Bağımsızlık fikrini, ulusalcıların en ufak bir işaret gördüklerinde AKP’nin gerici rejimine koltuk çıkan zihniyetleriyle karıştırmamak gerekiyor. Aynı şekilde liberallerin/sol liberallerin demokrasi mücadelelerini AB ile ABD başkanlarına ihale eden yaklaşımlarıyla da sürekli cebelleşmek gerekiyor.

Bugün ve daima tam bağımsızlık

6 Mayıs’ta özlemle andığımız Denizler bizim için hep cesaretin, dürüstlüğün, özverinin, kararlılığın sembolü oldular… Olmaya da devam edecekler… Mahir ve On’ların yaşamlarını hiçe sayarak yoldaşlarını kurtarmak için gösterdikleri büyük çaba da asla unutulmayacak. 20’li yaşlarında yitirdiğimiz bu devrimciler bizim kuşağın kutup yıldızları, aşılmaz zirveleridir. Eminim ki yalnız bizim için değil gelecek kuşaklar için de ilham kaynağı olmayı sürdürecekler…

Bugün de 68 Kuşağı’nın bize armağan ettiği tam bağımsızlık kavramını anlamak, doğru yorumlamak, pratiğe uygulamak büyük önem taşıyor. Özellikle de AKP rejiminin fetihçi zihniyetini, zaman zaman başta ABD olmak üzere büyük emperyal güçlerle ters düşmesini bağımsızlık, antiemperyalist dış politika diye yorumlayanlar çıktıkça…

İsterseniz günümüz koşullarında tam bağımsızlığın ne anlama geldiği tartışmasına 10 maddede katkıda bulunmaya çalışalım.


1) Denizler, Mahirler düzeni değiştirmek için yola çıkmışlardı. Devrim ve sosyalizm kavgası veriyorlardı. O nedenle düzenin sınırları içerisinde, kapitalist küreselleşme koşulları çerçevesinde bağımsızlığın neden mümkün olmadığını kanıtlamaya çalışarak bu fikri mahkûm etme çabası beyhudedir. Bu değerlendirme, somut koşullarda halkçı, kamucu, kalkınmacı düzen partilerine/hareketlerine destek verilmeyeceği anlamına gelmez. Türkiye’de şimdilik böyle bir siyasi özneden söz edemesek de, yakın geçmişte Venezuela’da Chavez’le, Bolivya’da Morales’le sosyalistlerin, devrimcilerin dayanışma içerisinde bulunmaları buna örnektir.

2) Bağımsızlık fikrini ulusalcıların; ulusal çıkarı, milli hassasiyetleri ön plana çıkaran, buna ilişkin en ufak bir işaret gördüklerinde AKP’nin gerici rejimine koltuk çıkan zihniyetleriyle karıştırmamak gerek. Aynı şekilde liberallerin/sol liberallerin ulus devlet çerçevesi içindeki mücadeleyi küçümseyen, küreselleşme rüzgârlarının da etkisiyle demokrasi ve haklar mücadelelerini AB’ye; Clinton, Obama, şimdi de Biden’da olduğu gibi Demokrat ABD başkanlarına ihale eden yaklaşımlarıyla da sürekli cebelleşmek gerekir.

BAĞIMSIZLIK AYNI ZAMANDA HALK EGEMENLİĞİDİR

3) Bağımsızlık sadece uluslar arasındaki bir ilişkiyi temsil etmez. Ülke içinde “ulusal egemenlik”, “halk egemenliği” için mücadele perspektifini; daha demokratik, güç ve mülkiyet ilişkilerinin değiştirildiği, daha eşitlikçi bir Türkiye için kavga vermeyi de içerir. Bu anlamda günümüzün acil siyasi görevi ülkeyi otoriter, baskıcı başkanlık rejiminden kurtarmaktır. 68’lerde olduğu gibi gericilikle mücadeleyi önemsemektir.

4) En genel anlamıyla, bazı ülkelerin askeri güç kullanarak, politik baskı araçlarını devreye sokarak diğer ülkelerden tavizler koparmaları, kaynaklarını ele geçirmeleri emperyalizmdir. Bunun Marksist yorumu da, kapitalist birikim süreçlerinin ihtiyaçlarına denk gelecek biçimde, kapitalist birikimin tıkanma sorunlarını aşmak üzere ekonomik güç yanında, politik ve askeri gücün de devreye sokulmasıdır. Bu tasarıma antiemperyalist bir karşı çıkış, ülke içinde de halk sınıflarına, emekçilere karşı sömürü ve baskı mekanizmalarına aynı direnç gösterildiği ölçüde anlamlıdır. O nedenle bağımsızlık hattı birbirini tamamlayan, bütünleyen antiemperyalist ve antikapitalist bir içeriğe sahip olmak zorundadır.

5) Tam bağımsızlık anlayışı enternasyonalizmi de benimser. Ezilenlerin her yerdeki ulusal, küresel ölçekteki mücadeleleriyle dayanışma içerisinde bulunur. Ulus devleti mutlak değil, aşılması gereken geçici bir form olarak görür. Nitekim 68 Kuşağı’nın öyküsü, başta Vietnam ve Filistin halkı gelmek üzere tüm ezilen halklarla dayanışma içerisinde örülmüştür. Latin Amerika devrimci hareketlerinin stratejileri ve teorik tartışmaları yakından izlenmiş, Che figürü direnişin sembolü olmuştur. Bugün de nasıl NATO’ya, ABD’nin İncirlik’teki, Çiğli’deki, Pirinçlik’teki üslerine karşı çıkıyorsak, aynı şekilde Türkiye’nin Suriye’deki, Irak’taki, Somali’deki, Lübnan ve Katar’daki askeri varlığına da onay vermiyoruz. Tüm ulusların iradesine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeyi borç biliyoruz. Sömürü, baskı ve dışlanmaya yol açan sistemleri sadece kendi coğrafyamızda değil, var olduğu her yerde ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz.

