Sansür konusunda, üçüncü yazıda sözün sonunu bulabildik. Bunca uzatmamız, söznün her gramı bin baha olan bir ekabir olduğmuzdan değil...

Sansür konusunda, üçüncü yazıda sözün sonunu bulabildik. Bunca uzatmamız, söznün her gramı bin baha olan bir ekabir olduğmuzdan değil... Derdimiz, bu denli acı ve acıtan sorunu hafif geçmeme kaygımızdan..
İki hafta boyunca, yazılarımızda, sansürün altında gizlenmiş illegal bir iktidarı işaret etmiştik. Sansürle gizlenmek istenen, iktidarın kendi illegalitesidir, kendini gizlemeye çalışırken, tersine bir süreçle, sansürle gün yüzüne çıkar demiştik.
Bu illegal iktidar neyin altına gizlenmiştir bir bakalım: 1966-73 yılları arasında sansür denetiminden geçmiş 200 dolayında filmin belgelerini inceledik. İlginç bulduklarımızdan bazıları; “Filmden ‘Evliliğin ne ehemmiyeti var’ sözünün çıkarılmas ile izin verilmesi”,  “Kocanın veremeyeceği şeyleri vereceğim, sözünün çıkarılması”, “Filmin başlarında söylenen ‘General’ tabirinin çıkarılması”, “ Çıplak bacağının görüldüğü sahnenin çıkarılması”. Bunlar 1967 yılına ilişkin örnekler.
1968 yılı için de birkaç örnek; “İstanbul için söylenen ‘Güzel şehirdir namussuz’ sözünün... ‘Yıllarca bunlar bizim alınterimizle patronun kazandığı paralardır’ sözünün çıkarılması”... Önceki yıllarda, yok külotu görüldü, yok çıplak bacak, yok polise, askere kötü söz, derken,  “sınıfsal tepkiye” dikkat eden sansür örnekleri de diğerlerinin yanında yer alıyor. Külot, çorap, bacak derken, “sosyal içerikli” sansürler de boy gösteriyor.
Benzer örnekler 1969’da da var; “Bok sözünün çıkarılması”, “Sidikli sözünün çıkartılması”, “Üvey babam bana gizli gizli sulanırdı, söznün çıkartılması” gibi.
Bu arada, filmin sanat yönetmenleri için de ilginç saptamalar buluyoruz; “ ...jandarmaların şapkaları kıyafet kararnamesine uymadığından çıkartılması şartıyla...” diye çekince koyan asker üye, o yılların gülünç giysi taklitlerinden bıkmış olsa gerek.
1971 yılının yıldızlı pekiyili sansür örneği; “Doğum gününde söylenen ‘Hapy Birday Thou you’ (aynen yazılmıştır) şarkısının çıkarılması”.
1972 yılı, 12 Mart Cuntası yaşanmış. İşte günün anlam ve önemine uygun bir sansür;
“Babasının söylediği ‘Ben dini bütün bir adamım, beş vakit namazımdayım, ben seni bana benzeyen bir adama vereceğim’ sözlerinin çıkartılması” . Bu örnekte, Milli Eğitim Bakanlığı temsilcisi ise filmin tümden yasaklanmasını istemektedir.
Farklı bir örnek; “Adı geçen filmin senaryosu ile hiç bir alakası olmadığından halka gösterilmesi sakıncalı...”  Çünkü önce senaryo sansüre gönderilir. Geçerse film çekilir. Sonra çekilen film sansürden geçerdi.
Yıl 1973. Seks filmleri furyası. Kadın başrol oyuncusu da seks filmleinde rol almaktadır. Kurul, olası eleştirilere baştan yaptığı tespitle yanıt verme gereği duymuştur; “Filmde sevişme sahnesi olmadığından, adı geçen filmin halka gösterilmesinde ve yurtdışına çıkartılmasında sakınca bulunmadığına ekseriyetle karar verilmiştir.”
Geçmişte elbette tek bu tür örnekler yok. Metin Erksan’ın berlin’de ödül alan “Susuz Yaz” filmi bile özel izinle yurtdışına çıkarılabilmiştir.
Sansür, Engizisyon ile Cadı Avı ile aynı amaca hizmet eden bir yöntemdir. Sevindirici olan ise, tarih boyunca hiçbir engizisyounun, cadı avının ve sansürün insanı, isanın yaratıcı eylemini, emeğini ve düşüncesini yenememesi...
Şimdi bakalım etramıza, daha nice Bekçi Murtazalar ne işler ediyor? İktidar, insanı parçalayıp, küçültürken, bu yolda kullandıklarını da öncelikle küçültüyor... Liberal “solcular”, piyasa övücüleri...
Birgün, gerçekten de “birgün” olduğunda dokudukları kumaşın sahte boyası dökülecek ve çıplak yalanları göreceğiz. Çıplak yazılarını...

Haftanın dizesi; “bir karınca yem mi diye bakıyor/ evvel zaman içindenin İsa’sına”
(Tarık Günersel, İzler, YKY)