Sahte bilimin tehlikeleri iyi bilinmekle birlikte, özellikle sosyal medya platformlarında kimlik bilgileriyle popülerlik sağlayan tanınmış akademisyenlere ve bilim insanlarına önemli ölçüde güven duyma eğilimindeyiz.

Bulanık sular: Bilim, sahte bilim ve sosyal medya
"Gerçekler için yürüdüğüme inanamıyorum."

Prof. Dr. Doğan KÖKDEMİR*

Gerçek ile kurgu arasındaki çizginin çoğu zaman bulanıklaşabildiği günümüz dünyasında, sosyal medya iki ucu keskin bir kılıç görevi görüyor. Bir yandan bu platformlar bilgiyi demokratikleştirerek internet bağlantısı olan hemen herkesin erişimine açıyor. Öte yandan, bu serbest akışlı bilgi alışverişi, geçerli bilimsel bulgular ile “bilim” maskesi takan şüpheli iddialar arasındaki suları bulandırabilir. Üstelik, bu bulanıklığın hacmi tahminlerimizdan çok daha büyük ve sadece sahte bilimlerin kirlettiği bir alan değilmiş gibi görünüyor. Bu karmaşıklık, bilgi tüketimimizde her zamankinden daha dikkatli olmamızı gerektiriyor.

SAHTE BİLİMİN YÜKSELİŞİ

Herhangi bir sosyal medya akışında gezindiğinizde, kilo vermekten iklim değişikliğine, aşılardan kişilik özelliklerine, 10 günde başarıyı yakalamaktan romantik ilişkilerde başarılı olmaya kadar her şey için “bilimsel” açıklamalar sunduğunu iddia eden sözde makaleler, memler ve videolarla karşılaşmanız kaçınılmazdır. Hatta Türkiye’de bu sahte ve kanıtsız iddiaların sahiplerinin televizyonlarda büyük bir özgüvenle boy gösteriğine de tanık olursunuz. Genellikle bilimsel jargonla süslenmiş ve kulağa otoriter gelen anlatımların eşlik ettiği bu parçacıklar inanılmaz derecede ikna edici olabilir. Argümanlar karmaşıklaştıkça, kullanılan “bilimsel soslar” da renklenir. Beynimizin olmayan özelliklerini temsilen kavramlar uydurulabilir ya da kuantum gibi, sokaktaki insanın temel bilgisinin olma olasılığının az olduğu ama kulağa çok bilimsel gelen kavramlarla bu soslar, uydurulan argümanların üzerine itina ile servis edilir. Tehlike, sözde bilimsel doğalarında yatmaktadır - tanımlanmamış argümanlar, anekdotal kanıtlar ve hatta kasıtlı yanlış bilgiler üzerine inşa edilmişlerdir. Bu bilimsel güvenilirlik cilası, konuyla ilgili bilimsel / akademik bilgiye sahip olmayan insanları kolayca kandırabilir ve sıradan sosyal medya kullanıcılarını kusurlu veya tamamen yanlış kavramların gayretli savunucularına dönüştürerek bir dalgalanma etkisi yaratabilir. İki kişinin başlattığı bir “saçma argüman” çok kısa sürede internetin en çok konuşulan hikayelerinden birisine dönebilir. Bunun örnekleri daha önce de BirGün Bilim aracılığıyla sizlere aktarıldığı için sahte bilimleri ve onun tehlikesini bir kenara bırakıp belki de en az onun kadar büyük başka bir sorundan bahsedelim.

OLAĞAN ŞÜPHELİLER

Sahte bilimin tehlikeleri iyi bilinmekle birlikte, özellikle sosyal medya platformlarında kimlik bilgileriyle popülerlik sağlayan tanınmış akademisyenlere ve bilim insanlarına önemli ölçüde -belki de gereğinden fazla- güven duyma eğilimindeyiz. Ancak, uzmanların bile insan olduğunu ve herkes gibi aynı önyargı ve baskılara maruz kaldığını unutmamak çok önemlidir. Yeniden paylaşım (repost), beğeni ve paylaşım arzusu bazen daha iyi sorgulama yeteneğini gölgeleyerek bu profesyonellerin doğrulanmamış iddialar, aşırı genelleştirilmiş bulgular veya zayıf neden-sonuç ilişkileri içeren sonuçlar yayınlamasına yol açabilir. Titiz bilimsel söylemin bu şekilde erozyona uğraması sadece entelektüel açıdan dürüst olmamakla kalmaz, aynı zamanda kamuoyunun gerçek bilimsel çabalara olan inancını da zayıflatır. Sonunda popülerlik sağlanır, ama aktarılan yanlış (ya da eksik) bilginin diğer insanların hayatı üzerindeki olası etkilileri üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir risk olarak kalır.

