Cumhuriyet için mücadele edilmeli

Ahmet Ümit 

Cumhuriyet Fransız Devrimini örnek alan, Türkiye’nin burjuva demokratik devrimini gerçekleştirdiği bir rejim. Bu topraklarda her şey gecikmeli geliyor. Fransız İhtilali 1789’da gerçekleşiyor, biz yüz yıl sonra İttihat Terakki’yi ancak kurabiliyoruz. İttihat ve Terakki simgesel bir şey çünkü onların da amacı Osmanlı’da bitmiş olan monarşiyi, ortadan kalkmaya yüz tutmuş rejim yerine burjuva demokratik devrimi ile bir sistem öneriyorlardı. Bu başlayan süreç 1923’te son buldu. 1923’ten bu yana yüz yıllık bir süreç var. Tarihsel olarak bu çok uzun bir zaman değil.

Bugün 29 Ekim’e yaklaşırken, Cumhuriyet’in yarı yarıya gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Neden yarı yarıya? Cumhuriyet’ten önceki rejim monarşidir, bir kul kültürüdür. Bu sistemlerde kullar vardır, yöneticinin ağzından çıkacak laf da yasadır. Burjuva demokratik devriminde ise vatandaş vardır. Simgesel olarak yurttaş kendisini parlamentoda temsil edebilir. Siyasetçinin sözü yasa değildir, değiştirilebilir ve eleştirilebilir. Aslında gerçekleşmesi gerek buydu. Atatürk “yurttaşlarım” der, Abdülhamid ise “kullarım” der. Bugün bu sürece geldiğimizde kul kültürünün tam anlamı ile yıkılmadığını görüyoruz. Bunun araçları olarak yasama, yürütme ve yargı ile basının bağımsız olması gerekir Burjuva demokratik düzende. 4 kuvvet birbirinden bağımsız olmalıyken, Türkiye’de her şey yürütmeye bağlı. Sadece basın içinde direnenler var. Parlamento ve yargı fecaat durumda. Ne yazık ki Cumhuriyet yüzde elli oranında gerçekleşti. Bir parlamento var, seçimler yapılabiliyor ve demokratik bir kamuoyu var. İktidara rağmen Cumhuriyet ve laikliğin önemi kavranmaya başladı. Ancak Cumhuriyet düşüncesinin tamamen kökleştiğini görüyor muyuz emin değilim. Şu an bir Anayasa hazırlanıyor, ne çıkacak emin değilim. 100’üncü yıla girerken kafamızda soru işaretleri var artık. Eskiden umutluydum, tümüyle kalkmadı umudum ama daha gerçekçi oldum. Bu noktadan sonra yapılması gereken mücadeledir. Demokratik bir kültür yaratmak için mücadele edilmelidir. Bunu çok önemsiyorum. Bizim burada rolümüz kültürel alanda bir mücadele olacak. Bunu aynı zamanda bir özeleştiri olarak da söylüyorum. Cumhuriyet’in bugünkü kazanımlarını korumak, cumhuriyetin totaliter yapıdan kurtulması için mücadele etmeliyiz. 

*** 

Sosyalizm denemelerini düşünelim, bunların yıkılmış ve yozlaşmış olduğuna bakarak insanın sömürüden uzak bir dünyadan vazgeçeceğini söylemek yanlış olur. Bu çünkü öznel bir niyet değil. Bizim için de aynı şey geçerli. Bugün baktığımız noktada cumhuriyet noksan kalmış durumda. Bu noksanlık doğrudan sadece insan hakları ve demokrasi eksikliği ile sınırlı değil. Doğrudan insanların sofralarındaki ekmeklerinin azalmasıyla, insanların yaşam kalitelerinin azalmasıyla, sağlık problemleri yaşanmasıyla, bölgesel bir savaş riskiyle, cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanmamasından kaynaklanıyor.  

***

Hayatın kendisi aslında totaliter rejimleri kabul etmiyor. Dönemsel olarak totaliter rejimler kazanabilir ama kabul edilebilir rejimler değiller bunlar. O yüzden de olağandışı yöntemler kullanıyorlar. Baskı olmasının nedeni aslında olağan yöntemlerle yönetememekten kaynaklı. Demokrasinin ülkeye tekrar girmesi için nesnel koşullar var, eksik olan öznel koşullar dediğimiz muhalefet. Muhalefetin yanlış adımlar atması ve ne yazık ki solun güçlü olmaması. Sol yoksa demokrasi yok demektir. Güçlü bir sola ihtiyaç var. Solun çağın gerekliliğine uygun çözümler geliştirmesi gerek ancak çalışan sınıflarla bağı muhalefet değil iktidar kullanıyor, bu sağlanırsa dönüşüm gerçekleştirilebilir. Koşullar buna hazır, ekonomi hiç bu kadar kötü olmamıştı. Türkiye’nin dış borçları Osmanlı’nın son dönemlerine benziyor. Ancak muhalefetin dağınıklığı ve kafa karışıklığı demokrasinin ülkeye gelmesini engelliyor. Dolayısıyla yukarıda da söylediğim gibi bugün esas olan cumhuriyeti demokrasiyle de taçlandırmak için mücadele etmek.