinin savaş uçağı tarafından atılan bombalarla öldürüldü. Özür yok, istifa yok, sorumlusuna ceza yok! Memleketçe ayağa kalkıp hesap sormamız gerekirken, “onlar da kaçakçıymış ama” vicdansızlığında buluştu çoğumuz.

***

Savaş, ölümü sıradanlaştırır. Hayatlarını kaybeden insanları, sevdiği, ailesi ve dostlarından ayırır, onları sadece sayısal bir değer yapar. Buna ek olarak, insandan ve insani olandan uzak durmayı varlık nedeni sayan bir devlet anlayışına itiraz etmeyen biz yurttaşları da birbirine düşman kılar. Bu topraklarda 30 yıldır bir halk, görmeyen gözlere, duymayan kulaklara karşı “ben buradayım” diye bağırıyor. Doğuştan kazanılan her ne hak varsa, almak için yırtınıyor. Bu isyana dönüp de bakmamaktır işte o geçen yılların bize ettiği ve edeceği...

 

Bedeni ölüme yatırmak gibi büyük bir çığlık, ancak böylesine sağır bir ülkenin kulağını çınlatmaz. Bugün bayram diyorlar, değil. Çoktandır bayram yok bu ülkede. Madem ki, Roboski’ye düşen bomba Roboski’de kalıyor; madem ki, “çocuklar ölmesin, analar ağlamasın” ağıtları duyulmuyor memleketin diğer tarafında; madem ki “savaş bitsin, ölümler dursun” diye açlığa bırakılan bedenler dokunmuyor vicdanlara, nerede bu bayram, söyleyin! Acının ortak olmadığı bir ülkede, koca bir yalandır mutluluk. Çok çok bu yalanı paylaşırız işte her bayram.