İdeal bir dünyada, “Doktor”, “Profesör”, “Araştırmacı” gibi bir unvan, hatta doğrulanmış bir sosyal medya hesabına sahip olmak güvenilirliğin önemli ve rahatlatıcı bir göstergesi olarak hizmet ederdi. Ancak maalesef pek de ideal bir dünyada yaşadığımızı söyleyemeyiz. Unvanlar ve meslekler bazen arkasında zayıf bir şekilde doğrulanmış veya düpedüz yanlış bilgilerin saklanabileceği sis perdeleri olarak işlev görebilir. “Otoriteye başvurma” olarak bilinen mantıksal safsata sıklıkla devreye girerek, insanların sadece itibar sahibi birinden geldiği için ifadeleri olduğu gibi kabul etmesine yol açar. Bu, uzmanların bile hata yapabileceği, önyargılı olabileceği veya en kötü senaryoda dürüst olmayabileceği gerçeğini göz ardı eden tehlikeli bir kestirme yoldur.

ELEŞTİREL DÜŞÜNME

Gerçek bilim ile sahte ve sözde bilim muadilleri arasındaki bu karmaşık etkileşimde yol almak zor ama gereklidir. İşte sorumlu bir bilgi tüketicisi olmak için bazı yönergeler:

Kaynağı İnceleyin: Her zaman iddiada bulunan kişinin kimlik bilgilerini kontrol edin, ancak bununla yetinmeyin. Önceki çalışmalarını araştırın ve tutarlı bir güvenilirlik geçmişi olup olmadığına bakın.

Kanıt Talep Edin: Gerçek bilim kanıta dayanır. İddialar sağlam, hakemli araştırmalarla destekleniyor mu? Örneklem büyüklükleri istatistiksel olarak anlamlı olacak kadar büyük mü?

Birden Fazla Uzmana Danışın: Tek bir sese güvenmeyin. Alandaki nitelikli uzmanlar arasındaki fikir birliği nedir? Görüşlerinde hemfikirler mi yoksa önemli tartışmalar var mı?

Motivasyonu Anlamaya Çalışın: Her zaman bilginin arkasındaki niyeti sorgulayın. Tamamen eğitim amaçlı mı, yoksa kişi veya kurum bir ürün satmaya, takipçi kazanmaya veya bir gündemi zorlamaya mı çalışıyor?

Şüpheci ve Açık Fikirli Olun: Sağlıklı bir şüpheciliği sürdürün, ancak ikna edici, iyi kanıtlanmış kanıtlar sunulduğunda görüşlerinizi değiştirmeye de açık olun.

Unvanlar Kanıt Değildir: Bu satırların yazarı da dahil olmak üzere, hiç kimsenin iddiasının kanıtı olarak onun unvanını görmeyin.

Sosyal medya çağı, bilgiye erişim ve bilgiyi paylaşma yöntemlerimizde devrim yarattı, ancak aynı zamanda güvenilir bilgiyi gürültüden ayırt etme konusunda yeni zorluklar da ortaya çıkardı. İnternetteki bilim ve sözde bilim manzarasında gezinirken titiz eleştirel düşünme becerilerini uygulamalıyız. Dikkatli bilgi tüketicileri olarak ve kanıta dayalı bilgi talep ederek, daha bilinçli bir topluma katkıda bulunabilir, profesyonelleri sorumlu tutabilir ve gerçek bilimsel araştırmaların bütünlüğünü ve güvenilirliğini koruyabiliriz.

*Başkent Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü

Bağlantı: https://bento.me/dkokdemir