Şiir binyıllardır var. Hapishane de. Şairlerin hapiste

Şiir binyıllardır var. Hapishane de.
Şairlerin hapiste olması da bir o kadar.
Değerli aktör Savaş Dizdar ile
1998’de Cumhuriyet filmi setinde
tanıştık. İstanbul’a gelince
sohbet ederiz. Geçen gün
bir kitapla sevindirdi:
Kendi kitabı hem de: “Mamak”

(Gençler için ‘arasöz’:
12 Eylül döneminin ‘ünlü’
cezaevlerinden biri
Mamak’ta idi -Türkiye
bir “cezayurdu” iken. Gerçi
hâlâ öyle değil mi?)

‘Mamak’ Samsun’da yayınlanmış,
Cem Ofset tarafından. Sağ olsunlar.
Savaş Dizdar 12 Eylül döneminde
14 ay hapiste tutulmuş,
ilk duruşmada salıverilmiş.
“Kızının bebeklik dönemini
doyasıya yaşayamamış,”
diye geçti aklımdan
-ben de kız babası olarak.
Tutukluyken yazdığı şiirleri
yıllarca önemsememiş.
Neyse ki koğuşdaşları
yayınlamasını istemişler,
bu kitap doğurulmuş.
İyi ki koğuşdaşlarının
karakalem resimlerini de yapmış.
12.Şiirde kızına hitap ediyor:
(...)
“Hepsi hepsi yirmi altı gün
sürdü beraberlik
sakın küsme, gönül koyma babana
koyup da seni gitti diye
sonrası can kızım
ayrılık,
mahpusluk
ve
hasretlik.
Şimdi
Brahms’ın “Ninni”si ile uyuyormuşsun
babanın türkülerini dinlemek yerine
ve
bugünden düşüvermiş
hasretin koyu gölgesi
o güzel gözlerine

ve
günden güne büyüyormuşsun
büyü can kızım büyü
baban seni düşünür içerde
uzun geceler boyu...”
•••
Keşke yaşanmasaydı.
Ama madem ki yaşanmış,
iyi ki yazılmış.