6) Bağımsızlık çizgisi, çerçevesi yetersiz de olsa Paris İklim Anlaşması’na, işkenceye, ırkçılığa, cinsiyet ayrımcılığına karşı uluslar üstü anlaşmalara karşı çıkmak anlamına gelmez. Liberallerin iddia ettiği gibi, uluslararası temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemelerin yasalarımızın üzerinde gelmesine itiraz etmez. AİHM kararlarını hiçe saymaz. Dünya Sosyal Forumu, Avrupa Sosyal Forumu, Dünya Kadın Yürüyüşü, Küreselleşme Karşıtı Hareket, Topraksız Köylüler Hareketi benzeri ulus üstü oluşumları aksine sahiplenir. Bağımsızlığın, emperyal güç ilişkilerinin tahakkümü dışına çıkmayı sağlayacağına, böyle özerk inisiyatiflere daha fazla katkı koymanın önünü açacağına inanır.

bugun-ve-daima-tam-bagimsizlik-874433-1.
SOL Parti üyeleri ABD gemilerinin Boğaz’dan geçişini protesto etmişti.

7) Tam bağımsızlıkçılık haliyle bir kalkınma perspektifi de içermelidir. Kamucu, demokratik planlamacı, eşitlikçi bölüşüme öncelik veren bir anlayışa sahip olmalıdır. Faiz mi, döviz mi ikilemine sıkışmamalı, sermaye kontrollerini gündemine almalıdır. TÜPRAŞ, PETKİM, Erdemir gibi stratejik önemdeki kuruluşlar başta gelmek üzere özelleştirilen işletmeleri yeniden kamu mülkiyetine kazandırmayı hedeflemelidir. Emeğin yeniden üretimi için yaşamsal önemde eğitim, sağlık, bakım gibi sosyal hizmetlerin kesinlikle piyasa mekanizmalarının dışına çıkarılmasını programına koymalıdır. Her yıl yenilemesi gereken 192 milyar dolar dış borcu bulunan, yabancıların bankacılık sektöründe yüzde 40-45 ağırlık taşıdığı bir ülkenin ekonomik bağımsızlıktan söz edemeyeceğini kavramış olmalıdır. Mallar, hizmetler, sermaye akımlarının liberalleşmesine karşı, insanların serbest dolaşımına neden engeller çıkarıldığını sorgulamalıdır.

8) Sürekli yüksek teknolojili, yüksek katma değerli üretime geçme hedefinden söz ediliyor. Bunun ön koşulunun bilime, Aydınlama’ya, özgür düşünceye sahip çıkmak olduğunu; dinci, mezhepçi bir zihniyetle bu hedeflere ulaşılamayacağını tüm başarılı kalkınma örnekleri kanıtlıyor. Bu nedenle laiklikten kopuk bir bağımsızlık düşünülemeyeceğinin altı çizilmelidir.

9) Bağımsızlık fikri ülkede var olan tüm dillerin, kültürlerin yaşatılmasını, başka kültürlerle eşitlik-eşdeğerlik temelinde ilişki kurulmasını gerektirir. Turizm de ülkemizin kültürünün, doğal güzelliklerinin yabancılarla paylaşılması, ülkeler arasında kültürel alışverişin yaygınlaşması için fırsattır. Ama turizmi sırf döviz kazandırıcı bir faaliyet gibi görenler, kamu sağlığını hiçe sayarak “turistlerin görebileceği herkes aşılanacak” diyebilirler. Halbuki aynı zihniyetin temsilcileri yeri geldiğinde “Hansların, Georgeların cibiliyetini, ahlakını, aile yapısını, dinini” sorgulayanlar, farklı kültürleri aşağılayanlardır.

10) İnsanların sağlıklı, ekolojik kurallara göre ve sürdürülebilir yöntemlerle üretilmiş gıdaya ulaşması anlamında gıda egemenliği bağımsızlık açısından çok önemlidir. Eğer siz tohumda, ilaçta, yakıtta dışa bağımlıysanız bu amaca ulaşamazsınız. Yoksa bağımsızlık fikri hiçbir tarım ürünün dış ticaretinin yapılmamasını değil, tarımda kendine yeterliğin sağlanmasını amaçlar.

8 Mayıs günü Sol Parti’nin düzenlediği Bağımsızlık Konferansı bağımsızlık fikrinin yeniden canlandırılması, yeni kuşaklara aktarılması açısından çok anlamlıydı. Bu konuyu günümüz koşullarına uyarlamak için daha fazla konuşmak, tartışmak zorunda olduğumuz açık. Böyle bir süreçte tüm solun, sosyalistlerin katkısına gereksinim duyuyoruz. Bağımsızlık fikrinin yeniden toplumun gündemine taşınması Denizlere, Mahirlere, kaybettiğimiz tüm arkadaşlarımıza da borcumuzdur.