Son üç gündür medya bu sorunun yanıtını arıyor. Elbette, Can Dündar’ın yıllarca yazdığı Milliyet’ten, RTE’nin gazetesi Sabah’tan ve bilumum yandaştan söz etmiyorum. Onlar “bırakalım yargı işini yapsın” bile demeden / diyemeden haberden köşe bucak kaçıyor.

Başta Hürriyet olmak üzere kimi gazetelerde ise, “HABERİN HABER OLDUĞU” yazılıyor. Ceza yasasının maddeleri didikleniyor. Aralarında “basın suçu”na razı olup casusluğa itiraz eden de var. İstenen cezayı ağır bulup “tutuklu yargılanmalarına” karşı çıkan da..

Ancak hiçbiri çıkıp “EY MİLLET BU HABER DAHA ÖNCE YAYINLANDI YAHU” dememiş.can-ve-erdem-niye-silivri-de-92437-1.

Bu köşenin okurları, sokaktaki sade vatandaş bilmeyebilir. Ne de olsa her gün birkaç gazete okuyacak halleri yok. Oysa biz gazeteciler –en azından kabaca- bilmek zorundayız. Neyi mi? Aydınlık Gazetesi kupüründe gördüğünüz “gerçeği”!

Evet, Can Dündar ve Erdem Gül’ü Silivri’ye gönderen haber daha önce yayımlandı. Kupürde görebilirsiniz: 21 Ocak 2014 günü. Yani, MİT TIRLARI’nın durdurulması vakasından sadece iki gün sonra!
Yani, Cumhuriyet’ten yaklaşık bir buçuk yıl önce!
Belki “canım Aydınlık’ın haberinde ayrıntı yoktur” diyeceksiniz. Hayır vardı.

TIR plakalarından tutun güzergâhına... İçindeki mühimmattan, o mühimmatın fotoğraflarına.. Yanı sıra, TIR konvoyuna eşlik eden araçların markaları ve plakalarına... Her önemli bilgi mevcuttu.

Kuşkusuz, “o zaman Aydınlık da yargılansın” demiyorum. Ama merak ediyorum. “Anında” bilgiye ulaşıp yayınlayan Aydınlık neden görmezden geliniyor da, Cumhuriyet casusluk / terör örgütü üyeliği gibi akla ziyan iddialarla suçlanıyor?

Daha Can ve Erdem’in Adliye’de sorgulandıkları gün, Medya Mahallesi programında canlı yayında gündeme getirdim meseleyi. Daha o gün sordum. Günün sıcağında kar tanesi gibi eriyip gitti.
Sorum hiç değilse bu köşede kayda geçsin: “Anında” bilgiye ulaşıp yayımlayan Aydınlık neden görmezden geliniyor da, Cumhuriyet casusluk / terör örgütü üyeliği gibi akla ziyan iddialarla suçlanıyor? Sevgili Can ve Erdem, neden Silivri’de yatıyor?

***

Bir ülkenin yönetilemez hale gelmesi

Yandaş medya önce pek bir havalıydı. “Sabrımız taştı Rus uçağını düşürdük” diye pek bir coştular. Zannedersiniz, apoletlerine birer yıldız daha taktılar!

Ama RTE, baktı ki pabuç pahalı, “Rus uçağı olduğunu bilsek vurmazdık” deyiverdi. Havalar söndü. Üzerine bir de “RTE Putin ile telefonda konuşmak istedi ama Putin kabul etmedi” haberi çıkınca.. Şok.. Şok... Şok… Nefesler kesildi, söylenecek söz bulunamadı.

Şimdi Ankara’da askeri sivili, diplomatı işadamı herkes Rusya krizini nasıl atlatacağımızın yollarını bulmaya çalışıyor. Kimbilir perde arkasında ne fırtınalar kopuyor.

Derken, Rusya krizi yetmezmiş gibi gazeteciler casusluk gibi bir suçlama ile tutuklanmaz mı? Avrupa bu yüzden ayağa kalkmaz mı? Daha Washington uyanmadan ABD Ankara Büyükelçisi, inisiyatif kullanıp “çok endişeliyiz” mesajı vermez mi?

Ve önceki gün… Tam da RTE yine bir yerlerde konuşurken Diyarbakır Baro Başkanı’nın katledildiği haberi geldi. Haberi, bizzat RTE verdi. Haberin yanına “terörle mücadelede kararlılığın doğruluğu görüldü” mesajını eklemeyi başardı. Anlaşılan iki şeyin bir araya gelmesindeki saçmalığı (belki önünde prompter olmadığı için) göremedi.
Rus uçağı… Gazetecilerin tutuklanması… Baro Başkanı’nın öldürülmesi…

Birini pilota, diğerini hâkime, Tahir Elçi’nin ölümünü de PKK’ya bağlayacaklardır. Ama bağlasalar ne farkeder ki! Bu ülkeyi onlar değil de pilotlar ve ne yapacağı belli olmayan hâkimler mi yönetiyor?
Rusya Krizi sonrasında en sert açıklamalardan birini yapan Almanya Başbakan Yardımcısı Gabriel “TÜRKİYE ÖNGÖRÜLEMEZ OYUNCU” demişti.

Biz biliyorduk da, dünya daha yeni anlıyor veya yeni dillendiriyor.
İçerdeki milyonların farkına varması elbette zaman alacak. Ama er ya da geç bu iktidarın Türkiye’yi yönetemediğini onlar da anlayacak.

Küçücük bir kar topu, yolculuğunun sonuna doğru karşısında durulamayan bir çığa dönüşür.
Türkiye, buna çok yakın.

RTE, AKP’nin tek başına iktidarı için kaosa yol verdi. Ama sonunda –hep olduğu gibi- KAOS KENDİSİNİ TESLİM ALIYOR. Zira bakmayın siz siyaset mühendislerine. Kontrollü kaos diye bir şey yoktur. Tabiatta, toplumda ve siyasette KAOSA TALİMAT VEREMEZSİNİZ.

İlginç zamanlar yaşıyoruz.

Bazı şeylerin NEDEN / NASIL olduğunu şimdilik anlayamayabiliriz. Arkalarında KİMLERİN olduğunu hiçbir zaman anlayamayabiliriz. Ancak, şurası açık: İktidar artık ülkeyi yönetemiyor.

1 Kasım seçimleri için, seçim öncesinde yazdığım gibi FIRTINA YAKLAŞIYOR!
Fırtınadan, çığdan sağ salim kurtulabilmek için toplumca bir direniş duvarı kurmalıyız.
Ve umarım kurarız. Çünkü, bu belki de son şansımız…